İzmir Aliağa nemrut körfezindeki gemi söküm bölgesi 1976 da kurulmuş ve 1984’ten beri de yoğunluklu olarak söküm işleri yapılmaktadır. Yaklaşık 25 adet gemi söküm tesisi var ve Dünyanın üçüncü büyük gemi söküm bölgesidir.
Binlerle ifade edilebilecek sayıda nükleere bulanmış, asbestli, kimyasal ve ağır metallerle dolu gemilerin sökümü ve temizliği burada yapılmıştır. Aklımıza bu gelmesin, yüksek teknoloji ve söküm bilgisine sahip bir ülkeyiz diye bu kadar söküm bizde yapılıyor. Sermayenin kazancını artırmasını doğa ve toplum yaşamının önünde gören bir anlayış ve onun kolaylaştıran yasa ve yönetmeliklerinin uygunluğundan kaynaklanmaktadır.
Avrupa ve dünyada nükleer, asbest ve ağır metallerin doğa-insan yaşamı için büyük bir tehlike olduğu bilinciyle birlikte yerelden yükselen tepkiler artı. Bu tepkilerin oluşturduğu baskı ile tehlikeli atıkların saklanması ve bertarafı için yeni rotalar bulundu. Doğa-toplum bilincinin gelişmediği, ucuz işçilikle emek sömürünün yüksek olduğu, sucul ve karasal ekosistemlerinin yok edilmesini önemsemeyen, yasaların sermayeye hizmet ettiği Çin, Hindistan, Türkiye gibi ülkeler seçildi. İzmir Aliağa daki gemi söküm tesisleri bunlardan biridir.
Bugün dahi nükleer enerji ve savaşa dair artıkların saklanması, sökülmesi depolanması, bertarafı gibi birçok problemi beraberinde getirmektedir. Bu tehlikeli atıkların doğada yok olması için kimi zaman 200-300 yıl geçmesi gerekmektedir. Avrupa bugün de kimyasal, tıbbi, ağır metal, nükleer, sanayi ve evsel atıkları bu ülkelere göndererek kurtulmayı seçmiştir. Buna karşı bu ülkelerde para gelecekse gerisinin bir önemi yoktur anlayışı hakimdir. İngiltere’den yola çıkan çöplerin Adana’da nasıl geri dönüştürüldüğü (Yakılarak, dere-nehirlere dökülerek ya da toprağın altına saklayarak) hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır.
Söküm işlemi gemi karaya çekilerek yapılsa bile atıkları denize drene edilmekte bir kısmı da karada kalmaktadır. Karasal ekosistemde yaşayan canlılar zarar görmektedir. Körfezde sucul yaşam ve türler yok edilmektedir. Su kalitesi yaşanabilirlik sınırlarının çok altına inmekte sucul popülasyon yok olmakta ve buradan komşu körfezlere, denizlere ve okyanuslara dahi bu ölümcül tehlikeli atıklar geçebilmektedir.
Asbest son yıllarda yasaklanmış. Yaşamımızın her yerinde kullanılan ürünlerde bulunduğu bilgisinin yayılmasıyla kullanımı yasaklanmışsa da amyant adıyla hala birçok üründe kullanılmaktadır. Söküme gelen tüm gemiler; ağırlıklı olarak asbestli malzemelerden yapıldığı için yüksek derecede asbestlidir. Sao Paolo gibi nükleer denemeler ve başlıklar taşıyanlar ise radyoaktif madde ve radyasyon içerir. Ve hemen tüm gemiler ağır metal ve kimyasallar barındırır.
Tehlikeli atıklar, emekçilerin yaşam haklarını elinden almış, yüzlercesi nükleere, asbest ve diğer ağır metallere maruz kaldığı için doğrudan ya da dolaylı olarak yaşamını yitirmiştir ki buna dair sağlıklı bir kayıt bile tutulmamıştır.
İş sağlığı ve güvenliği sadece iş kazaları üzerinden değerlendirilmiştir. Fiziksel olarak vücutta kırılma, ezilme ve düşen devasa parçaların altında kalarak yaşamını yitirmek olarak görülmüştür. Asbest, nükleer ve ağır metallerin yaratacağı tehlike gözle görülmediği için önemli olmamıştır.
Oysa Aliağa gemi söküm bölgesi ve civarında yaşayanların bu sökümlerden kalıcı hatta ölümcül sonuçlar olacağı için meslek hastalıkları sınıfında tanımlanması ağırlıklı bu pencereden bakılması gerekmektedir.
Gemi söküm bölgesinde yaklaşık kırk yılda çalışanlar ve ailelerinden kaç kişi yaşamını yitirmiş, kaçının doğan çocuklarına geçmiştir bu ölümcül atıkların etkileri. Sucul yaşamda yok olan türler ve popülasyonlar ne kadar olmuştur. Karasal alanda etkilenen bitki ve canlılara dair veriler nelerdir.
Sao Paulo ne ilk ne de son olacaktır. Bugünden kuruluş dönemine kadarki sürece dair araştırmalar yapılmadan Aliağa gemi söküm bölgesindeki faaliyetler durdurulmalıdır. Bugüne kadar oluşmuş tahribatlar tespit edilmelidir.
Sao Paulo nükleer savaş gemisine tüm günahlarını örtsün diye Bir azizin adının verilmesi ve yine mitoloji de kötülükle anılan Nemrut’un adının verildiği körfezle buluşmaları ve evet tam da başka bir kusursuz fırtına olacaklar. Barışın ve umudun günü olan 1 Eylül’de Çevre, ekoloji örgütleri ve aktivistlerce yürütülen bu mücadele kusursuz fırtınayı önleyecektir.