Diyarbakır’da çok şiddetli hissedilen ve bizzat yaşadığım depremi gözlemleyebildiğim kadarıyla anlatmaya çalışacağım.
Pazartesi günü sabah saat 04:17’deki depremle uyanıp herkes gibi panikle dışarıya çıktık. Arabaları olanlar arabalarında olmayanlar ise sitenin bahçesinde beklediler. Hava çok soğuktu. Kar yağışının ardından ayaz vardı. Yaklaşık 2 saat sonra herkes evlerine girmeye başladı. Çünkü kimsede deprem çantası yoktu. İhtiyaçlar baş göstermişti.
Günün aydınlanması ile birlikte ilk olarak yıkılan Galeria binasının enkazına gittik. Ve belki de daha sonraki günlerde de tanık olacağımız görüntüleri görmeye başladık; Yol boyunca ateşler yakarak sokaklarda bekleyen insanlar.
Galeria’daki enkaz çalışmasının devam ettiği bölgedeydik. Burada da diğer illerde olduğu gibi insanlar arama kurtarma çalışmasının yetersizliğine sitem etti.
Bir gazeteci olarak bilgi almak istediğimde ise kimse konuşmak istemedi. İnsanlar depremde yaşadıklarını bile anlatmaya korkar hale gelmişti. Depremle ilgili görüşlerini almak istediğim birkaç kişi “Konuşmayalım, başımıza bir şey gelir” dedi.
Gazetecilerle birlikte telefon ve bilgisayarlarımızı şarj etmek için bir kafeteryaya girdik. O sırada 2’inci büyük depremi de yaşadık. Apar topar dışarıya çıkıp dışarda yaşanan paniği görüntülemeye çalışırken Galeria’daki bir bölümün daha yıkıldığını ve toz bulutlarının yükseldiğini gördük. Herkes güvenli sığınaklar aradı.
Çok ciddi bir panik vardı. İnsanlar ne yapacaklarını bilmeden sağa sola koşuşturuyordu. Bölgede sadece trafik polisleri vardı ve onlar da yalnızca yıkılan binanın olduğu bölgeye gidilmemesi uyarısı yaptı. Peki nereye gideceklerdi?
Evlerinden daha güvende olmak için dışarıya çıkanlar toplanma alanlarına gitmek ya da boş alanlarda durmak yerine binaların çok yakınında bekledi. Depremde en çok zorlananlar yaşlılar, felçli hastalar, engelliler ve çocuklardı.
Sohbet ettiğim yaşlı bir kadın bana “Daha ne kadar dışarıda beklememiz gerekiyor?” diye sordu. Yalnızdı. Evinden çıkmıştı ama hiçbir yönlendirme olmadan sokakta çaresizce bekliyordu. Bu durumda olan tek kişi de değildi.
Ardından Sümerpark’taki toplanma alanında AFAD’ın kurduğu çadır bölgesine gittik. Saatlerdir soğukta bekleyen ve evlerine giremeyen insanlar yemek kuyruğundaydı. Bir yandan da çadırlar kuruluyordu. Yemek kuyruğundaki bir kadın çekim yapan gazetecileri görünce, “Çekin çekin, bir kap yemek veriyorsunuz onu da kameraya çekiyorsunuz” diye tepki gösterdi.
Muhtemelen yetkililerin “yardım ediyoruz” diye göz boyamaya çalıştığını ve çekimi de onların yaptırdığını düşündü. Zira yardımlar yetersiz ve depremin üzerinden saatler geçmesine rağmen sokakta bir kap yemek için kuyruktalardı.
Yoğun yağmur yağışından dolayı çamur içinde olan alanda çadırlar kurulurken oradaki kalabalık tedirgin bir bekleyiş içindeydi. Çadırlar yetecek miydi? Isınabilecekler miydi? O soğukta o çadırlarda kaç gün geçirebilirlerdi?
Ardından Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu’nun oluşturduğu kriz masasına geçtik. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası bünyesinde oluşturulan kriz masasının olduğu bina da halka açılmıştı.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, HDP milletvekilleri ve kriz masasından yetkililerin oluşturduğu heyet kriz merkezinde basın açıklaması yaptı. Yapılan açıklamada ihmallere de değinildi ama Pervin Buldan altını çizerek, “Şu anda eleştiri zamanı değil dayanışma zamanı. Önce yaralarımızı saracağız ardından ihmalleri de gündeme getireceğiz” mesajı verdi. Zaten insanların canı burnundaydı ve herkes bir an önce enkaz altındaki yakınlarının kurtarılmasını ve can güvenliklerinin sağlanmasını bekliyordu.
Kentteki en büyük problem ise deprem konusundaki tecrübesizlikti. Kimse ne yapması gerektiğini bilmiyordu. İnsanları yönlendiren yeterli bir mekanizma da yoktu. Deprem birçok kenti aynı anda vurmuştu ve Diyarbakır en az hasarlı il olarak gözüküyordu ama en az hasarlı denilen kentte bile çok ağır bir tablo yaşanıyordu. Hasarın çok daha ağır yaşandığı diğer kentlerde bile zamanında ve yeterli müdahale yokken Diyarbakır’daki bu durum pek görünür değildi.
Enkaz çalışmalarının yetersiz olmasına tepki gösteren halk Valiliğe yürüme girişiminde bulundu ancak telkinler üzerine galeyana gelmemek adına sağduyulu bir şekilde beklemeye devam ettiler.
Diyarbakır’da tanık olduğum en etkileyici şey ise halkın kendi arasındaki dayanışmaydı. İlk andan itibaren imkanı olanlar barınma ve yemek için dayanışma duyuruları yayınlamaya başladı. Bazı fabrikalar aşevleri kurarak ücretsiz yemek yardımı yaptı. Düz ayak mekanlar, villa tipi yapılardaki kurum ve mekanlar halka kapılarını açtı. Biz de geceyi normalde meyhane olan bir mekanda geçirdik. Mekan sahibi içki satışı yapmadı, yemek ve çay imkanı sağladı ve çocuklarıyla birlikte orada kalanlara sıcak bir ev sahipliği yaptı.
Orada kalanlar da ellerindeki yiyecek ve içecekleri birbirleriyle paylaştı. Böyle çok sayıda mekan hala ihtiyaç sahipleri için aynı imkanları sağlıyor.
İyi durumda olanlar enkaz başlarına koşturup yardım etmek için seferber oldu. Kan merkezleri önünde kuyruklar oluşturan halk enkaz altından sağ çıkarılacak olanlara can olmaya çalıştı. Evleri güvenli olanlar riskli durumdaki evlerde kalanlara evlerini açtı.
Bu sadece benim tanıklığım. Yaşanan ise bunun çok ötesinde. İmkanları olanlar şehri terk etti. Bu imkana sahip olmayanlar ise hasar tespit çalışması yapılmadan evlerine dönmek zorunda kaldılar. Hala enkaz altında çok sayıda kişi var. Yakınlarının tedirgin bekleyişi sürüyor. Herkes yüreği ağzında daha fazla can kaybı olmaması ve yeni depremlerin yaşanmaması için dua ediyor. Bir yandan da kendi yaralarını sarmak için dayanışmayı büyütüyorlar. Yani Diyarbakırlı depremde dayanışmayla ayakta.