İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin görüşüldüğü dava öncesi Danıştay önünde açıklama yapan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Kadınların uzun yıllar verdiği mücadele sonucu emekleriyle bedenleriyle sözleriyle ve ödemiş oldukları bedeller ile kazandıkları bir hak olan İstanbul Sözleşmesinin bir gece yarısı bir erkek tarafından feshedilmesini asla kabul etmediğimizi her yerde ifade ettik bugün burada bir kez daha söylüyoruz” dedi.
İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasının iptaline ilişkin açılan 200’e yakın davadan
15’inin duruşması Danıştay 10’uncu Dairesi’nde görülmeye başlandı.
Duruşması öncesi ülkenin dört bir yanından Ankara’ya gelen kadınlar, Danıştay önünde açıklama yaptı.
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği, davalarını üstlendiği ailelerle birlikte Danıştay önünde açıklama yaptı.
Açıklamada konuşan aileler, artık başka kadın ve çocuklar katledilmesin diye sözleşmeye sahip çıkacaklarını vurguladı.
Ardından dernek adına açıklama yapan Avukat Müjde Tozbey, sözleşme için mücadele vermeye devam edeceklerini belirtti.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, HDP’li kadın milletvekilleri ve Kadın Meclisi üyeleri de açıklama yaptı.
Pervin Buldan, “Kadınların uzun yıllar verdiği mücadele sonucu emekleriyle bedenleriyle sözleriyle ve ödemiş oldukları bedeller ile kazandıkları bir hak olan İstanbul Sözleşmesinin bir gece yarısı bir erkek tarafından feshedilmesini asla kabul etmediğimizi her yerde ifade ettik bugün burada bir kez daha söylüyoruz” dedi.
İstanbul Sözleşmesi bir erkeğin iki dudağı arasında çıkacak bir sözle attığı bir imza ile asla feshedilecek ve yok sayılacak bir sözleşme değildir. Bugün Türkiye’de binlerce kadın erkek şiddetine maruz kalırken, binlerce kadın canını verirken, katledilirken yaşamını yitirirken böylesi önemli bir sözleşmenin bir gece yarısı feshedilmesini asla kabul etmeyeceğiz ve bunu savunmaya her yerde devam edeceğiz.
Bu kararın bugün Danıştay’dan olumlu bir şekilde çıkması sadece bizim değil bu ülkede yaşayan milyonlarca kadının talebidir ve biz milyonlarca kadını temsilen bu duruşmayı izlemek üzere buradayız. Bu hukuksuzluğu asla kabul etmeyeceğimizi bir kez daha belirtiyoruz. Burada gözü yaşlı anneler var, kızlarını erkek şiddetiyle kaybeden annelerimiz var ama bu ülkede yaşayan milyonlarca annenin aynı durumu düşmemesi için hep birlikte bu sürecin takibi olacağız. Milyonlarca kadının bu sürecin takibi olması için elimizden geleni yapacağız ve asla bunun mücadeleyi bırakmayacağız. İstanbul Sözleşmesi hepimizin kırmızı çizgisidir biz bu kırmızı çizgimizden asla vazgeçmeyeceğiz asla taviz vermeyeceğiz.
‘Hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz’
Buldan’ın ardından açıklama yapan baro temsilcileri de davaya sonuna kadar sahip çıkacaklarını vurguladı.
CHP’li vekiller de Danıştay önünde açıklama gerçekleştirdi. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel “Danıştay yokluk kararı vermediği taktirde Anayasa’ya aykırı olan bu işlemin iptalini talep ediyoruz. Bu kararı biran önce vermezseniz AİHM’e bırakırsanız biz bu davayı oralarda kazanırız ama o güne kadar birçok kadının cinayetinden sorumlu olursunuz. Hep birlikte olacağız bu mücadeleyi kazanacağız” dedi.
Açıklama yapan kadınlar da “Haklarımızdan, hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz” mesajını verdi.
‘Kadınları öldüren önce devlet’
Duruşmada ilk olarak Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin başvurusuna dair savunma alındı. Dernek adına konuşan avukat Müjde Tozbey, duruşmaya, derneğe başvuran ailelerle birlikte geldiklerini ifade belirterek, salonda bulunan aileleri tek tek saydı.
Devletin kadın katliamlarındaki sorumluluğunu anlatan Tozbey, “Bu kadınların her birini öldüren ilk önce devlettir. Sözleşme olmasına rağmen kadınlar öldürüldü, bu yüzden devlet sorumluluğunu yerine getirmedi diyoruz. Devlet, sözleşmenin altına imzasını attı ama eğer korumuyorsa o zaman sorumludur. Evet, dedik ki katil devlet. Peki yaşayan kadınların sorumluluğunu kim alacak? Evet, savunma yapıyoruz ama bugün siyasi bir davada olduğumuzu hepimiz biliyoruz” dedi.
Tozbey’in konuşması salondakiler tarafından alkışlarla karşılandı.
‘İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili karar Anayasa’ya aykırı’
Dernek adına söz alan avukat Hülya Gülbahar, “Sözleşmeden tek kişinin kararıyla çıkıldığı günden beri okuma yazması olan olmayan tüm kadınlar Anayasa’nın ilgili maddelerine bakıyor. İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili karar Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin yazıldığı gibi uygulanmasını istiyoruz. Bu durumda çekilme kararının iptal edilmesi gerek” dedi.
İktidar yetkililerinin sırada Lanzarote Sözleşmesi olarak bilinen “Çocukların Cinsel Sömürü ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” nin olduğunu belirttiklerini hatırlatan Gülbahar, “Buradan vereceğiniz karar Lanzarote Sözleşmesi gibi hak temelli sözleşmelerinden çekilme kararına neden olacak” uyarısında bulundu.
‘Tüm kadın ve LGBTİ’ler adına buradayım’
HDP adına savunma yapan Eş Genel Başkan Pervin Buldan, “Sadece HDP’li kadınlar adına değil, Türkiye’de yaşayan tüm kadınlar ve LGBTİ+’lar adına da bugün burada bulunmaktayım. Dolayısıyla yapacağım savunma, tüm kadınlar adınadır” dedi.
Buldan, sözleşmenin kadınların mücadelesi sonucu imzalandığını vurguladı.
İstanbul Sözleşmesi kadınların uzun soluklu mücadelesinin sonucu kazanılmış ve erkek şiddetine karşı mücadelenin yollarını adım adım örmüş temel bir sözleşmedir. Her ne kadar 2011 yılında imzalandığında AKP iktidarı kendilerinin bir kazanımı gibi lanse etse de esasen Cumhuriyet tarihinden daha eski bir mücadele olan bu topraklardaki kadınların mücadelesinin bir başarısıdır. Bu sözleşme, kadın örgütleri başta olmak üzere yıllarca erkek şiddetine karşı mücadele edenlerin zaferi olarak tarihe geçmiştir.
‘Silahlı çatışma durumunda bile geçerli’
“İlk kez uluslararası bir sözleşme, toplumsal cinsiyetin tanımını yapmakta ve şiddetle mücadele etmek isteyen taraf devletin, toplumsal cinsiyet paravanının arkasına sığınamayacağını özellikle vurgulamaktadır” diyen Buldan, sözlerini şöyle sürdürdü:
Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler o denli önemlidir ki; silahlı çatışma durumlarında bile geçerliliğini korur ve taraf devletlerin bunu garanti altına alması gerektiğini savunur. Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yöneliktir. Bu nedenle devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorundadır.
Fatma Altınmakas cinayeti
Sözleşmenin kapsadığı kesimlerin din, dil, ırk farklılıklarından dolayı mağdur edilmemesini esas aldığını anımsatan Buldan, Fatma Altınmakas cinayetini hatırlattı.
Evli olduğu erkek tarafından katledilen Fatma’nın Türkçe bilmediği için jandarma karakolunda kendisini ifade edemediği ortaya çıkmıştı. Bugün ülkede Türkçe bilmeyen belki milyonlarca kadın bulunmaktadır. Özellikle ülkede son dönemlerde kamu kurumlarında ve toplumda körüklenen ırkçılık Türkçe bilmeyen kadınların ölümüne de sebep olmaktadır. Ülkenin bu kadar dış göç aldığı ve kadınların savaş sonrası göç sürecinden en çok etkilenen kesim olduğu gerçeği göz önünde bulundurulunca İstanbul Sözleşmesi’nin devleti sorumlu kıldığı tercüme konusu hayati bir önem kazanmaktadır.
2011 yılından bu yana 3 binin üzerinde kadının erkekler tarafından katledildiğini belirten Buldan, faillere karşı geliştirilen Cezasızlığa dikkat çekti.
Buna karşın; kadınları katledenler ya da katletmeye teşebbüs edenler adeta adliyelerin ön kapısından girip arka kapısından çıkmış, haksız tahrik indirimleri almış, pandemi döneminde serbest bırakılmışlardır. Bir kısmı bu süreçte teşebbüsünü tamamlayarak, söz konusu kadını ya da bir başka kadını katletmiştir. Sözleşmenin etkin uygulanmaması kadına, çocuğa, LGBTİ+’lara, Kürt kadınlara ve mülteci kadınlara yönelik işlenen suçlarda cezasızlık politikalarını daha da perçinlemiştir. Özellikle Kürt kadınlara yönelik işlenen suçlarda, failler iktidar veya bağlantılı kurumlarda görevli olan kişilerse özel bir cezasızlık politikası uygulanmıştır. Failler hakkında hukuki süreç işletilmemiş, resmi kimlikli failler iktidarın koruması altına alınmıştır.
‘Güçlülerin değil, haklıların hukuku’
Buldan, çocuk istismarı ve cinayetlerindeki artışa da değinerek, “Kamusal ve özel alanlarda çocuklara yönelik istismarla ilgili çokça olay açığa çıkmasına rağmen Ensar Vakfı ve Rabia Naz örneklerinde görüldüğü gibi bu istismar vakalarının bizzat iktidar tarafından üzeri örtülmektedir” dedi.
Irkçılığa, baskılara, tekçi zihniyete karşı mücadele ettiği yargılandığını dile getiren HDP’li Buldan, “Yani kadınlar, mücadeleleriyle İstanbul Sözleşmesi’ni somut olarak uygulamaya çalıştıkları için yargılanmaktadır. Bu nedenle her zaman söylediğimiz gibi erkek yargı değil, gerçek yargı diyoruz. Güçlülerin hukuku değil, haklıların hukuku diyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya, etkin bir şekilde uygulanıncaya kadar mücadele etmeye de devam edeceğiz. Ortak kadın mücadelemiz engellenemez, durdurulamaz. Bugün belki de tarihi bir karar vereceksiniz. Bu vereceğiniz kararla Türkiye’nin vicdanına öyle bir imza atın ki, ileride sizden vicdanlı yargıçlar olarak bahsedilsin. Türkiye’deki milyonlarca kadın adına sizden sadece vicdanlı olmanızı talep ediyorum” ifadelerini kullandı.
‘2022’de şimdiye dek 162 kadın öldürüldü’
Kırklareli Barosu’ndan avukat Oylum Yaman “Sayın heyet, baroların adli yardım birimlerinde bir gün geçirmenizi isterdim. Biz avukatlar mesleğimiz ve yeminimiz gereği kadınlara, çocuklara bu hizmeti seve seve veriyoruz. Cübbemizi şiddet mağduru kadınlara siper etmekten asla gocunmuyoruz. Ancak ülkemizin kadınları korumamasından gocunuyoruz. Bugün anıt ağaca baktım. 2022 yılında 162 kadın öldürülmüş. Bundan gocunuyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin yükümlülüklerinin yerine getirildiği bir Türkiye’de 162 kadın öldürülmez. Bunu biliyoruz. Bizler, ‘Yargı bağımsızdır’ demek istiyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Vereceğiniz karar kadınların yaşam hakkıyla ölüm arasında’
Ardından konuşan CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, sözleşmeden çekilme kararının ardından CHP’nin kadınlarla ilgili çağrı merkezine gelen telefonların arttığını belirterek, “Diğer yandan failler avukatlarını arayıp ‘acaba cezaevinden çıkabilecek miyiz’ diye sordular. Fesih kararından sonra kadınların ne kadar güvencesiz olduğu ortadadır” şeklinde konuştu.
Nazlıaka ardından mahkeme heyetine hitap ederek şunları sordu:
Siz hiç bir kadının, bir erkeğe ikinci eş olmayı teklif ettiğini, erkek bunu kabul etmeyince kadının onu öldürdüğünü duydunuz mu? Siz bir kadının yemek yapmadı diye erkeği öldürdüğünü gördünüz mü? Siz hiç, bir kadının bir erkek ona karşılık vermeyince ‘çok sevdiği için’ öldürdüğünü duydunuz mu? Ama Hatice Kaçmaz’ın katiline ‘tutku indirimi’ verildi. Yargıtay, ‘eğer Hatice Kaçmaz teklifini kabul etseydi bugün hayatta olurdu’ şeklinde bir karar verdi. Bugün tarihi ve önemli bir sorumluluk düşüyor size. Vereceğiniz karar kadınların yaşam hakkını savunmakla ölüm arasında bir karardır.
Av. Selin Nakıpoğlu da İstanbul Sözleşmesi’nin amaç maddesini okuyarak savunma yaptı. Sözleşme’nin imzalanması sürecinde hükümetin Avrupa Konseyi ile ilişkileri için yürüttüğü politikalardan söz eden Nakıpoğlu, sözleşmenin feshi kararının tarikat ve gerici kurumlar tarafından coşkuyla karşılanmasının aslında başka bir yaşam biçimi tahayyülü olduğunu gösterdiğini söyledi.