İktisat üzerine

İktisat üzerine

Hakan Yurdanur

İdeoloji ve bilim arasında ki ince duvar egemen yönetim biçimleri tarafından önce bilimin üzerine yıkılır ardından da ideoloji, yıkılmış bilimsel temellerle donatılır. Bilim zırhına bürünmüş bu ideolojik yapılar uzunca bir süredir üniversitelerin iktisat bölümlerini inşa etmiş durumda. Giydiği bu zırh ile iktisat dokunulmazlık payesini kazanıp eleştiriden muaf , kendinden menkul olma haklarını elde etmiştir! Diyelim ki; iktisat (burjuva iktisadı yerine yazı boyunca sadece iktisat dedim. Siz burjuva iktisadı olarak okuyun ) eleştirisinde bulundunuz. O zaman bilime ideoloji karıştırmakla suçlanır derhal kapının önüne konursunuz.

İktisadı doğa bilimleri mertebesine yükselten egemen zihniyet sosyal olanla doğal olan arasında ki ayrımı yok sayıp ona bu payeyi verebiliyor. Bu paye ile iktisat sosyal bilimlere ait iki önemli sorundan sıyrılmış oluyor. Birincisi öznel olma yani taraf tutma, ikincisi tarihsel olma yani belirli bir zaman diliminde var olup bir süre sonra sonlanma. İktisadı doğal bilim mertebesine yükseltip insan iradesinden bağımsız ve hatta onun üzerinde görme eylemi ona isim verme aşamasında başlıyor. İktisat artık bir bilimdir ve yeni adı da ekonomidir! Hemen belirtmekte yarar var ; iktisat bilim (ekonomi) olmadığı gibi bilimsel kanunlara sahipmişçesine bize yutturulan yasalara da sahip falan değildir. Bu anlamı ile evrensel olduğundan da söz edilemez! Belirli bir tarihsel döneme denk gelen sınıfsal ilişkilerin belirlediği taraf tutmanın sürekliliğidir iktisat. Hepsi o kadar. Doğal bilim haline getirmek için yapılan matematik süslemeleri de ayrı bir trajedi. Kafaları karıştırma sanatına iyi bir örnek olarak gösterilecek bu karışım ortaya acayip bir yapı çıkarmakta. Bu ikili yapıyı pazarlamaya çalışan bilim insanları kapitalist sistemin satış memurlarından fazlası değillerdir!

İktisadı bilim olarak pazarlamanın adı ekonomi olunca bunu meşrulaştırmak için ant içen bilim insanları onu klasik liberalizme dayandırmakta geç kalmayacaklardı. Klasik liberalizm hem felsefi bir siyaset argümanı hem de ekonomik doktrinler toplamıdır. Bireysel özgürlükler ve çıkarlar, rekabet, serbest ticaret, piyasa etkinliği ve tabi ki özel mülkiyet bu doktrinin temel taşlarıdır. Kapitalizm ise mevcut işleyişin, sistemin adıdır. Kendisini meşrulaştıracak alanı liberalizm de bulan sosyal bir formasyondur.

İktisadın ekonomiye oradan liberalizme oradan da kapitalizme giden yolculuğunda önemli bir uğrak yeri daha var: Piyasa. Bu uğrak yerleri tek tek birbirine eşitlenmekte. Bu eşitlik kapitalizm ile piyasayı da içine almakta. Bir kez daha altını çizerek söylemek gerekirse tüm bu eşitlemeler bilinçli tercihlerin sonuçlarıdır. Bu eşitlemeler sonucu kapitalizm kavramı kullanılmadan diğerleri üzerinden kavramlar üretilmeye çalışılıyor. Kapitalizmin içinde barındırdığı; sömürü, sosyal eşitsizlikler, özel mülkiyet, iklim krizleri, ekolojik yıkımların üzeri örtülmeye çalışılıyor. Piyasanın tarih boyu gelen sürekliliği kullanılarak kapitalizmin de tarihin sonuna dek var olacağı, insanlığın başka seçeneğinin bulunmadığı kafalara işlenmeye uğraşılıyor.

İktisada giriş dersleri aslında kapitalizmi kutsama ayinlerinden farksız, içi ve içeriği bilinçli manipülasyonlarla dolu kurmacalar bütünüdür. Kaynaklar kıt ama ihtiyaçlar sınırsız diyerek başlayan bu dersler harika birer sahne sanatları değil de sahte sanatlardır! Her şeyi ile sınırlı insan var olacak ama ihtiyaçları sınırsız olacak. Bizimde buna inanmamız istenecek! Şunu sormak gerek; ihtiyaçlar sınırsız ve kaynaklar kıt ise bu kıtlığı kim yaratıyor ? Bu soru bu derslerde asla yanıtlanmaz. üzeri geçiştirilerek çözüme girişilir: Kıtlık var ama bunu iktisat bilimi çözer! Siz ne isteniyorsa onu yapın, gerisini bize bırakın… Oysa gerçekte kıtlığı yaratan kapitalizmin kendisidir.

İktisadın en önemli tezlerinden bir tanesi de toplumu bireyler toplamı olarak ifadelendirmesidir. Burada tanımlanan birey rasyonel davranan, çıkarlarının farkında , olup bitenden haberdardır. Piyasa ise kendiliğinden dengeye ulaşan, sermaye ile emek arasında ki çelişkilerin müdahale ve mücadelesiz çözüme kavuştuğu , işsizliğin olmadığı yada varsa bile yanlışlıklar sonucu oluşup düzeltilebileceği, sınıfların iç içe geçip kaynaştığı böylece sınıflar üstü yapıya ulaşıldığı bir sistemdir. Bu anlayış ile insan bilen, eyleyen, değiştiren özne olmaktan çıkarılıp soyut bir nesneye dönüştürülmektedir.

1980 ‘lerle birlikte kapitalizmin çıkmaz sokağa girmesine izin vermeyen iktisat bilimi  sokağı açmak için önüne gelen ne varsa yıkmak üzere harekete geçecekti. Sermayenin önünde ki engelleri özellikle sosyal kazanımları özelleştirme makinesi ile yıkıma uğratacaktı. Topluma ve doğaya saldıran bu makine zaman içinde ölümcül darbeler indirdi. Her şeyi alınıp satılan metalar haline indirgeyen sistemin teorisi neo liberalizmdi!

Bugün iktisadın tümden bir eleştirisini yapma zorunluluğu büyük aciliyet taşımakta. Sadece neoliberalizmi değil, baştan sona tüm burjuva iktisadını buna dahil etmek gerekmekte. Ekonominin toplum ve doğa üzerindeki işgalini meşru gösterme sloganı ile yola çıkan burjuva iktisadı tüm kirli yönlerinin eleştirilmesini ve değiştirilmesini beklemekte.

Çok değerli bulduğum ve bir anlamda yazıyı da özetleyen bir halk deyişi ile bitirelim. İktisatçılar ikiye ayrılır:

 1- Hiçbir şey bilmeyenler
 2- Hiçbir şey bilmediğini dahi bilmeyenler.