6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen, birçok ülkeyi ve kenti etkileyen depremler, Türkiye’de seçim başta olmak üzere hemen tüm gündemleri askıya kaldırdı. 6 Şubat’tan hemen önceki günlerde iktidar ve muhalefet Türkiye’nin en çetin seçimlerinden birine hazırlanıyor, karşılıklı hamlelerde bulunuyordu.
11 kent ve 15 milyon insanı etkileyen 6 Şubat depremleri bir yandan tüm Türkiye halklarının tek gündemi olurken diğer yandan öznelerin siyasi planlarının yeniden oluşturulmasını zorunlu kıldı. Bu açıdan 2 Mart’ta gerçekleştirilecek olan Altılı Masa toplantısı önemli bir dönemece işaret ediyor.
İktidar ve kader planı
İktidar, 6 Şubat öncesinde oylarındaki düşüş ivmesini görmüş; 3600 ek gösterge, Aile Destek Programı, Sosyal Konut Uygulaması, Asgari Ücret zammı, Esnafa kredi genişlemesi gibi on beşe yakın hamleyi sıralı olarak gerçekleştirmişti. Bu hamleler sonuç vermiş olacak ki, iktidar özgüveni ve gündem belirleme kabiliyetini tekrardan performe etmeye başlamıştı. Fakat 6 Şubat depremleri ve hemen ardından yapılan büyük hatalar özgüvenini kazanan iktidara, kendisinden daha güçlü olan ve sonuç belirleyecek dışsal olayların yaşanabileceğini gösterdi. İktidarın kendisine biçtiği varsayımsal güç ve iliklerine kadar ulaşan dünyevileşmiş tutumu, bir anda dışsal bir olayla darmadağın oldu. Bu durum iktidarın ilk sözlerine öfke ve tehdit biçiminde yansıdı ve OHAL ilanıyla birlikte güçsüzlüğünü yeni yetkilerle telafi etmek isteyen bir tutuma dönüştü.
İlk şoktan sonra iktidar depremin ortaya çıkardığı karanlık tabloya karşı kitlelere afyon niyetine “kader planı” telkininde bulundu. Öte yandan ise bir yıl gibi bir sürede depremin tahribatlarını gidereceği iddiasını gündeme taşıyarak “yaparsak yine biz yaparız” imajını güçlendirmenin arayışına girdi. Yani iktidar iddialı ve öfkeli görünerek afyonun uyuşturucu etkisine başvurmanın yanı sıra topluma vitamin takviyesi de yapmak istedi.
Muhalefet ve kadercilik
6 Şubat depremlerinden hemen öncesinden başlayarak uzunca bir süre, derinleşen ekonomik krizin iktidarı yerinden edeceğine dair de-politik ve sadece umuda yaslanan bir tutum muhalefetin etrafını sarmıştı. Bu kapsamda muhalefet siyaseti kurma fikrinden ise iktidarı kendilerine devredecek Mesiyanik gelişmeyi bekler haldeydi. Siyasetten uzaklaşan muhalefet için deprem, Mesiyanik gelişmenin vuku bulmasıydı.
Millet İttifakı/Altılı Masa, depremin ortaya çıkardığı sistemin siyasal çelişkilerini dahi siyasetin konusu etmeyerek kaderciliğe yaslanma konforunu sürdürdü. Bir iki cılız istifa çağrısı dışında “sorumlu siyaset” yanılsamasıyla siyasetsizlik örgütlendi. Depremden sonraki kırk sekiz saatte oluşan yıkımın sorumluluğu yapısal bir eleştirinin konusu edilmedi. “Belediyelerimiz iyi ki var”, “yerel yönetimler önemli” gibi birkaç zayıf ifade dışında Altılı Masa tarafından sisteme ciddi bir eleştiri yöneltilmedi ve kurucu siyasetin kodları bir kez daha -bile isteye- devreye konmadı.
Bu ittifaka göre 6 Şubat depremleri sonuçları itibariyle kendilerini iktidara taşıyacaktı. Aynı iktidarcı paradigmadan çıktıkları Cumhur İttifakı’nın çok uzağına düşmeseler bile iktidara uzanmak zor olmayacaktı.
Siyasetin öngörülemezliği
6 Şubat depremleri gibi toplumsal, siyasal ve ekonomik etkisi büyük olayların çeşitli kanaatleri ve tercihleri etkileyeceği biliniyor. Fakat aynı derecede bilinen bir başka şey, bu olayların iktidar değişimini gerçekleştireceğine dair bir kuralın olmadığıdır. 1999 depremi ile 2001 krizi arasında ilişki olsa da analojik bir yakıştırmayı 2023 yılı depremleri ve seçimlerde iktidarın kaybetmesi arasında yapmak depolitize olmaktır. Çünkü o dönemin şartlarıyla bugünün şartları hemen her açıdan farklıdır. Dolayısıyla böylesi etki alanı büyük olaylar çeşitli davranış, tutum, tercih değişikliklerine sebep olsa da siyaset her daim öngörülemezliğe tabidir.
Bu öngörülemezlik çerçevesinde, Türkiye depremlerin etkisi ve ekonomik krizin çöküşe doğru seyretmesiyle birlikte faşizme de kayabilir. İnsanların öfke ve çaresizliği bir arada yaşadığı bu günlerde, biriken enerjinin nereye kanalize edileceği sonucu belirleyecek. Bu enerjinin kanalize olacağı yönü tayin etme, şok sonrası yaşananları anlamlandırma çerçeveleri, dayanışmayı süreklileştirerek teması kaybetmeme gibi adımlar politik mücadelenin yeni konusudur.
Bu politik mücadelenin esas odağı olan iktidar sorumluluğunu görünmez kılmak için “kader planı”na sığınan Cumhur İttifakı ile “kaderciliğe yaslanarak iktidar düşleyen” Altılı Masa arasındaki siyasi makas farkı bir kıl inceliğindedir.
Bu farkı açmak için kurucu fikirlere ve siyasi mücadelenin yeni düzlemine ayak uydurarak gündemi belirlemeye ihtiyaç vardır. Altılı Masa’nın 2 Mart’ta gerçekleştireceği toplantının gündemi “aday kim olacak”, “kim kaç bakanlık alacak”, “geçiş sürecinde kim nereyi yönetecek” gibi iktidarcı yaklaşımdan sıyrılamazsa siyasetin öngörülemezliği ortadan kalkar ve siyasetsizlik yeni bir yenilginin kapılarını Altılı Masa için sonuna kadar aralar.
Fakat Altılı Masa’nın kaybetmesi, Türkiye halklarının kaybetmesi değildir. Yeter ki, bu masanın siyasetsizlikle mülhem kaderciliğine karşı yeni bir alternatifi, kurucu politikayı ve toplumsal bir araya gelişleri sağlayacak mekanizmaları bulalım ve iradeyi büyütelim.
Hasan Kılıç kimdir?
Lisans ve yüksek lisans derecelerini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden aldı. Doktora öğrenimine Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi Anabilim Dalında tez aşamasında devam ediyor. Türkiye siyasi tarihi, devlet kuramı ve felsefesi, Kürt Sorunu gibi alanlarda çalışıyor ve yazıyor.