Irak deyince akla kriz geliyor. Kurulduğu günden bu yana bu ülkede kriz bitmiyor. Her on yılda bir yıllarca sürebilecek bir kriz gelişiyor. Ya bir güç işgal ediyor ya darbe olup rejim, sistem değişiyor ya sosyal patlamalar oluyor ya da ekonomik müdahaleler. Bunun nedeni kuruluşundan beri dış güçlerin Irak üzerindeki etkisi ile birlikte, toplumsal farklılıkların demokratik bir sistem ve demokratik bir zihniyet yerine devletleşmek istemesidir. Demokratik toplulukların derin ve köklü kültürleri ile devletçi-iktidarcı zihniyetin temsilcileri Irak üzerinde ciddi kavga ve çatışma halindedir. Devletin doğduğu yerde devlet ve demokrasi bunalımı yaşanmaktadır. Bir yandan hükümetsizlik yaşanırken diğer yandan çoklu hükümetler köyleri mahalleri bölgeleri kendi kanunları doğrultusunda yönetiyor. Devlet hem var hem yok gibi. Demokratik sistem ise öncüsünü bekliyor.
Son kriz, hükümet kurma krizidir. Seçimlerin üzerinden 9 ay geçtiǧi halde ortada hala bir cumhurbaşkanı, başbakan ve hükümet yok. Bilindiği gibi Irak seçimlerinde Sadr Hareketi, İran yanlısı Şiilere karşı bir başarı elde etmişti. Seçimler, İran’ın Irak’taki varlığını tartışmalı hale getiren bir sonuç ortaya çıkarmıştı. İran yanlısı Şiiler, Koordinasyon Çerçevesi adı altında bir ittifak kurarak seçimlere dış müdahalenin olduğunu ve seçim sonuçlarını tanımayacaklarını deklere ettiler. Ardından Irak Federal Mahkemesi’ne itiraz ettiler, ancak sonuçlar değişmedi.
Sadr Hareketi, Sünniler ve KDP Vatanı Kurtarma adı altında bir ittifak kurdular. Sadr Hareketi’nin öncülük ettiği perde arakasında ABD, İsrail hatta Türkiye’nin olduğu bu ittifak hükümeti kurmak istedi ancak başarmadılar. Parlamentoda yeterli çoğunluğa sahip olamadıkları için ne cumhurbaşkanını seçebildiler ne de hükümeti kurabildiler.
Bu gidişat Irak’taki krizi biraz daha derinleştirdi. Bu krizden en fazla yararlanan Türkiye oldu. Kriz ne kadar uzarsa Türkiye’nin işine geliyor. Çünkü hükümet kurulamadığı süre Mustafa Kazımi Hükümeti iş başında olacaktı. Mustafa Kazımi, Türkiye ile birlikte hareket eden, Türk devletinin Irak üzerindeki hiçbir politikasına itiraz etmeyen hatta bunu uygulayan bir politika izledi. Dolaysıyla bu krizin sürmesi Türkiye’nin işine gelmekle birlikte, bizzat krizin perde arakasında, çıkaran pozisyonda oldu. Sadr Hareketi’nin, KDP ve Sünni bloğun hükümet kuramayacaǧı gün gibi ortadayken destekledi. Desteklemekle yetinmedi birçok hamle yaptı. Zap, Avaşin, Metina, Şengal’e saldırılar başlatıldı. Köyleri bombaladı, suikastlar yaptı. İsrail, KDP ile birlikte Kürdistan gazını Avrupa’ya taşımak istedi. Buna karşı İran defalarca Hewler’e füze fırlatarak cevap verdi. Ayrıca Kürdistan gazının dışarıya gönderilmesi Irak Federal Mahkemesi tarafından yasadışı olarak tanımlandı. Irak krizinden yararlanmak isteyen Türkiye’nin hiç bir planı tutmadı. Zap, Metina, Avaşin’e yönelik saldırısı sert bir karşılık buldu. Şengal planı suya düştü. Gaz hayali ise Fars öfkesine çarptı.
Hükümeti kurmada başarısız olan Sadr Hareketi, parlamentodan çekilme kararı aldı. Sadr’a bağlı milletvekillerinin parlamentodan çekilmesinden oluşan boşluk Koordinasyon Çerçevesi İttifakı tarafından dolduruldu. Hal böyle olunca İran’a yakın Şiiler hükümeti kurma arayışlarına başladılar. Ancak Sadr Hareketi bu arayışlara Bağdat’ta milyonluk cuma namazı gösterisi ile cevap verdi. Sadr siyasi demeçlerini Twitter üzerinden de verebilirdi. Neden böyle bir gösteri ile cevap verdi? Çok açık ki yeni kurulacak hükümeti tehdit ediyor.
Saddam sonrası Irak’ta kurulan tüm hükümetler ABD, İran uzlaşması sonucunda oluşuyordu. Ancak bu sefer öyle görünüyor ki iki güç de uzlaşmayı seçmedi. ABD tek başına hamle yaptı, tutmadı. Şimdi İran tek başına hamle yapacak. Tutar mı? Tutmaz. Biden’ın Kudüs ve Cidde’de verdiği mesajlar bu işin öyle kolay olmayacağını gösteriyor. Ne olur? Krizler ülkesinde kriz, 3. Dünya Savaşı’nın geldiği aşama ile birleşerek en üst düzeye çıkacak gibi.