Son dönemin en büyük sömürüsü madencilik endüstrisi eliyle yapılmaya çalışılmakta. Hava, su, toprak tüm canlılarından elinden alınarak piyasalaştırılmakta. Dereler, nehirler, zeytinlikler, ormanlar ve meralar talan edilmekte, yaşamsız bırakılmakta.
Türkiye ekoloji hareketlerinin temel taşlarından olan Bergama direnişi siyanürle altın aramaya karşı başlamıştı. O günden bu güne madencilik sektörü; taş, mermer, kömür ve altın arama adı altında tüm ülkeyi delik-deşik etti geri dönülmez yıkımlara neden oldu.
Bergama’dan bildiğimiz siyanürle altın arama meselesi Dersim’de yeniden kırımlara neden olmakta. Erzincan İliç, Dersim coğrafyasının göbeğinde yer alır. Yıllardır siyanürle altın arama faaliyetleri yapılmakta. Her ekolojik kırım suçunun işlendiği yerde ona karşı bir direniş başlamıştır. İliç’te de bu kırıma karşı yerelde yaşamı savunmak adına mücadele yürütülmektedir.
Dersim ekosistemine saldırılarılar yüzyıldır devam etmekte. Orman yangınları, barajlar ve şimdilerde madencilik kaynaklı saldırılar bütüncül bir şekilde devam etmekte. Öyle ki biri bitmeden diğer saldırı başlamakta. Ve son yıllarda dersimde uygulanan güvenlikçi, baskıcı politikalar nedeniyle sivil toplumun saha çalışmalarının engellenmesi talanın boyutlarında artışa neden olmakta.
Siyanür ölümcül ve doğal yaşamda yıkım gücü olan kimyasal bir maddedir. Altın madenciliğinde kullanılmaktadır. Kullanıldığı yerlerdeki tüm canlı yaşamı yok eder. İliç’te yapılan bu altın arama faaliyeti sonrasında çıkan atığı depolamak en önemli sorunlardan biridir, ki sermayenin sızıntı ile ilgili bir kaygısı yoktur. Depolama nedeniyle sızıntılar toprağa ve su akiferlerine, dere ve nehirlere sızmaktadır.
İliç’teki madenden sızan siyanür topraktan dereye oradan Fırat Nehri’ne ve oradan da Basra Körfezi’ne körfezden denize, okyanusa geçerek küresel ölçekte bir tehlike olarak tüm canlı yaşamı yok etmekte. İliç’teki şirketler talanı öyle bir hızla yapıyorlar ki kapasitelerinin çok üstünde çalışarak depolama alanı için kapasite ve atık alanı genişletmek için çalışmalar yapmakta. Sermaye sınırsız ve sonsuz anlayışı ile hareket edip yaşamı fütursuzca yok etmekte.
Atık depolama alanının büyüklüğüne karşı, aşırı üretimden kaynaklı çıkan atık miktarı planlananın çok üstünde olmakta. Bunun için çözüm olarak havuzlarda biriktirme ve burada biriken siyanürlü sıvı atığı vantilatörlerle buharlaştırmaktadırlar. Bu buharlaşma ile havaya da karışarak oksijen alan insan dahil tüm canlıların kanser hatta ölümüne neden olacaktır.
Avrupa’nın en büyük ekosistemi olan Dersim’den Basra Körfezi’ne akan, milyonlarca canlının yaşam nedeni olan Fırat Nehri’nin sularının kirlenmesinin nedeni olan bu madenciliğin uzun vadede vereceği tahribatları kestirmek mümkün değil. Yerelden gelen bilgiler ikinci bir Çernobil vakası olacağı ve terk edilmesi gerektiği yönünde.
Dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri maden şirketlerinin ve ortaklarının yabancılıkla suçlanması. Bu noktada sorunu doğru tanımlamamak oluşacak tahribatın önüne geçilmesini ve tehlikeyi görmemizi engelleyecektir. Oysa endüstriyel ve sermayeye hizmet eden bir üretim yerli-yabancı olmasına bakılmadan karşı çıkılmalıdır. Bergama, Kazdağları, Mazıdağı, İliç’te hepsinde aynı kırım suçu kapitalist sistemce işlenmekte olup, öyle görmek ve yaklaşmak gerekir.
Hava, toprak, su dahil tüm varlıklar kirletiliyor ve beraberinde canlı yaşam yok ediliyor. Uzun vadede yok etme ve göçertme de politika olarak uygulanmakta. Bu gerekçelerle İliç’teki siyanürle altın arama ve atıkların yaratacağı ölümcül sonuçlardan kaynaklı yaşanacak olan tam olarak ekolojik kırımdır. Bu suçu ulusal ve uluslararası mahkemelere taşımak, direnç göstermek insan ve doğa hakkını savunmak ekoloji mücadelesinin kendisidir. Siyanürlü altın aramaya karşı olmanın yaşam hakkını savunmak olduğunu bilinmelidir.
Güner Yanlıç kimdir?
Ekoloji aktivisti, yazar.