Etkisi siyasetten yargıya, emniyetten bürokrasiye kadar birçok alanda görülen 17-25 Aralık olaylarının üzerinden 8 yıl geçti. Türkiye siyasetinin temel kırılma noktalarını oluşturan olaylar günümüzde de tartışılmaya devam ediyor.
Derleme: Taylan Şeker
2011 yılında başlayan iktidar içerisindeki güç kavgası 2013 yılında 17-25 Aralık olayları ile şiddetlenerek devam etti. Türkiye siyasetinde büyük kırılmalara ve dönüşümlere yol açan olaylardan biraz daha geriye gidildiğinde bu süreci adım adım hazırlayan gelişmelerin yaşandığı görülüyor.
AKP ile Gülen cemaati arasındaki kavga MİT müsteşarlığı ataması ile başladı. Devletin bütün önemli kurumlarına hakim olan Gülen cemaati için MİT son derece stratejik bir alandı. Ancak o dönemde başbakan olan Tayyip Erdoğan, Hakan Fidan’ı müsteşar olarak atadı. Böylece güç mücadelesi başlamış ve kavganın fitili ateşlenmiş oldu.
2011 yılı Eylül ayında çözüm süreci kapsamında Oslo’da PKK yöneticileri ile MİT görevlileri arasında yapılan görüşme basına sızdırıldı. Kürt siyasetçilere ve gazetecilere dönük yapılan operasyonda çeşitli kurumlara sızmış MİT çalışanları da gözaltına alındı. Gözaltına alınan bu kişilerin verdiği ifadeler MİT’e dönük operasyonun gerekçesi yapıldı.
Erdoğan’ın evinde ‘böcek’ araması
28 Aralık 2011 yılında Başbakan Erdoğan’ın evinde ve resmi konutundaki çalışma ofislerinde MİT tarafından yapılan aramalarda 2 ayrı dinleme cihazının bulunması iktidar ve Gülen cemaati arasındaki gerilimi iyice gün yüzüne çıkardı.
İlk operasyon: Hakan Fidan ifadeye çağrıldı
7 Şubat 2012 yılında Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya, MİT müsteşarı Hakan Fidan’ı çözüm sürecinde yapılan görüşmeler ve daha önce ifadesi alınan MİT’çilerin verdikleri bilgileri gerekçe göstererek ifadeye çağırdı. Ancak Erdoğan Fidan’ın ifade vermeye gitmemesi talimatını verdi.
MİT görevlilerinin ifadeye çağrılması, evlerinde arama ve haklarında yakalama çıkarılması Gülen cemaatinin ilk kapsamlı ve açıktan yaptığı operasyon oldu. MİT üzerinden gün yüzüne çıkan kavga, çeşitli AKP’li bakanlara ve bürokratlara yapılan yolsuzluk soruşturması ile devam etti.
17 Aralık yolsuzluk soruşturması
17 Aralık 2013 tarihinde Cumhuriyet savcısı Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç’in talimatıyla çok sayıda kişiye “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” gibi suçlamalarla operasyon düzenlendi. Suçlamaların odağında dönemin AKP’li bakanları da bulunuyordu.
Savcı Zekeriya Öz tarafından koordine edilen operasyonda 89 kişi gözaltına alındı. Dokunulmazlık nedeniyle soruşturmada adı geçen bakanlar hakkında işlem yapılamadı. Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, iş insanları Ali Ağaoğlu, Reza Zarrab ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir de gözaltına alınanlar arasında bulunuyordu. Gözaltına alınanlardan 26’sı tutuklandı.
Bilal Erdoğan şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrıldı
25 Aralık’ta bu kez yeni bir operasyon başladı. Savcı Muammer Akkaş tarafından 96 kişi hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, ihaleye fesat karıştırmak ve rüşvet” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Savcı Akkaş, birçok iş insanın da aralarında bulunduğu 41 kişilik gözaltı listesi hazırladı, mahkemeden bazı iş insanlarının malvarlığına el koyma kararı çıkarttı.
Akkaş, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan için de şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrı evrakı hazırladı. Ancak Emniyet, Savcı’nın talimatlarını yerine getirmedi.
Operasyonun ardından sosyal medyaya sızdırılan tapelerde geçen konuşmalar ve ayakkabı kutularında saklanan paralar uzun süre hafızalardan silinmedi.
Gülen cemaati ‘paralel yapı’ oldu
Gülen cemaati ile AKP iktidarı arasındaki kavga da şiddetlenmiş oldu. Erdoğan, soruşturmayı hükümeti hedef alan siyasi bir operasyon olarak değerlendirdi. Yaşananlardan sonra bürokrasiden yargıya, ordudan emniyete, devletin tüm alanlarında yer edinmiş olan Gülen cemaati “paralel yapı” olarak ilan edildi.
Bakanlar Yüce Divan’a gönderilmedi
17 Aralık soruşturması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 17 Ekim 2014’te dosyayla ilgili takipsizlik kararı verdi.
2 Eylül 2014’te, 25 Aralık soruşturmasıyla ilgili takipsizlik kararı verildi. Bilal Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 96 şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığı belirtildi. Soruşturmalarda adı geçen 4 bakanın Yüce Divan’da yargılanmasına izin verilmedi.
Bakanlara, çocuklarına ve bürokratlara rüşvet dağıtmakla suçlanan Reza Zarrab, Mart 2016 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde İran yaptırımlarını delme suçlamasıyla tutuklandı.
Türkiye ve İran vatandaşı olan Zarrab, davada itirafçı oldu. Zarrab, Halk Bankası ile iş yapmasına yardımcı olması karşılığında dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a yaklaşık 50 milyon Euro rüşvet verdiğini açıkladı.
Bayraktar: Dosyamda ne varsa hepsi doğrudur
Ekonomi Bakanlığı görevinden ayrılan Zafer Çağlayan siyasete bir süre ara verdi. İçişleri Bakanlığı görevinden istifa eden Muammer Güler siyaset sahnesinden çekildi. Siyasetten çekilen bir diğer isim ise dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar oldu. 2021 yılı Ağustos ayında 17-25 Aralık soruşturmasına ilişkin yeni değerlendirmelerde bulunan Bayraktar, “Dosyamda ne varsa, hem tapeler hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur” açıklaması yaptı.
Paralar hayır için toplanmış
Dönemin Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, 2019 yılında Çekya’ya Prag Büyükelçisi olarak atandı. Eski Halk Bank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evindeki ayakkabı kutuları içerisinden 4,5 milyon dolar para çıkmıştı. Arslan paraların üniversite kurmak ve İmam Hatip Lisesi tadilatında kullanılmak için toplanan bağış paraları olduğunu söyledi. Soruşturma kapsamında 57 gün tutuklu kalan daha sonra serbest bırakılan Aslan, Ziraat Bankası’nın Yönetim Kurulu Üyeliği’ne seçildi. Paralar da kendisine iade edildi.
Eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, “FETÖ Mülkiye yapılanması” davasında 3 yıl 1,5 ay hapis cezası aldı, 13 Aralık 2018’de tahliye oldu.
17 Aralık savcıları Celal Kara, Mehmet Yüzgeç ve Zekeriya Öz, “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde görülen davada, firari sanıklar olarak aranıyorlar.
Operasyonu gerçekleştiren polisler, değişik suçlardan farklı oranlarda cezaya çarptırıldılar.