Kolay değil ama yaşıyoruz harbi harbi – Reyhan Hacıoğlu

Kolay değil ama yaşıyoruz harbi harbi – Reyhan Hacıoğlu


Reyhan Hacıoğlu


“Çok acı var, dayanamıyorum…” Dicle bunu yazdığında genç bir kadının daha doğrusu çocuğun töre cinayetine kurban gidişini inceliyordu. Sonra dayanamadı…[1]
Ben evvel çok acı çekiyordum, hani kuşun kanadına tel takılsa ki takıldı, oturup acısını yaşardım. Sonra acılar çoğaldı lakin ben içinden geçtim. Yani önceleri içimden geçen acılardan şimdi ben geçiyordum ve “olgunluk” denen lanet buysa şayet ben acılarla “olgunlaşıyordum”.
“Masada konuşulanın benim gerçeğim olmadığını sen açlık grevindeyken hissettim” diyordu, genç kadın. Masada konuşulan, başka bir dünyanın başka bir zamanında başka bir hayatmış çünkü… Şimdi de öyle sanki. Benim yaşadığım, benim gördüğüm, benim hissettiğim başka, dışarısı başka.
Acı var hem de çok ama öyle çok ki sanki biri diğerini öteliyor! Nasıl dayanıyorsunuz lan! Adam kızının otopsisini izliyor. “Beni öldüren toplum” diyor ya Tezer. Haksız değil. Bir baba kızının kesilip, biçildiğini nasıl izler. Aklım almıyor…[2]
“Kızımı ben uyumaya götürdüm bu gece, öyle sıkı sarıldı ki. Sanki anladı olacakları…” Bu satırları yazan adam iki çocuğu, eşi ve kendini “öldürdü”.[3]
Önce ablası ve abilerine içirmiş sonra kendi içmiş.[4] Ne cesaret ama! Ölüm adın kalleş olsun, olsun da sana boyun eğen senden beter olsun. Bak nasıl da ölüme kafa tutuyor bir kadın çaresizlikten…
“Hastalıklı bir toplumun hastalıklı bireyleriyiz” diyor İsmet abim. Kırk yıldır çay içmez, tavla oynamaz. Küsmüş zamanında. O da en sağlıklımız işte…
Deliler, akıllılar, çok akıllılar ve çok deliler. Ayıkla ayıklayabilirsen! Ve bir de çok açlar var… Anlayabilirsen.
“Çok acı var, dayanamıyorum…” Sen ne güzel kadınmışsın be. Henüz acılardan yaşanamazken yaşamışsın. Oysa biz acılardan yaşam ördük! Böyle söyleyince pek bi Emrah gibi oldu sanki.
Yok be Müzeyyen, vallahi değil. Öyle yoksul, öyle yoksuluz ki, Emrah tamircide iş buldu en azından, biz de o da yok be gülüm! Milyonlarca işsiziz.
Şu dünya var ya şu dünya, insan diyor köküne kibrit suyu… Nasıl bu kadar kötü olmayı ve “sıradan” yaşamayı beceriyoruz, diyorum bazen.
Ben şahsen “dayanıyorum”. Evet evet, baya baya dayanıyorum. Yoksa insan çoktan ölmez mi bunca acıdan. Yoksa ben öldüm mü çoktan?
Politik de yazardım lakin yeni çıktım Müzeyyen. Yoksa Kürtlerin coğrafyasında neler oluyor neler, bir bilsen -ki sen bilirsin… Ya da işkence edildiğini insanlara, kadınlara, çocuklara, doğaya. Az daha “olgunlaşayım” onları da yazarım sana…


[1] Dicle Kadıoğlu, 2009 yılında, “Çok acı var dayanamıyorum” diyerek 37 yaşında hayata veda etmişti.
[2] 11 yaşında şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden Rabia Naz’ın babası Şaban Vatan, sosyal medya hesabından paylaştığı videoyla, kızının otopsi videosunu izlediğini duyurmuş, bazı görüntüler paylaşmıştı.
[3] Antalya’da siyanürle eşi, oğlu ve kızını zehirleyerek intihar eden Selim Şimşek’in geride bıraktığı nottan.
[4] İstanbul’un Fatih ilçesinde, kapısına “Dikkat siyanür var” yazılı not asan kardeşlerin intiharı.

Bu, aydınlıkla karanlığın savaşı – Reyhan Hacıoğlu

Nedim ve niceleri: Kürt gazetecileri hatırlatmak – Reyhan Hacıoğlu