İranlı sosyolog R.M., “Kadınlar tüm erkek baskısına rağmen kendi öz güçleriyle bu özgüveni edindiler. İran’ı görmek istiyorsanız, direnen kadınlara bakın” dedi.
İran’da Jîna Mahsa Amini’nin “ahlak polisi” tarafından katledilmesinin ardından başlayan ve tüm ülkeye yayılan eylemler, 15’inci gününde devam ediyor. Protestolarda İran rejim güçleri, evlere baskın yaparak binlerce kişiyi gözaltı aldı ve tutukladı.
İnternet kesintisinin devam ettiği İran’da, eylemlerde kaç kişinin saldırıların bilançosuna dair net bilgi alınamıyor.
İran’da devam eden eylemleri ve daha öncesi yaşanan protestoları Tahran Üniversitesi’nden Sosyal Bilimler uzmanı R.M, Mezopotamya Ajansı’ndan Gözde Çağrı Özköse’ye konuştu. Güvenlik gerekçesiyle ismini kodlanan R.M., İran’da Jîna Amini’nin katledilmesinin ardından başlayan eylemlerin önceki eylemlere göre daha kapsayıcı olduğunu söyledi.
‘Eylül ayı hareketi’
R.M., “Conbeş-i Şehriver (Eylül ayı hareketi)” olarak nitelendirdiği eylemlerde toplumun tüm sınıflarının olduğunu belirtti. R.M., “Direkt olarak dahil olmayanlar da en azından eylemleri teşvik ediyor ve destekliyor. İran’da benzin fiyatlarındaki artışın ardından gerçekleşen ‘Aban 1398’ (Kasım 2019) toplumsal hareketinde ezilenlerin varlığı daha belirgindi. Ama şimdi aşağı yukarı tüm sınıflar bu harekette yer alıyor” dedi.
İran’da yapılan İslam Devrimi ardından dönem dönem kitlesel eylemlerin, protestoların olduğunu anımsatan R.M., 10 yılda bir yükselen itirazların artık daha kısa zaman aralıklarıyla baş gösterdiğini anlattı.
‘Ahlak polisi’ dini liderin kontrolünde
Reform hükümeti zamanında kurulan “Geşt-i İrşat” yani “ahlak polisi” adı verilen kurumsallaşmaya dair de R.M., şu bilgileri verdi:
Geşt -i İrşat ve benzeri kurumlar, 1979’dan sonra ortaya çıktı. Süreç içinde pek çok kez ismi değişti ancak işlev ve görevleri hep aynıydı. Devrimden sonraki ilk dönemde bu devriyeler yalnızca şehirlerde değil, köylerde de vardı. 80’lerin başından beri şehirlerde ve köylerde her türlü düğün, kutlama, yerel oyunlar ve gençlerin eylemlerine müdahale ederler. İran’da pek çok devlet kurumu, yürütme organının kontrolü altında değil. Ahlak polisi denen kurum da bunlardan bir tanesidir. Bu nedenle reform hükümetinin kontrolü altında değil, dini liderin kontrolü altındadır. Başörtüsü takmayan kesimle mücadele fikri, sözde reform devletinin kabinesinin kurulmasından çok öncelere dayanır. Dolayısıyla bu konunun aslında çok uzun bir geçmişi var.
Başörtüsü kanununa kafa tutmaya cesaret eden ilk grup kadınlardı
İran’da kadınların zorunlu başörtüsüne karşı çabaları ve direnişi hiç de yeni değil ve Humeyni’nin zorunlu başörtüsü uygulamasını emrettiği yıldan itibaren sürüyor. Zaten İran’da kadın direnişinin tarihine baktığınız zaman, 79 Devrimi’nin hemen ardından gelen ilk aylarda sokağa çıkmaya ve zorunlu başörtüsü kanununa kafa tutmaya cesaret eden ilk grup da kadınlar olmuştu. İranlı kadınlar hükümetin kadınların itibarı ve onuruna saldırılarına karşı yıllardır direniyor ve mücadele ediyor.
Bugün de tanıklık ettiğimiz toplumsal hareketin ilk kıvılcımı, yine ahlak polisi denen birimin bir eyleminden çıktı. Bu eylemin sonucunda 22 yaşında genç bir kadın, Jîna Mahsa Amini katledildi. Onlarca yıldır süren kadın eylemlerinin ardından 22 yaşında bir genç kadının katledilmesiyle başlayan eylemlerde kadınların varlığının daha belirgin olmasından daha doğal ne olabilir? Kadınlar tüm cesaretleriyle sokağa çıktılar ve artık İran’da bir cins olarak baskı aracı haline gelmiş erkeklerin karşısına dikildiler.
Kadınların liderliğe giden süreci
İran’da toplumsal bir değişim var. İran’daki kamusal alan giderek daha fazla erkeklikten arındırılıyor. Bir zamanlar İran’da bazı kadınlar araba kullanacak özgüvene sahip değillerdi ve erkekler tarafından çeşitli şekillerde saldırıya uğradılar. Ancak şimdi kadınların önümüzdeki on yıllarda sosyal ve politik bir liderlik rolü oynamasını bekleyebiliriz. Kadınlar tüm erkek baskısına rağmen kendi öz güçleriyle bu özgüveni edindiler. Benim bir sosyolog olarak gözlemim, İran’daki kadın hareketinin boyutlarının başka hiçbir ülkede yaşanan hareketlilik ile karşılaştırılamayacak büyüklükte olduğu yönünde.
Medyadaki sansür
İran Kültür Bakanlığı, radyo ve televizyonlara ciddi baskılar uyguluyor. İran’da kemikleşmiş bir sansür durumu var. Ancak internet ve sosyal medyanın varlığı, bu sansür sistemini her geçen gün biraz daha etkisiz bir hale getiriyor. Hükümetin işlediği suçlar, yolsuzluklar ve skandallar bir bir ortalığa dökülüyor. İnternette şunu da gözlemliyoruz, sosyal medya mecralarında ciddi bir siyasi hiciv durumu var. Eylem koşulları olgunlaşmadan önce bu beklenen bir şeydir. Siyasi hiciv öfke ve nefret gibi yoğun hisleri kişi ifade edemediğinde ortaya çıkan bir çeşit kaçış aracıdır. Kişi kendisini ancak böyle rahatlatır. Fakat eylem koşulları oluşup bu kişiler sokağa çıktığında, o hicvin içine sıkışmış tüm duygular, tüm öfke patlar. Şu anda da gördüğümüz bu.
Devlet medyası, halka uyguladıkları baskıyı haklı çıkarmak ve meşrulaştırmak için her türlü operasyonu yürütüyor. Sokaktaki şiddet ve tutuklama operasyonunun yanı sıra medya eliyle halk üzerinde psikolojik bir operasyon da yürütülüyor. Ancak bu operasyonların başarılı olduğunu söylemek mümkün değil.
Rejime destek azalıyor
Bu küçük halk kitlesinin kimi örgütsel ve mali olarak hükümete bağımlı, kimisi ise hükümetin ideolojisinin ve izlediği yolun doğruluğuna inanıyor. Ancak bu kitlenin sayısı her geçen gün daha da azalıyor. Özellikle gençler, İran’daki rejimden çok mutsuz ve bu bunu da her platformda yüksek bir sesle dile getiriyor. Medya konusunda da İran devlet medyasını takip eden işte bu çok küçük kitle var diyebiliriz. Elbette bu tüm toplumlarda böyledir. Her zaman değişimin gücüne son dakikaya kadar katılmayan, sırtını güçlü olduğunu düşündüğü ‘devlet’ kavramına yaslamanın daha güvenli olacağını düşünen insanlar vardır ve bu normaldir.
İran hükümetinin tek tipleştirme politikası
İran aslında gökkuşağı gibi çok kültürlü bir ülkedir. Pek çok etnik ve dini gruptan oluşur. Bu gibi toplumlarda asimilasyon politikaları uygulamak tehlikelidir. Ancak geçen yüzyılda İran hükümetlerinin tek tipleştirme baskısı görülmeye başlandı ve bu şu anda da devam ediyor. İran’da herkes İranlıdır, çoğul ve çok kültürlülüğü resmi olarak tanımayan bir hükümetin, bu toplumu yönetemeyeceği açıktır. Türkiye hakkında sahip olduğum sınırlı bilgilere göre, İran hükümetinin bu anlamda Türk hükümetiyle benzer hareket ettiğini görüyorum.
İran, kalbinde büyük sosyal devrimlerin gerçekleştiği, çok değişken ve içinde çeşitlilik barındıran bir toplum. İran’ın gelecekteki durumu, bugünü dünle karşılaştıran herhangi bir gözlemciyi çok şaşırtabilir.
‘Direnen kadınlara bakın’
Dünyada bazı sosyologlarının İran’ı, İran devlet medyasının sunduğu resmi imaja göre değerlendirdiğini ve şaşırtıcı sözler sarf ettiğini gördüm. Gördüklerinizin hepsi İran’ın bir parçası. Ancak İran’ın resmi ve siyasi imajının İran toplumunun en çarpık ve en yanlış imajı olduğundan şüpheniz olmasın. İran tam da hükümet medyasının göstermediği bir şey. İran’ı görmek istiyorsanız, şu anda sokaklarda direnen kadınlara bakın.