Türkiye’nin ve dünyanın birçok yerinden gelenlerin uğrak yeri Taksim’in hareketliliğine bir de seçim çalışmaları eklendi. İstanbul’un kalbi olarak bilinen Taksim, Gezi eylemleri ve 1 Mayıs gibi katliamların tanığı aynı zamanda. Taksim’i mesken edinenler de 14 Mayıs’ta adalet, barış ve özgürlük istiyor.
1 Mayıs 1977 katliamı… Gezi Direnişi… Ve en son yaşanan İstiklal saldırısı… İstanbul’un kalbi, beleği olan Taksim aynı zamanda hem yurt içi hem de yurt dışında gelenlerin ilk ziyaret ettiği yerlerden biri. Hareketliliğin eksik olmadığı Taksim’in bu hızlı atmosferine bir de 14 Mayıs seçimleri eklendi.
Taksim’in bir özelliği de lokanta, mağaza, otel, eğlence ve kültür yerleriyle İstanbul’un en büyük turistik çekim merkezlerinden olması. Görünen yüzünün yanı sıra yoksulluğun, sınıf farkının, eşitsizliğin çarpıcı bir şekilde yansıtıldığı ve hissettirildiği bir yer aynı zamanda Taksim. Seçmen birçok kentte olduğu gibi burada da ciddi olarak ekonomik kriz yaşıyor.
Peki İstanbul’un yüzü olan Taksim’de seçmenler ne düşünüyor? Neyi talep ediyor? Mikrofon uzattığımız birçok kişinin kaygısı ise bulunduğu semte göre değişiyor. Örneğin Cihangir’de hakim olan sessizliği Tarlabaşı öfkesiyle, tepkisiyle bozuyor. İstiklal’de de seçim hareketliliği hem yerli hem de yabancılar için de endişe kaynağı. Çünkü çok yakın geçmişte yaşanan İstiklal’deki bombalı saldırı hala hafızalarda…
“14 Mayıs’la neyin değişmesini istiyorsunuz” sorusunu yönelttiğimiz onlarca kişiden sadece altı yedisinden yanıt alabiliyoruz. Bazılarının konuşmalarına çevredekilerden “Silivri soğuk” şeklinde seslerin yükselmesi ise nasıl bir atmosferde seçime gittiğimizi gösteriyor bir bakımdan.
Eski seçim dönemlerinden çok farklı olarak, asılan parti bayrakları, seçim arabalarından duyulan anonslarla biraz da olsa Taksim’de seçim havasını yansıtıyor. Ama yine Taksim’in kendi hareketliliğinin gölgesinde kalıyor bu seçim çalışmaları. Seçimle ilgili mikrofonumuza konuşanların talepleri ise net: Özgürlük, adalet ve eşitlik.
20 yıldır Taksim’de simit tezgahı olan Abdullah Yılmaz, her seçimde verilen vaatlerin yalnızca yüzde birinin gerçekleştiğini belirtiyor ve şunları söylüyor:
Diğer seçimlerde yaşadığımız gibi malum her seçimde bazı vaatler verilir ve seçim bittikten sonra yüzde biri gerçekleşir. Aslında fazla sözü uzatmaya gerek yok. Eskiden bazı şeyleri halka anlatmak için saatlerce dil döküyorduk ama şimdi her şey ortada. Simit tezgahım var Taksim’de. 18-20 bin TL gelirim var ve geçinemiyorum. Aslında bu durum her şeyi tamamlıyor. Gelen iktidarın çocuklarımızın, torunlarımızın iyi bir hayat yaşaması için çalışmasını diliyoruz. Biz kendimizden geçtik.
En büyük talep ‘adalet’
Türkiye’de ‘adalet’in olmadığını vurgulayan Yılmaz’ın talebi de değişim:
‘Türkiye bir adalet ülkesidir’ deniliyor ama ne yazık ki adaletin zerresi yok. Bin kişilik bir anket yapalım ve ‘Adalete ne kadar güveniyorsunuz?’ diye soralım. Bir kişi bu ülkede adaletin olduğunu söyler. Onun da yolu düşmemiştir adliyelere. Seçilecek olanlardan taleplerimiz; demokratik bir ülkenin olması, gazetecilerin rahatça işini yapması, adaletin olması.
Bundan bir ay önce Bursaspor-Amedspor maçında yaşananlardan rahatsızlığını dile getiren Yılmaz, “Liderlerimiz çıktı orada faşistlik, ırkçılık yapanların arkasında durdu ve neredeyse ayakta alkışlandı. Demek istediğim üsttekiler bunu yaparsa halka ne diyelim. Bir siyasi lider çıkıp bu olayı kınamadı bile. Mitinglerde de böylesi bir atmosferde saldırılar olur. Böylesi durumları şiddetle kınıyoruz” diyor.
Emekli Celal Şenol da değişimin öneminden bahsediyor ve nedenlerini şöyle anlatıyor:
Elimize üç beş kuruş para geçerse evden çıkıp buraya geliyoruz, buradan çıkıp eve gidiyoruz. Başka da bir şey yaptığımız yok. Maddi yönden biz emeklilerin hava alması lazım. Türkiye’nin her şeye ihtiyacı var aslında. En başta işsizliği çözmeye ihtiyacı var. Çoğu emekli arkadaş işsiz geziyor. Bir iş başvurusu yapmaya gittiğinde emekli olduğumuz için ‘Emekliye iş yok’ deniliyor. Niye yok? Emekli olduk ama elden ayaktan düşmedik ve bizim mevcut durumda geçimimizi sağlayamadığımız için çalışmaya ihtiyacımız var. Yıldım artık bu durumdan. Seçimden sonra memleketim Erzincan’a döneceğim. Yeter artık, yirmi senedir Sayın Recep Tayyip Erdoğan başımızda. Görmüyor mu yaşananları? Yirmi senedir hiçbir şey yapamadı. Artık değişmeli.
Yine emekli Muharrem Ölmez 62 yaşına kadar yaşamadığı korkuyu şimdilerde yaşadığını belirtiyor ve nedenini de sıralıyor:
Ben 62 yaşındayım. Şimdiye kadar böyle bir korku yaşamamıştım. Şimdi ise seçimi düşünmüyoruz ülkeyi kurtarmaya çalışıyoruz. Artık hangi partinin seçildiği önemli değil çünkü ülke elden gidiyor, rejim değişiyor.
Mitingde Ekrem İmamoğlu ve oradaki insanlar ölümden döndü, düşünebiliyor musunuz? Gencecik insanlar elinde taş, sopalarla birilerini dövüyorlar ve polis sadece izliyor. Miting alanında iki çocuk birbirlerine ‘Çakmak var mı, bunları yakalım’ diyorlar. Bunlar yaşanırken bu ülkeyi yöneten sorumlu insanlar apayrı mesajlar veriyorlar.
Vatandaş seçimler ikinci tura kalmaması için büyük bir çaba harcıyor. Böyle yaparak kendilerine kurşun sıktılar. Halkın aklı başında bir yönetime ihtiyacı var şu anda. Ben emekliyim ve üç tane torunum var, onların geleceklerini düşünmek zorundayım. Avrupa’daki gençler teknolojik anlamda çok ileri bir noktadayken bizim gençlerimiz yeni yeni öğreniyorlar. Çok geriden geliyoruz ülke olarak. Gençlerimiz buna rağmen her şeyin farkında ve gerekeni yapacaklarına inanıyorum. Doktorlara çekin gidin dediler ama şimdi yine geri dönün diyorlar. Palavrayla bu ülke yürütülmüyor artık.
‘Romanların Meclis’te temsiliyeti olsun’
Romanların Türkiye’de yaşadığı sorunları Meclis’te temsiliyetleri olmadığı için kimsenin önemsemediğinden yakınan Nigar Tomak ise şunları dile getiriyor:
Romanların Meclis’te temsiliyeti olsun ve bizden de bir milletvekili çıksın istiyorum. Biz de Romanız biz de insanız. Artık duyuralım sesimizi ve sıkıntılarımızı atalım.
68 yaşıma girdim ama iki senedir kuş yemi satıyorum. Bir de yaşlılık maaşı alıyorum ama geçinemiyorum. Kiralar olmuş 8-9 bin. Elektrik, su, doğalgaz faturaları çok yüksek geliyor. Artık bir değişim olsun istiyorum. Çocuklarım ancak kendi aileleriyle uğraşıyor. Ben de kimseye yük olmadan tek başıma hayat mücadelesi veriyorum.
Gençlerin yurtdışına gitmesi ve gidemeyenlerin çok riskli yolları göze alarak bir an önce gitmeye çalışması neredeyse mikrofon uzattıklarımızın konuşmalarının ortak noktası. Birçok genç konuşmak istemiyor, konuşursa başlarına bir şey geleceğinden korkuyorlar.
Gençlerden İbrahim Yıldız ise yaşadıklarını anlatıyor:
Enflasyondan kaynaklı en kötü bir asgari ücretle çalışsak 8 bin 500 lira bir gelirimiz olur diye mecburen dükkanımızı satmak zorunda kaldık. Çok kritik bir seçim olacak. Yani bazı bakanlar tarafından halkça tehdit ediliyoruz. Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Gerçekten oy verilebilecek kaliteli bir siyasetçi yok. Belki birilerine oy vereceğiz ama bu da birileri bizi buna mecbur bıraktığı için. Yoksa kendi özgür irademle bir partiye oy veremeyeceğim. Birçok gencin de benim gibi düşündüğünü biliyorum.
İktidar tarafından bugün sadece muhalefet partilerine karşı değil, bütün halklara karşı baskı yapılıyor. Bence bütün dünyaya göre meydanlar halklarındır. Kendini özgürce ifade etme yeridir. Mevcut hükümet iktidarda olduğundan beri hiçbir toplum kendini ifade edemiyor. En ufak bir toplantıda, toplanmada baskı altında tutuluyor. Artık bunların bitmesi gerekiyor. Gençler ve halk olarak buna karşı çıkmamız lazım. Her şeyden önce ekonominin özgürleşmeye ihtiyacı var. Birileri tarafından yönetilmesi değil, bu işi bilenler, akademisyenler tarafından yönetilmeye ihtiyacı var. Öncelikli sorunumuz bu.
Yaşadığı ekonomik sorunları da Yıldız, “Ben 27 yaşında bir genç olarak yıllardır çalışıyorum. Tam evlenecek duruma geldiğimi düşünmeye başladığım anda enflasyonla karşı karşıya geldim. Evlenmek için bir alışveriş provası yapayım dedim, işin içinden bir milyondan aşağı çıkamadım” şeklinde ifade ediyor.
‘Sandığa ekmek davası için gidiyorum’
İbrahim Yıldız, taleplerini de şu şekilde sıralıyor:
Taleplerimiz; devlet makamlarının ve bütün kurumların özgürleştirilmesi. Eğer bir iktidar değişikliği olursa onların da aynı şeyi yapması. Ben sandığa giderken seçmen olarak değil de ekmek davası için gidiyorum. Çünkü çalışıyoruz, çabalıyoruz ama bir şey elde edemiyoruz. Türkiye halkları olarak çalışmak için yaşıyoruz sadece.
Siyasetçilerden beklentilerimiz Sen Alevisin, sen Kürt’sün diyerek halkları birbirine kırdırtmamaları. Örneğin yüzde 15 oy oranına sahip olan HDP’ye yönelik terör suçlamalarında bulunmamaları gerekiyor. TBMM’de milletvekilleri olan bir partiye bu tür sözlerin söylenmesinden büyük bir rahatsızlık duyuyorum.
1997’den beri Taksim’de boyacılık yapan Muharrem Ege de eskiden seçimlerin bu atmosferde yapılmadığını hatırlatıyor ve insanların özgürce kendisini ifade edemediklerini belirtiyor.
‘Özgürlüğü tamamen kaybedersek hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’
Ege, 14 Mayıs seçimlerden umutlu:
Her şeye rağmen umutluyum. Bu seçimde demokrasinin geleceğine inanıyorum. Gençlere, çocuklara bir şeyler bırakmamız gerekiyor. Önemli olan özgürlük. Maddiyat her hâlükârda yerine getirilir ama özgürlük gittiği zaman hiçbir zaman eskisi gibi olmaz. İnsanların kanunlara uygun şekilde hareket ettiği müddetçe herhangi bir sorun olacağını düşünmüyorum. Örneğin insanların bir tweet’ten dolayı yargılanmasını istemiyorum.
Yaşanan ekonomik sorunları da Ege, “Gelir durumu yüksek olan biri ayakkabısını her yıl değiştirmesi gerekiyor. Ama geliri kıstıktan sonra bu çark dönmez. Önceden her 15 günde bir ayakkabısını boyatan müşteri şimdi altı ayda bir boyatıyor veya kendileri boyuyor. İnsanlar kendilerinden tasarruf ediyor artık” şeklinde anlatıyor.
‘Ülkenin beyni olan gençler Türkiye’den giderse her şeyimiz gider’
Gençlerin de durumuna değinen Ege, şunları dile getiriyor:
Gençlerin gelecek kaygısı fazla ve bu durumdan kaynaklı yurtdışına gidiyorlar. Ülkemizde gelecek görmediğinden dolayı beyin takımı olarak burayı terk ediyor. Düşünün 1987 yıllarında Kore ile milli gelirimiz aynıyken şu an onların kişi başına düşen milli geliri 60 bin dolara çıkarken bizim ülkemizde bu 7 ile 10 bin dolar arasında. Bu durumun en büyük nedeni ülkenin genç beyinlerinin gitmesi. Gençler yetişiyor ve bu gençliği kimse aptal yerine koymasın. Gençler her şeyin farkında.
‘İktidarın satacak bir şeyi kalmadı artık’
Adaletin önemine de vurgu yapan Ege, “Adalet olmazsa olmaz. Önceden insanların adalete güveni yüzde 80-90’lardaydı ama şimdi yüzde 20’lere düştü güven. Gençlerimizin bir geleceği olsun, hiç kimse aç yatağına girmesin istiyorum. Bizim paramızla krediler çekildi. Bu parayla yollar, köprüler yapıldı. İnsanlar eskisi gibi değil, her şeyi görüyorlar. Satacak bir şeyleri kalmadı artık” diyor.