Gazetecilere dönük operasyonları değerlendiren Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Kenan Şener, “Demokratik değerleri ve basın özgürlüğünü savunmak zorundayız” derken ÇGD Şube Başkanı Demet Aran ise “Baskı sarmalını kırmak zorundayız” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine sayılı günler kala gazeteciler, hukukçular, siyasetçiler ve sendika üyelerine yönelik gözaltı ve tutuklamalar da arttı. Son operasyonlarda yüzlerce kişi gözaltına alınırken, birçoğu gizli ve açık tanık ifadeleri üzerinden tutuklandı.
Son 11 ayda 34 gazetecinin tutuklandığı, onlarcasının gözaltına alınıp ifade verdiği, haber takiplerinde darp edildiği Türkiye’deki bu durum Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün 2023 raporuna da yansıdı. Seçim yaklaştıkça gazeteciler üzerinde artan baskılar, önceki yıl 149’uncu sırada olan Türkiye’yi 16 sıra gerileterek 165’inci sıraya getirdi.
Gazeteciler ise baskılar karşısında meslek örgütleri tarafından yeterince dayanışma gösterilmediği ifade ediyor.
Gazeteciler Cemiyeti (GC) Genel Sekreteri Kenan Şener ve Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Ankara Şube Başkanı Demet Aran, Özgür Basın çalışanlarına dönük yapılan operasyon ve tutuklamaları Gazete Karınca’ya değerlendirdi.
‘Gazetecileri operasyonla almak kriminalize etme çabası’
“Meslektaşlarımız adliyeyi neredeyse yol eyledikleri için herhangi bir soruşturmada ifadeye çağırıldığında gitmeyecek insanlar değiller” diyerek sözlerine başlayan Şener, gazetecilerin operasyonlarla gözaltına alınmasının kriminalize etme çabası olduğuna dikkat çekti.
Gazetecilerin neredeyse her gün kolluk güçleri ve devlet yetkilileriyle karşı karşıya geldiğini ve kentin gözü önünde olduklarını söyleyen Şener, “Gazetecilerin bu şekilde gözaltına alınarak suçluymuş gibi göstermelerinin sonuçlarını yaşıyoruz ve bazen kamuoyuna derdimizi anlatmakta güçlük çekiyoruz. Meslektaşlarımız ‘terör’ suçlusu gibi gözaltına alınıyor. Eğer böyle olsaydı savcılığın elinde kuvvetli deliller olurdu. Yargılama sonunda mahkemeler ancak ve ancak propagandadan ceza verebiliyor. İnsanları terör örgütü üyesi olmakla suçluyorsanız elinizde somut deliller olmalı. Savcının elindeki delillere bakıyoruz, sadece gazetecilik faaliyeti üzerine oluyor” dedi.
‘Operasyonların seçim öncesi yapılması tesadüf değil’
Gazetecilere dönük operasyonların yaklaşan seçimlerle ilişkili olduğuna işaret eden Şener, şu ifadeleri kullandı:
Özellikle bölgede yaşayan, halkla iç içe olan ve halkın ne düşündüğünü kamuoyuna en iyi yansıtacak olan kişiler bu gazeteciler. Gazetecilerin seçimden hemen önce gözaltına alıp tutuklanması sadece kriminalize etme ve Kürt basınını baskı altına alma çabasıyla açıklanamaz. Bu süreçte olması tesadüf değil. Seçimden 6 ay önce başlayan operasyonlarla, bu kadar çok bölgeden bu kadar çok gazetecinin mesnetsiz iddialarla tutuklu yargılanacak olması seçim sürecinden bağımsız düşünülemez.
“Meslektaşlarımızın özgürlüğünün engellenmesiyle basın ve ifade özgürlüğü de önlenmiş oldu” diyen Şener, ayrıca bölgedeki yurttaşın özgürce kendi iradesini ve seçme şansını kullanabileceği bilgi kaynaklarından mahrum bırakılmasının da, halkın haber alma hakkını ihlal ettiğini vurguladı.
‘İşkence yapan kamu görevlileri suç işliyor’
Avukatlardan gelen bilgilere dair yorum yapan Şener, “Meslektaşlarımızın işkenceden geçirildiği, bazılarının yaralandığı bilgileri geliyor. Bunlar son derece vahim ve tehlikeli durumlar. Bu şekilde davranan kamu görevlileri kendi görevlerini kötüye kullanıyorlar, adeta suç işliyorlar. Gazetecileri, gazetecilik ürünleriyle yargılamak bu iktidarın suç sicilindeki en önemli noktalardan biri haline geldi” diye konuştu.
Kürt gazeteciler neden gündemde yer almıyor?
Kürt gazeteciler ya da özgür basın dediğimizde gündemde daha az yer bulmasının sebeplerine dair konuşan Şener, şu değerlendirmede bulundu:
Ülkemizdeki toplumsal atmosferin genel sonucu. Oradaki meslektaşlarımız ‘kampanya yapalım, mümkün olduğu kadar ses çıkaralım, büyütelim’ demeye çalıştılar ama 2015’den bu yana Türkiye’de toplumsal muhalefetin sokak eylemlerinden, imza kampanyalarına kadar ne kadar sindirildiği ortada. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasındaki dönemde ne kadar çok katliama tanıklık ettik, ne kadar çok şey yaşadık. Özellikle bölgedeki gazetecilerin haklarının savunulması karşısına çıkan iktidar yanlıları hemen savunanları ‘terörist’ yaftasıyla suçlamaya kalkıyor. Toplumsal muhalefetin üstündeki bu ağır tablo ortadayken maalesef bu tür kampanyalar örgütlemek mümkün olamayabiliyor.
Bunun yanı sıra dosyalara getirilen gizlilik kararı kabul edilebilir bir şey değil. Meslektaşlarımız her gün göz önünde çalışırken neden gizli bir şekilde yargılanıyorlar? Yargı neden delillerin, suçlamaların ne olduğunu açıklamıyor? Açıklamama sebeplerinden biri toplumun belli kesimin gözünde şaibe oluşmasına hizmet ediyor diye düşünüyorlar herhalde. Bölgeden haber yapan bütün gazetecilere şüpheyle yaklaşan bir kamuoyunun şüphelerini diri tutmaya çalışıyorlar. Biz de yargılamalarla ilgili süreçler ortaya çıktıkça mümkün olduğunca kamuoyuna duyurarak şüpheleri ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Maalesef bu iki sürecin etkili olduğunu görüyoruz.
Meslek örgütleri yeterli dayanışma gösteriyor mu?
Dayanışma eksikliğinin ülkenin genel demokratik atmosferinden bağımsız olmadığını ifade eden Şener, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bir taraftan meslektaşlarımızla dayanışmak ve onların haklarını savunmak için sayısız iş yapmaya çalışıyoruz ancak açık konuşmak gerekirse tüm meslek örgütlerinin de, bizim de yetersiz kaldığı farklı alanlar olabiliyor. Çok sayıda meslek örgütümüz var ve odaklandıkları farklı alanlar var. Meslek örgütlerinin bir araya gelerek birlikte tepki göstermesi ve bir araya gelmek için daha fazla irade göstermesi gerektiğini, dayanışmanın ancak bu şekilde büyüyebileceğine inanıyoruz.
‘Basın özgürlüğünü savunmak zorundayız’
Demokratik değerleri, basın özgürlüğünü ve temel gazetecilik ilkelerini savunmak gerektiğinin altını çizen Şener, “Halka karşı vicdanımız, sorumluluğumuz bunu gerektiriyor. Bir arada ne yapabiliyorsak yapmamız gerekiyor. Genel kamuoyu kendini seçimlere kilitlemiş durumda. Toplumun bir kesimi seçimlerden sonra tozpembe bir tabloyla karşılaşacakmışız gibi düşünüyor. 14 Mayıs’tan sonra iktidar değişse de değişmese de basın özgürlüğüne dair sorunlarımız için yine bir araya gelmemiz gerekiyor” diye vurguladı.
‘90’lardan bugüne baskı değişmedi’
Geçtiğimiz yıl Diyarbakır merkezli başlatılan operasyonların, gazeteciliğe dönük baskı, şiddet, yargılama ve tutuklama tarihinin küçük bir kısmı olduğunu söyleyen Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Ankara Şube Başkanı Demet Aran ise, şu değerlendirmede bulundu:
Diyarbakır, bölgedeki insan hakkı ihlallerine yönelik haberlerin yapıldığı çok önemli bir merkez ve aynı zamanda 90’lı yılların Olağanüstü Hal (OHAL) kültüründen itibaren iktidarların halkın gerçekleri duymasını istemediği her dönemin de önemli bir baskı merkezi. Sadece haber yazdıkları için o dönemden bugünlere yüzlerce meslektaşımız gözaltına alındı, işkenceye maruz kaldı, yargılandı ve tutuklandı. Gazetelerin dağıtımı engellendi, yasaklandı, medya kurumları kapatıldı. Meslektaşlarımız sadece gazetecilik yaptıkları için öldürüldü. Bunu unutmadan 2022’den bugüne kadar geçen süreci okumak gerekiyor. O yüzden 2022 tarihi bu anlamda bir dönüm noktası değil. Ancak bu tarihi mevcut iktidarın 14 Mayıs seçimlerine giderken bölgedeki gerçeklerin duyulmasını engellemek üzerine bir ön hazırlığı olarak değerlendirebiliriz. Ve o günden bugüne Türkiye genelinde artarak devam eden bir baskıdan söz ediyoruz. Çünkü duyulması istenmeyen çok fazla gerçek var.
‘Kimliklerinden dolayı hedef alındılar’
Son operasyonlarda artarak öne çıkan iki unsurun olduğunu ifade eden Aran, “Birincisi sadece kimliklerinden, çalıştıkları kurumlardan ötürü meslektaşlarımızın kriminalize edilerek, sadece haber yazdıkları için hedef alınması ve ‘onlar zaten gazeteci değil’ söylemi ile ezbere suçlamalarla tutuklanmasıdır. İkincisi de gerçeklerin duyurulmasını bir suç olarak işaret ederek gazeteciliğin bir bütün olarak ceza unsuru görülmesidir” dedi.
‘Baskı sarmalını kırmak için dayanışmak zorundayız’
Baskı sarmalını kırmanın zorunlu olduğunu vurgulayan Aran, sözlerini şöyle tamamladı:
Mesleğimizi savunmak için gazetecilik meslek örgütleri olarak dayanışma ile bu sarmaldan çıkmamız mümkün. Çünkü hedef alınan her bir meslektaşımızın, hedef alınan her bir haberin aslında mesleğimizi hedef alan saldırılar olduğunun bilincindeyiz. Biz de ÇGD olarak gazeteciliğin geleceğini, halkın haber alma hakkını ve kaleminin onurunu savunan her meslektaşımızı örgütlenmeye ve dayanışmaya davet ediyoruz. Bizim cevabımız dayanışmamız ve gerçeğin aynası olan haberlerimizdir. ÇGD olarak bugüne kadar gazetecilik yaptığı için hedef alınan, sansüre uğrayan, işsiz bırakılan, yargılanan her bir meslektaşımızın yanında olduk, bundan sonra da dayanışmayı büyüterek mesleğimizi savunmaya devam edeceğiz. Gazeteciliğin suç olmadığını, onurlu bir kamu hizmeti olduğunu kabul ettirene kadar da mücadelemizi büyüteceğiz.