Son üç yüz yıllık endüstriyalist politikalardan kaynaklı küresel iklim krizini her gün daha da hissetmekte olduğumuz bir gerçeklik. Bizler/ekolojistler olarak sorun ve çözüm tanımımız çok kısa ve nettir. Sorun kapitalist sistem; çözümde bu sistemin değişmesidir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan soğuk savaş döneminde ilk ve büyük nükleer denemelerle birlikte küresel iklim değişikleri başladı. Endüstriyel sanayinin büyümesi salınan gazı artırdı. Endüstriyel enerji, su, kent, tarım-çiftçilik salınımı artırmaya devam etmektedir. Bu endüstriyel politikalar, ormanların ve okyanuslarda oksijen üreten alglerin yok edilmesiyle birlikte karbon emiliminin azalmasına yol açtı.
Salınım artıkça sıcaklıklar artmakta bu da kutuplardakiler dahil buzullarda erimeye neden olmaktadır. Deniz ve okyanus su sevilerinde artışlar hızla devam ederken hava, su ve toprak kalitesinde düşüş devam etmektedir. Birçok tür yok olmuştur. Karbon ayak izi genel anlamda tüketimin azaltılması üzerine kurulmuştur. Salınan karbon miktarını ve bunun çevreye verdiği zarar üzerine kurgulanmıştır.
Üretimin bu denli fazla olması ve tüketimi tetikleyen politikalara karşı üretimi azaltmak sadece iyi niyetle açıklamak eksik kalır. Savaşlar ve buna bağlı savaş endüstrisinin karbon salınımı tüm insan tüketiminin kat be kat fazladır. Bu göz ardı edilerek bu salınımın nedeni olarak insan gösterilmekte, sorunun tespiti-öznesi insan olarak servis edilmektedir. ‘Ayak izi’ tabiri bile insanın suçlandığının, ona dair önyargı oluşturma çalışmasıdır. Elbette suçu kapitalist sisteme yükleyip hiçbir şey yapmamak da vicdani olmayacaktır.
Buradan hareketle; karbon ayak izi azaltıcı yöntemler nelerdir, ne yapılabilir? Fosil yakıt en önemli nedenlerden biridir. Fosil yakıt sadece insan yaşamında araçlarda kullanılmaz, fabrikalar dışında yüzlerce kullanım alanı vardır. Otomobil kullanımının azaltılması yada paylaşımlı kullanım ile düşük yakıt tüketimi hedeflenmektedir. Toplu ulaşım tercih edilmeli, yakın mesafe yerlere yürümek veya bisiklet kullanılmalıdır.
Atık azaltılması, plastik yerine dönüştürebilir malzeme kullanılması, atıkların ayrıştırılması, evsel atıklardan elde edilebilen kompos gübre kullanılmalıdır. Evsel atık sular geri dönüşüm ile geri kazanılmalıdır. Yağmur suyu depolama önemli bir adım olacaktır.
Isıtma ve soğutmada kullanılacak enerjiyi rüzgâr-güneşten sağlamak, yapılarda yerel malzeme kullanmak ve yalıtım yapmak. Evleri kuzey-güney cepheli yapmak hatta venturi baca kullanmak iklimlendirme açısından faydalı olacaktır. Evlerde enerji az tüketen makineler ile tasarruf eksenli olmalıdır. İhtiyaç temelli ev tasarlanmalı büyüklük değil mekânsal özellikleri öncelenmelidir.
Nakliyenin fosil yakıt kullanımını tetiklemesi bilinciyle tüketilen gıdanın geçimlik temelde yerelde üretilmiş olması nakliyeden kaynaklı salınımın azalmasına ve yerel üretimin desteklenmesi olur. Binlerce yılda oluşmuş tüketim alışkanlıklarının tüketim toplumu dayatmalarına karşı tüm gıdalarda mevsiminde tüketilmesi, dam-balkon bahçeciliğinin yapılması da etkili olacaktır.
Suyun ticarileşmesi önlenmeli. Su tüm canlılar için sağlıklı ve ulaşılabilir olmalıdır. Hazır su tüketiminin azaltılmalı hatta bitirilmelidir. Hazır su üretim aşamalarında doğa-emek sömürüsünün olduğu bilinmelidir. Ambalajlı ürün tüketiminden uzak durulmalıdır. Tekrar kullanılabilen cam ve geri dönüşümden elde edilmiş şişe-bardak-tabak kullanımının artırılması gibi daha birçok adım karbon ayak izinin azalmasına yardımcı olacaktır.
İhtiyaçmış gibi dayatılan birçok tüketim türü sistemce reklam tanıtım vb. birçok yöntem kullanılarak yapılır. Herkese bir ev iki araba iki koltuk ve daha birçok tüketim ürünü dayatılır. İhtiyacımız kadar üretmeli ve tüketmeliyiz. Her kıyafetten üçer beşer alınmamalı, ikinci el ve takas tercih etmeliyiz.
Tüketim çılgınlığından önce her talep kendi arzını yaratır tezi ile üretim yapan sanayi, endüstriyalizm ile birlikte her arz kendi talebini yaratıra döndü. Bu teze göre de ihtiyaçlar sonsuzdur ile tüketim çılgınlığına yönlendirildik. Bu tez ile bizlere dayatılan tüketim alışkanlıklarına iyi niyetle yaklaşılmamalıdır.
Karbon ayak izi azaltıcı beyaz eşya, ambalaj, gıda, giyim ürünleri de diğerlerine göre pahalı ve bu bir sınıf için tüketilebilir bir durumda. Yaşama dair her şeyi meta olarak gören kapitalist sistem karbon ayak izi konusunu da piyasalaştırmaktadır.
Karbon ayak izi azaltma çalışmaları da sermayece metalaştırıldığı için azaltım için “2 trilyon dolar” para aktarılacak. Sermaye tıkanmışlığını aşmak için değilse kim için ne için bu kadar para aktarır ki? Bir ABD’linin ayak izi bir Hintlinin 17 katı, dünya nüfusunun yüzde bir zengin kısmı yüzde 99’luk kısımdan daha fazla karbon salınımına neden oluyor. Kapitalist sistemin yeşil yüzü olan STK’larca kendi sömürü düzenini sürdürebilmek adına atılan adımlar kandırmacadan başka bir şey değildir. Ve Murray Bookchin’in bu sözü ile bitireyim.
“Ne kadar iyi düşünülmüş olursa olsun küçük adımlar evrensel, küresel ve feci bir hal almış problemleri kısmi olarak dahi çözemez. Eğer kısmi ‘çözümler’ denen bir şey varsa bu sadece ekolojik krizin sabit doğasını gizlemek için kullanılan makyaj malzemesidir. Onlar bu nedenle halkın dikkatini ve teorik içyüzünü, gerekli değişikliklerin derinliği ve genişliği hakkındaki yeterli kavrayışından alıkoyarlar.”