Kafkaslar’dan Anadolu’ya; dostlukla merhaba..!

Kafkaslar’dan Anadolu’ya; dostlukla merhaba..!

Yeldar Barış Kalkan

Çerkesya’dan merhaba…

Bundan böyle her iki haftada bir Gazete Karınca sayfalarında duygu ve düşünce evrenimden paylaşımlarda bulunacak, gönlümden kopanları okurlarla paylaşacağım.

Burası Rusya Federasyonu’na bağlı Adığey Cumhuriyeti’nin başkenti Maykop, yani benim anayurdum. 150 yıl önce atalarım Kafkas-Rus Savaşları’nda Çarlık Rusya’sına yenilerek buradan Osmanlı ülkesine sürülmüşler. Böylece anayurt ve sürgün kesimleri olmak üzere Çerkes halkını oluşturan iki ayrı kesim ortaya çıkmış.

Ben Dönüşçü bir Çerkes’im, yani halkımın ulusal kurtuluşu için ata topraklarına, anayurdum Kuzey Kafkasya’ya dönüşü savunuyorum. Çerkes siyasetlerinden biri olan Dönüş Düşüncesi’ni okurlara daha sonra ayrıca izah edeceğim. Biraz karmaşık görünür ama oldukça mantıklı bir düşünce sistematiğidir Dönüşçülük.

Türkiye’den Maykop’a geleli, yani vatana dönüş yapalı yaklaşık üç yıl oldu. Aslında Uluslararası İlişkiler alanında doktoraya başlamak istiyordum ama Kovid-19 pandemisi nedeniyle bu planımı bir süreliğine ertelemek zorunda kaldım. Fırsat, bu fırsat; Rusçamı ilerletiyorum.

Adığey Cumhuriyeti’nin son yüz yıllık siyasi tarihini merak edenler, “Adığey’de Devletleşme Süreçleri ve Ulusal Sorun” adlı kitabımı okuyabilirler. Rusya Federasyonu’na bağlı bir federe cumhuriyet olan Adığey Cumhuriyeti, 1922 yılında bir özerk bölge olarak kurulmuş. Yaklaşık 70 yıl süren Sovyet döneminde bu bölgenin yerli halkı olan Çerkesler (Adığeler) işçi ve emekçi sınıflar öncülüğünde Sovyetik bir uluslaşma süreci yaşamışlar. 1990’larda ise Adığey Özerk Bölgesi’nin statüsü yükseltilmiş ve Adığey Cumhuriyeti olarak ilan edilmiş. Bugün Adığey Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu’nu oluşturan 21 federe cumhuriyetten biri, Federasyon’un eşit haklara sahip egemen bir öznesi.
Adığey’de yaşanan ulusal sorun şimdilik konumuz dışı. Daha sonra detaylı bir analize tabi tutulabilir. Fakat ben şu anda, okurlara seslendiğim yeri tanıtmak istiyorum.

21 Mayıs 1864’te Kafkas-Rus Savaşları, Çarlık Rusya’sının zaferi ile sona ermiş, yaklaşık 3 yüzyıl süren Çerkes Soykımı’nın ardından bir başka soykırım olarak Büyük Çerkes Sürgünü yaşanmıştı. Çerkesler nüfuslarının % 96’sını Osmanlı ülkesine sürgün verdiler. Sürgün boyunca sürülenlerin en az üçte biri de yollarda öldü. İnsanlık tarihinin kaydettiği en korkunç toplu katliamlardan biriydi bu.

Ne var ki, Kafkasya’da kalabilen bir avuç Çerkes, Ekim Devrimi’nin getirdiği özgürlük ortamında devletleşme imkanı buldu. Ardından bu devlet bünyesinde ve işçi-emekçi sınıflar önderliğinde bir uluslaşma süreci yaşandı. 1991 yılında ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılırken Çerkesler, özerk devletlerini Adığey Cumhuriyeti olarak ilan ettiler.

1990’lı yıllar Çerkesler açısından önemli kazanımların elde edildiği, ciddi başarıların kazanıldığı yıllardı. Çerkes ulusal dinamizmi yükselişe geçmiş, ulusal hareketler canlanmıştı. Ardından tüm Kuzey Kafkasya üzerinde olduğu gibi Adığey üzerinde de kara bulutlar dolaşmaya başladı. 2000’li yıllar Çerkesler açısından hiç de olumlu şeyler getirmedi. Tüm bunlar başka yazılarda ayrıca incelenebilir.

Gazete Karınca’nın okurları bilmelidir ki, ben ulusal varoluş ve ulusal yok oluş ikileminde yaşayan bir halkın, Çerkes halkının evladıyım. Bu anlamda; bir Kürt ile, bir Bask ve bir Katalan ile, bir İrlandalı ve bir İskoç ile, bir Filistinli ve bir Kuzey Kıbrıslı ile, bir Abhaz, bir Çeçen ve bir Güney Osetyalı ile doğal olarak kardeşim, tüm bu halklarla birlikte aynı şerefli yolun yolcusuyum.

Dünyaya bakışımda bir ulusal kurtuluş mücadelesinin başladığı yerden başlar ve büyük oranda bu mücadele ile şekillenir. Hayatımın akıp gittiği yol ve güzergâhı da bu sayıca az olan halkın değerleri, hassasiyetleri, varoluş mücadelesi ve ulusal direnci belirler. Bu, ister istemez böyledir. Belli bir bilinç seviyesi aşılınca geriye dönüş imkânsıza yakın derecede zordur. Şair demiş ya; “Artık sıradan bir yaşam süremezsin!”
Aykırı olmak kanımızın gereği olmuştur artık.

Dolayısıyla yazdıklarım çoğu zaman halkımın sessiz çığlıklarından ibarettir.

Entelektüel gelişim sürecim de bir etnik kimlik siyasetinden başlayıp dünya siyasetine uzanan bir yol izlemiştir. Yani siyasete Çerkeslik ile başladım ve sonuçta uluslararası ilişkiler’e ulaştım.

Daha önceleri Özgür Gündem, Evrensel, Birgün, Taraf ve Adığe Makh gibi gazetelerde birçok yazım yayınlandı. Fakat periyodik olarak yazmaya ilk defa Gazete Karınca’da başlıyorum. Bu anlamda benim için önemlidir ve Gazete Karınca yayın kuruluna beni aralarına kabul ettikleri için teşekkür ediyorum.

Bundan böyle gönlümden kopanları okurlarla paylaşacağım.

Rusya’da yaşayan Türkiyeli bir Çerkes’in duygu ve düşünce evreninden paylaşımlar okuyacaksınız her iki haftada bir. Elbette sadece Çerkeslikten oluşmayacak yazılarım. Rusya ve yakın çevresi, Türkiye ve Ortadoğu, Kürdistan, daha genel anlamda uluslararası ilişkiler ve dünya siyaseti ve aslında insana dair, insanın insanlaşma mücadelesine dair birçok paylaşımda bulunacağım.

41 yaşındayım.
Bir yanım Kafkasya, bir yanım Anadolu ve Mezopotamya.
Bir yanım Rusya, bir yanım Türkiye ve Kürdistan.
Gecenin bir yarısı radyodan Çerkes müzikleri dinlerken, Türkiyeli ve Kürdistanlı okurlar için Gazete Karınca’ya yazı hazırlıyorum.
Maksadım dostluk, kardeşlik, yoldaşlık.
Özgür yarınlarda, güzel günlerde görüşmek üzere…
Kafkaslar’dan Anadolu’ya; dostlukla merhaba..!

E-mail: [email protected]