Dünyada ve ülkede beklenen mevsim yağışlarının gelmemesi ile korku çanları çalmaya başladı. Kuraklık birçok gazete ve TV’nin gündemi olmasına rağmen sorun tespitinden uzak açıklamalarla hedef şaşırtmaya çalışılmaktadır.
En çok dillendirilen sorun küresel iklim değişikliği oluyor. Kim bu ‘Küresel iklim değişikliği’ diye sorası geliyor insanın?
Çözüm olarak sunulan ve bizlerin vicdani olarak uyduğumuz tüketimi azaltmak sadece sorunun üstünü örtmek olmaz mı?
Kapitalizmin yaşadığı krizlerden çıkış yolu olarak bulduğu son yöntem ‘Her arz kendi talebini yaratır’ olmuştur. Toplumun tüketim alışkanlarını belirleme gücüne sahip olan kapitalizm, ürettiğini satmak için bizleri pazar olarak kullanmaktadır. Ve ne kadar üretirse o kadar tüketmemiz gerektiğini bizlere söyler, bizler de buna uyarız. Tüketim alışkanlıklarımızı belirleyen bu sistemde suçlu insan mı?
Kuraklığın nedeni olarak gösterilen küresel iklim değişikliğine sebep de küresel ısınma olarak söyleniyor. Peki küre neden ısınıyor, kim ısıtıyor? Salınan sera gazları troposferde birikmesi, artması ile sıcaklığın artışına neden oluyor. Böylece kuraklık yaşanıyor, sıcaklık artıyor, buzullar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor, mevsimler de kayıyor, yüksek miktarda su buharlaşıp gidiyor, basınç farklılığına neden olup şiddetli yağmur, fırtına hatta tsunamiye neden oluyor.
Grönland bin yılın en yüksek sıcaklığını yaşayarak erime hızında artış yaşandı. İlk defa COVİD19 pandemi döneminde fabrikaların üretimi azaltmaları sonucunda ozon tabakasının görülür ölçüde kendini onardığını biliyoruz. Ozon tabakasının delinmesi hızının artması ile güneş ışınları daha dik geliyor ve buzullardaki erime hızı da artıyor. Bir de yerkürenin ısınmasına bağlı olarak buzullar erimektedir. Bu erimeler sonucunda deniz suyu seviyesi yükselmektedir.
Doğal döngüde kuraklık ve ona bağlı kıtlıklara bakarsak, yerküre bildiğimizin aksine çok genç bir gezegen ve kendini gerçekleştirme çabaları devam etmektedir. Depremler, volkanik patlamalar binlerce yıl süren buzul çağları da dahil birçok yol ile bunu gerçekleştirmektedir. Doğal döngüsünde kıtlık, kuraklık, buzlanma gibi birçok yöntemle kendini gerçekleştirmeye devam edeceği bilinmelidir.
Bunun beraberinde, doğalında gelişen kuraklık temelli kıtlıklar yaşanmış ve yaşanmaya devam edecektir. Bu doğal döngünün günümüz küresel iklim değişikliği ile alakası yoktur ve bununla ilişkilendirmek sorunun üstünü örtmektir.
Kuraklığa bağlı olarak yağışların gelmemesi ya da geç gelecek olmasından kaynaklı su kıtlığı yaşanmaktadır. Elbette yeraltı ve üstü su varlıkları hoyratça kullanıldı ve azaldı. Hala sermaye su varlıklarının hunharca harcanması için sulu tarım (mısır-pamuk) şartı koşmakta ve ürünün sulaması için de sondaj kuyusu kazılması için sübvanse edilmektedir. Bu da su varlıklarının bitmesine neden olmaktadır.
Yeraltı ve yer üstü su varlıklarını bitirme temelli tarım politikalarının uygulandığı birçok ilde tüm tarımsal ve hayvansal üretim yapılan yerlerden aynı sesler gelmeye devam edecektir. Dünyada su varlıkları azalmakta ve suyun ticari bir meta olarak kıymeti artmaktadır. Çoğu yerde petrolden daha pahalı olan suyun tüm dünyada su savaşlarını başlatacağı açıktır.
Elbette sulara gömülen Geliye Zilan, Geliye Heskif, Çemi Holo ve Newala Çori gibi egemenler tarihini altüst eden tarih, kültür ve hafıza merkezleri olan bu kentler, kuraklıkla birlikte yeniden kendini hatırlatmış er geç ışık tutacağının sinyalini vermiştir.
İnsan veya tüketim söylemlerinin gerçekçi bir yanı olmadığı bilinciyle, sorun gözü dönmüş bir şekilde doğayı ve insanı sömüren kapitalist sistemdir. O def olmadan yerkürede sorunlar da bitmeyecektir. O nedenle ekolojistler iklimi değil sistemi değiştirme mücadelesi verirler.
Günlerce, defalarca kuraklık ile ilgili yazıp, sorun ve çözümden uzak kalanların, etrafında dönenlerin durumunu Karl Marx’ın sözüyle tanımlamak doğru olacaktır.
“Filozoflar dünyayı yorumlamakla yetindiler, aslolan dünyayı değiştirmektir.”
Güner Yanlıç kimdir?
Ekoloji aktivisti, yazar.