Yüksel Genç
Son günlerde sosyal medyada Cumhur ittifakında bir çatlak olduğu tartışılıyor. Adalet bakanının istifası ve kabinede yeni değişikliklerin gündeme gelmesi ardından başlayan tartışmaların şu aşamada kısır kalacağını düşünenlerdenim. Çünkü cumhur ittifakının yapısı, içerdiği güç birliği (ya da zorunluluğu) bir tür çatlamaya değil, taraflardan birinin çekilmesi ile dağılabilecek özelliklere sahip. Özellikle MHP ve liderliğinin sıkı sıkıya tuttuğu, dillendirdiği, söylem formasyonunu kurduğu
ittifakın dağılması da şu halde MHP’nin AKP ile hareket etmekten vazgeçmesine bağlı. Daha da ileri gidecek olursak; Cumhur ittifakından AKP’nin vazgeçmesinden ziyade MHP’nin vazgeçmesi ancak mümkün olabilir.
Son iki yıldır AKP’nin, cumhur ittifakı adıyla MHP ile kurduğu kuşatıcılığı kısmen zayıflatma çabası olarak okunabilecek girişimlerinin sonuçsuzluğu ortada iken, MHP’den kopmayı dillendirebilecek bir durumda- belki de cesarette- olduğu söylenemez. MHP kuşatıcılığını kırmaya dönük en önemli hamlelerden biri bana kalırsa barajın %7’ye çekilmesini kararlaştırdıkları seçim yasasıydı. İttifakın her iki üyesi de seçim yasasında anlaştıkları halde tasarıyı nerede ise bir yıldır bir türlü meclise getirmemiş olmaları MHP’nin ilgili göbek bağını kesmek istememesi ile oldukça ilgili görünüyor.
Üstelik MHP sadece göbek bağını kesmiyor, hamleleri ile güçlendiriyor. AKP’nin Kürt sorunu ve ekonomik kriz meselelerinde gündem kurma üstünlüğü, kriz ve sorun alanlarında gerilimi arttırıp, ardından düşürerek kontrol etme, krizi yönetme becerisi, AKP’nin dilerse hızla başka bir ittifaka yönelebileceği algısını kimi kesimlerde güçlendirmiş olsa da; Cumhur İttifakının dağılmasının (Aynı zamanda büyümesini) ancak ve ancak MHP’nin tutumuyla mümkün olduğunu tekrarlamak gerekecektir.
Öte yandan Cumhur ittifakı şu aşamada çatlamaktan ziyade zayıflıyor, bu zayıflamanın getirdiği kimi daralmaları yaşıyor. Önümüzdeki günlerde bu zayıflamadan zarar göreceğini düşünenlerin, sorumluluk üstlenmekten kaçınanların, zevahiri kurtarmak isteyenlerin çekilmelerine, pasifleşme eğilimlerine, memnuniyetsizliklerine kuşkusuz daha fazla rastlanabilir.
Cumhur ittifakında çatlama tartışmalarını ilgi ile izleyen muhalefet ise hala, cumhur ittifakındaki zayıflama ve yanlış hamlelerin, derinleşen krizin doğal sonucu olarak seçmenin kendisinde konsolide olacağı beklentisi üzerine kurduğu denkleme yaslanıyor. En önemli hatayı da burada yapıyor. Bu “doğal sonuca” öylesine güveniyor ki, dönüşmüyor, temel sorunlara dair esaslı ve sürdürülebilir çözüm projeleri sunmuyor, güveni tesis edecek, kaygıyı giderecek, farkını ortaya koyabilecek eylem ve söylem sürekliliğini kurmuyor. Pek de çözüm içermeyen durum tespitleri ve mağduriyetlerin hikâyesi en önemli muhalefet etkinliği olmayı sürdürüyor. Çoğu kez temel konularda iktidarın kurduğu gündemin çeperinde kalarak seçmeni kararsızlaştırıyor. Yani anketlerde çıkan uzun süreli kararsızlar skalasının sorumlusu bir noktadan sonra AKP değil muhalefet oluyor.
****
Benzer bir durumun Kürt seçmen açısından da geçerli olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Özellikle AKP iktidarının Kürt sorununda inkârcı bir çizgiye çekilmesi ve güvenlikçi politikalara yönelmesi ardından yaşanan travmatik sürecin, Kürt seçmeni ne olursa olsun AKP dışındaki alternatiflere yönelteceğine dair inanç muhalefet partilerinin duruşlarını şekillendiriyor. Bu nedenledir ki seçimin kilit seçmeni olmasına karşın muhalefetin hala soruna dair retorik olmayı aşmayan söylemleri Kürt sorununun çözümüne dair bagajlarını boşaltmaya şimdilik yanaşmadıklarını düşündürüyor. Amiyane deyimle Kürt seçmen muhalefet nezdinde bir tür “Çantada keklik”. Bu yüzden HDP’nin kapatılması davasına karşı sinik bir eleştiri dışına çıkılmıyor, Semra Güzel örneğinde görüldüğü üzere Kürt vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına dair köpürtülen milliyetçi söylemlere hızla teşne olunabiliyor.
Kürt seçmen içinde ise sivrilen 3 eğilimden bahsetmek gerekiyor; ilki “Kürt sorununu kim çözeceğine dair inandırıcı güvenilir bir tutum sergilerse ona oy veririm” diyen bir eğilim var. Bu kesim muhalefeti de iktidarı da izliyor. Bu kesimin İktidara karşı tepkisi, öfkesi olsa da güvenilirlik açısından iktidarla muhalefet durdukları mesafe eşit görünüyor. Muhalefete “AKP’den farkını göster “ diyen bir kesim oluyor.
Bir diğeri AKP iktidarına tepkisi çok daha öncelikli olan bir kesim var. Kürt sorunu ve ekonomik kriz başta olmak üzere tüm sorun ve krizlerin sorumlusu olarak gördüğü AKP iktidarının karşısında, en büyük muhalefet yapısına oy vermeye yakın görünüyor. Muhalefete “Daha kötü olamazlar” diyen kesim oluyor Ayrıca AKP döneminde kazandıklarını düşündükleri sosyal ve ekonomik statüleri kaybetmek istemeyenleri de bu kesime eklemek mümkün görünüyor.
Üçüncü kesim; iktidar ve muhalefet için “Yok birbirlerinden farkları” diyenlerden oluşuyor. Daha çok “Öncekilerde şimdikilerde bizim için fark etmedi. Her ikisi de Kürtler için zulüm” söylemine sahip bu kesim, iki ana güç arasında bir tarafı desteklemekten yana değiller. “Biz her durumda çekiyoruz, AKP biraz daha kalsın; baskının, dışlanmanın ne demek olduğunu biraz da batı yaşasın, öğrensin, bizi ancak o zaman anlarlar, belki o zaman Kürt sorunu da çözülür” diyen bu kesimi muhalefetin kazanmasının yolu ilk kesimdekilerle benzer; Sunulacak esaslı ve inandırıcı bir çözüm projesi.
Bu saha gözleminden yola çıkarsak Kürt seçmen de muhalefet nezdinde pek de “Çantada keklik” görünmüyor. Anlaşılacağı üzere seçimi gerçekten kazanmak istiyor ise Muhalefetin; iktidarın zaafları, başarısızlıkları, sebep oldukları ve çatlakları üzerinden seçmen konsolide etme beklentisini artık terk etmesi gerekiyor.