Bahadır Altan
Kavrukluklarından çok sivil polisin çevirip GBT yapmasından Kürt olduklarını anladığım gençler, benim de bindiğim dolmuşta birbirlerinden bozuk para denkleştirerek ödediler ücretlerini. “Yahya Kemal’e gidiyor mu?” diye sorduklarında da kongreye gittiklerinden emin olmuş ve indikten sonra onları takip ederek bulmuştum salonu. AKP kongre ve mitinglerine, servislerle, yolluklar ödenerek, kumanyalar dağıtılarak getirilen insanlardan çok farklıydı halk…
HDP İstanbul İl Kongresi büyük ve coşkulu bir katılımla yapıldı. Küçükçekmece Yahya Kemal Beyatlı Gösteri Merkezi, yağmura, ulaşım zorluklarına rağmen dolup taştı. Ancak, bence hepsinden daha önemlisi katılanların çoğunluğunu kadınların oluşturmasıydı. Benim tahminim kitlenin en azından yüzde 60’ı kadınlardı. Rengarenk yerel giysileriyle müzik başlar başlamaz hareketlenmeleri, gülen yüzleri ve ciddi bir iş yaparcasına vakur halaya durmalarıyla içerdeki ortamı kadınlar belirledi. “Kürtler sizden nefret ediyor!” diye peş peşe üç kez mecliste HDP sıralarına seslenen ve aslında kendi nefretini ağzından kaçıran Soylu’nun sık sık kulaklarının çınlatıldığını ve İstanbul’un (kuşkusuz ezici çoğunlukla Kürtlerin) adeta HDP’yi kucakladığını söyleyebilirim.
Medyanın ağzına sakız yaptığı “Apo sloganı” ise sinevizyon gösterisi sırasında çok kısa süren bir ses olarak yankılandı salonda. Abdullah Öcalan’ın PKK örgütü kurucusu ve başkanı olması dışında, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye yayılmış Kürt Halkı için tartışmasız bir lider olduğu gerçeği düşünüldüğünde bunda yadırganacak bir şey de yok elbet. Ama daha çok TÜİK kaynaklı rakamlarla sürekli “bitti bitiyor” diye açıklamalar yapan Soylu’ya cevap olacak bir söylem olmalı diye düşünmeli! Kimsenin salonda en büyük pankart olarak asılı olan Türk Bayrağı ve Atatürk portresiyle bir sorunu da yoktu hani!
Akşam saatlerine kadar, içerde satılan tek yiyecek olan simitlerini ve sularını paylaşan, hararetli sohbetler kucaklaşmalar yapan insanlar vardı. Bir de olmazsa olmaz halaylar elbet. Bu kongreden “terör suçu” çıkartma zorlaması ise, yaşanan onca hukuksuzluğa, adaletsizliğe, acıya rağmen; bir gün önce zindanlarda katledilen, cenazelerinin defin süreçleri bile işkenceye dönüştürülen tutsaklara rağmen, barış isteği ve mücadelede, direnişte kararlılığı öne çıkan bu kitle ve HDP yönetimiyle uzaktan yakından bağdaşmıyor.
Mithat Sancar’ın konuşması bittiğinde bu salondakine benzer bir topluluğun diğer partilerin tabanında olsa (Allah korusun!) neler neler yapabilirlerdi diye düşünmeden edemedim doğrusu. Mithat Sancar kitleye coşku ve güven verdi, ancak geleceğe yönelik yapılması gerekenler ve tabana düşen sorumluluklar konusunda hemen hiçbir şey söylemedi. Örneğin Erdoğan’ın elinde, iktidarın çekimiyle hareket eden, çıkara dayalı bir birliktelik değil de böyle gönüllü bir kitle olsa, herkese en azından bir kişiyi daha ikna etme görevi vermeden, hatta buna yemin ettirmeden bırakmazdı insanları diye düşündüm doğrusu. Bu da partinin ve Sancar’ın demokratikliği olsa gerek.
Kongrede sadece Kürtler yoktu kuşkusuz. Özellikle HDP bileşeni ve dostu sosyalistler, kadın, LGBT+, gençlik ve ekoloji örgütleri, sendika konfederasyon temsilcileri, dernekler de konuk olarak yer almıştı. Gözlerim HDP’yi dışlayan bir ittifak arayışındaki “sol” örgütlerden tanıdık birilerini nafile aradı. Gelme yürekliliğini gösterselerdi, katılan kitlenin şarkı dinlemekten çok söyleyen coşkusu onları da sarmalayabilir, unutmaya yüz tuttukları duyguları anımsayıp biraz olsun heyecanlanabilirlerdi diye düşünüyorum. İktidarın teşvik ettiği başka arayışlar peşindeki Kürtler için de aynı şey geçerli kuşkusuz.
Sözün özü Kürtler HDP’yi seviyor, hem de çok. Ama yalanları, masalları, tertipleri, komploları asla…