Kırmızı Patika bir tutsak şairden, dışarıdaki kaotik, karmaşık ve gürültülü dünyada, belirsizliğin büyük uçurumunun kenarında şaşkın ve umutsuz duranlara umudun kanatlarını hediye eden bir kitap.
Murat Türk’ün haikuları bizi dağlara, nehirlere, yıldızlara yoldaşlık ederek, gecenin karanlığında, sabahın seherinde, bazen yağmur kokulu gülleri koklayarak, bazen ayaklarımızın üzerinden sıçrayan balıklarla, karıncaların uyanışını müjdeleyen kardelenlerle birlikte kırmızı patikalarda dolaştırıyor.
Ve hep umuda çıkıyor içine daldığımız, ucu nereye varacak bilemediğimiz kırmızı patika. “Kırmızı patikada/çiçekler kervanı/yeni şeyler başlatacak”
Patikalar gibi pencereler de umuda açılıyor; “bir beyaz tipide/kaybolduk birdenbire/önümüzde aydınlık pencere”
“hiç yazamayacağımı biliyorum/ama seziyorum/o en ilkel üç mısrayı”
Kitabın en başında ithaf olarak yazılmış bu haiku, “kırmızı patika”daki yolculuğumuza rehberlik ediyor. En ilkel üç mısranın nasıl en derinden, en damıtık, en yalın haliyle Murat Türk’ün haikularında tomurcuklandığını, çiçeklendiğini, yolculuğu doğa ve doğamız içre bir serüvene dönüştürdüğünü yaşıyoruz okudukça.
Murat Türk 1976 Diyarbakır-Bağlar doğumlu. 1995 yılında tutsak düşüyor, tahliyesi 2025’te. Öykü ve şiirleriyle tutsaklığı özgürlüğe dönüştürebilenlerden. Çünkü Murat Türk bir şairin en sevdiği şeyi yaparken, kelimelerle oynarken kelimelerin en tutkuyla sevdiği sihiri, şiiri yaratanlardan, onun deyişiyle uçurumlara gerdikleri ölümsüz anlamların ipinden gözleri bağlı geçen şairlerden.*
Benim Murat Türk’le tanışıklığım “Kırmızı Patika”ya girince başladı. Can dostlarımdan Sevinç Altan resimlemiş haikuları, o tanıştırdı beni. Türk ile yazışmaları sırasında haikuların resimlenmesi fikri çıkmış ortaya. Onun desenlerinin imge zenginliğiyle Murat Türk’ün haikularının imge zenginliği birleşince okura bu imge denizinin tadını çıkarmak kalıyor.
“ocakta mis kokulu/ ıslak bahar dalları/ pencerede buğu ve kar”