Siz mi belediye yöneteceksiniz, kentleri sizler mi idare edeceksiniz…
Neymiş, ekolojik kentlermiş, eş başkanlıkmış, geniş caddeler, parklar ve yürüyüş parkurlarıymış…
Tiyatrolar, müzik ve sanat kursları…
Aşevleri, kadın sığınma evleri, bisiklet yollarıymış…
Finlandiya mı zannettiniz burayı? (Gerçi baksana İskandinav demokrasisi bile Kürt meselesine dayanamadı; Maşallah Kürt meselesinin çözümsüzlüğü kuantum evreninde dolaşıyor.)
Hele ki parlamento sizin neyinize?
Gazetecileriniz, öğretmenleriniz, hukukçularınız, doktorlarınız hepsi terörörörist!
Ha bir de bayrak varmış, Kürdistan bayrağı. Her ne kadar milliyetçiliğimizin parlayan yıldızı Trabzon’da Kürdistan bayrağının imalatını yapıyorsak da siz ona bakmayın!
İkibinlerin başında bir taraftan “aşiret reisleri mi devlet kuracak” diye Kürtleri aşağılarken ordunun bankası Oyakbank Güney Kürtlerine çimento satıyordu. Neyse hatırlatmayalım.
Türkiye’nin yönetim aklının Kürtleri bakış açısı tam da bu.
Peki bunun yerine yeniden parlatılan nedir?
Yeniden aşiretler, ihaleler, rant ağları, tüm geleneksel Kürtlük biçimleri, otoriter muhafazakarlık, sadakacı toplum, yeni Hamidiye alayları, işbirlikçilik, güce tapma, itaatkarlık, hiyerarşik topluma övgü, kadın özgürlüğünde gerileme ve üç gençlik tipi: dindar, bağımlı, isyankar; önce sarhoş et, sonra kadercilik ve Allah’ın yolu… cami ve cemaat evlerinde yaşanan artış… yoksullara, çocuklara ve kadınlara özenle hazırlanmış çirkinlikler, parmak sallamalar…
Kürtleri yolun başına götürmeye çalışan tehlikeli bir akıl bu. Elbette ki bu akıl boşa kürek çekmiyor; kalıcı hedeflerden öteye asıl amaç, “ne kadar zarar verirsek kardır” mantığına dayanıyor.
Oysa Kürtler istese bile yolun başına dönemez. Çünkü birbirini öldürmeyen Kürtlerin oranı birbirini öldürenlerden daha fazla, barış isteyenler savaş isteyenlerden daha fazla, emeği ve onuruyla yaşayanlar yaşamayanlardan daha fazla, direnenler ve demokrasi isteyenler faşizme rıza gösterenlerden daha fazla.
Kürtler’de görünen o ki bundan sonra da kadınlar daha çok yönetecekler, gençler siyasete daha çok katılacaklar. Hırsızlığa, ranta ve yolsuzluğa öncekinden daha fazla karşı çıkacaklar. Esareti ret edip özgürlüğü daha fazla tercih edecekler.
Kürt halkı cehalete, karanlığa, eril otoriteye, eşitsizliğe, sömürüye, şiddete ve iç kavgalara karşı büyük bedeller ödedi. Onun için Kürtleri yolun başına geri götürmek isteyenler beyhude bir çaba içerisindeler.
Kürtlerin demokratik zihniyet devrimi yerel, bölgesel ve küresel ölçekte birçok kesimi rahatsız etti. Bu nedenle demokratik zihniyet arayışı genellikle şiddet ile bastırılıyor. Suçlulaştırma, güvenlikleştirme ve yasaklamalarla demokratik Kürt devrimi amacının dışına çıkarılmaya çalışılıyor.
Kardeş katili Kürtlük teşvik ediliyor, çaresiz ve düşkün Kürt isteniliyor. Başkasının keyfiyetine boyun eğen, itiraz etmeyen, başkasını alkışlamaktan yorulmayan, ezik Kürtlük isteniliyor…
Sağıyla, soluyla, laikiyle muhafazakârıyla büyük bir kesim, bu konuda zımni bir mutabakat içinde. Buna “irade kırım” denilebilir.
Devletin kibri herkese bulaşmış; bizler ambulansa binerken bile ayakkabılarımızı çıkarma zorunluluğu hissederken bu beyefendiler ayakkabılarıyla halılarımıza basıp geçmek istiyor.
Kürtlere kulak vermek gerek, Kürtlerin niyetini doğru okumak gerek. Kürt halkı insanca, onurlu, eşit ve özgür bir yaşam, ortak bir gelecek istiyor. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok.
Yaşamı zorlayan koca bir siyasetsizlik var ve bunun aşılmasında Kürtlerin payının belirleyici olacağı kesin. Bu payın sonuç alıcı olması için Kürtlerin özgürleşme ve demokratikleşme arzusuna saygı duymak şart. Zira Kürtlerin özgürleşmesi genel demokratikleşme ile yakından ilişkilidir.
Kimileri Kürt meselesinin demokrasi ile bağlantısını çarpıtarak sanki Kürtler bütün işi-gücü bırakmış, sadece başkasını demokratikleştirmek ile meşgul. Dahası kimileri Kürtlerin demokratik yöntem arayışına yönelik sorumluluk ve samimiyetini “hamallık” olarak tanımlıyor.
Doğrudur, eskiden Kürtler hangi yükün altına girdiklerini bilmiyorlardı; ama şimdi öyle değil. Hala Kürtleri hamallıkla suçlayanların dertleri de Kürtler değil; bütün dertleri kendileri, teorileri, yöntemleri. Bu kesim, kendi yöntemleri doğrulansın, söyledikleri kanıtlansın diye dünyayı bile ateşe verebilirler.
Kürtleri birbirine düşürmeye yönelik kurulan tuzakların sonu gelmez. Her seferinde bu tuzaklara düşen Kürtlerin de sonu gelmez.
Türk kardeşlerimiz de Kürt meselesinde hep dıj güçlerin tuzaklarına düşüyor.
Dıj güçler bugüne kadar kime hangi kapıyı açmış kardeşlerim,
Dıj güçlerin şiddet ve savaş aygıtlarını pazarlamanın dışında vaat ettikleri ne var… Bir an olsun, sadece bir kez bile olsa düşünün…
Batı demokrasilerinin merkezinde parlamenter olan Kürdleri bile getirip Türkiye zindanlarına atma ve buradan medet umma politikası neye ve kime hizmet etmektedir?
Peki ya NATO’un ve Batı hegemonyasının kırdırtma politikası?
“İstanbul belediyesindeki üç beş Kürdü nasıl belediyeden atarız, ne yapsak ne bulsak da birkaç Kürdü daha hapse atarız” diyen kafa ile değil Malazgirt’e, Kahta kavşağına bile varılamaz.
Kürtler bu ülkenin ortağıdır kardeşlerim.
İyi bayramlar diliyorum… Hala yüreği dostça ve insanca atan her herkese.