Kuzey ve Doğu Suriye’ye operasyon: Kırk katır mı, kırk satır mı?

Kuzey ve Doğu Suriye’ye operasyon: Kırk katır mı, kırk satır mı?

Abdulmelik Ş. Bekir

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan geçen hafta yapılan bakanlar kurulunda Kuzey ve Doğu Suriye’ye yeni bir operasyon yapacağının işaretini verdi. Ardından İşişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Savunma Bakanı Hulusi Akar tamamlayıcı denilebilecek beyanatlarda bulundu. Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan ve kabinesi Kürtlere karşı yeni bir saldırı planını konuşmuş ve iş bölümünü yapılmış.
Erdoğan açıklamasında gerekçe olarak 7 Ekim tarihinde iki özel harekat polisinin yaşamını yitirmesi ve Karkamış’a birkaç roketin atılmasına tahammüllerinin kalmamasını gösterdi. Oysa daha geçen yıl Rusya İdlib’te Türk üslerini vurmuş ve 60’i aşkın asker yaşamını yitirmişti. Buna rağmen Erdoğan bir hafta sonra Rusya’ya gidecek kadar tahammülkar davranmıştı. Karkamış’a roket düşmesi de uzun bir süredir vakkai addiyeden sayılır olmuş. Dolayısıyla gerekçe Suriye’de olanların yarattığı tahammülsüzlük değil, aksine içerde yaşananların yarattığı sıkışmışlık ve çıkmazdır.

İktidarın artık ülkeyi yönetmediği epeydir ayyuka çıktı. Erdoğan’a kendi tabanı bile artık güven duymuyor. Çevresinde oluşan çıkar grupları da aynı fikirde. Yenilginin ayak seslerini duyuyorlar ve buna göre pozisyon alma arayışına girdiler. Kimileri sessizce uzaklaşıyor, kimileri karşıt pozisyona sürükleniyor kimileri ise yarına olacaklara hazırlık babında ayaklarının yerini yapmak için eleştirel bir duruş alıyor.

DEVA ve Gelecek partilerinin kuruluşu, Sedat Peker’in ifşaatları, TÜGVA kayıtlarının sızdırılması, uzun yıllardır AKP içinde bulunan insanların giderek eleştirel dile kayması, farklı kanatların birbirleriyle yaşadığı kavgalar iktidarın çözülmesinin farklı vecheleri olarak yaşanıyor. Aynı zamanda ordağı MHP ile iktidar paylaşımı üzerinden ciddi bir gerilim içinde. Muhalefeti karşı karşıya getirme ve buradan kendine yeni müttefikler edinme çabaları sonuçsuz kaldı. Kendi tabanını dahi söylem ve politikalarına inandırmaktan aciz hale gelmiş. Attığı her adım ayağına dolanıyor.

Şuursuzca atılan adımlar ekonomik, siyasi ve toplumsal krizi derinleştirmekten başka sonuç vermiyor. Kurduğu cümlenin sonu başıyla çelişir halde. Söylemleri bir şey söylemekten ziyade bir şey söylememek üzerine kurulu. İşte bu ahval ve şeriat içinde içeriden bir şeyleri değiştirmekten umudunu kesen Erdoğan yönünü dışarıya çevirdi. Tekrar Yunanistan ile gerilimi artırmak ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye operasyon yapmayı gündemine aldı. Bunu yapmaktaki amacı da tekrar Kürtlere saldırı üzerinden milliyetçiliği körükleyerek zemin bulabilirse seçime gitmektir.

Peki Erdoğan yönetimindeki Türkiye yeni bir operasyon yapabilir mi?

Lafı dolandırmadan sorunun cevabını verelim. Yapamaz. Yaparsa da yaptığına pişman olur. Kendi bekası için yapmak zorunda ancak bu zorunluluk ayna zamanda kendi mezarını kazıması anlamına da gelebilir. Erdoğan ve ekibi de çıkmazın farkında. Yine de bir umut göle maya çalıyor. Ya tutarsa. Onun için başlıkta kırk katır mı kırk satır mı dedik. Erdoğan, ABD ve Rusya arasındaki denge siyasetinin işleyebileceğini düşünüyor ya da daha doğru ifadeyle temenni etmek istiyor.

Bu anlamda son bir haftadır Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yapılan açıklamalarla nabız yoklamayı düşünüyor. Bunu yapmakla birkaç sonuç almak istiyor. Birincisi; Biden yönetiminin politikalarını test etmektir. Son dönemlerde ABD ve Rusya arasında Suriye’deki çözüme dönük yoğun bir trafik yürüdü. İki ülkenin diyaloğu Türkiye’nin Suriye’de bazı operasyonlar yapmasına ve Batı Suriye’de varlık göstermesine zemin sunan denge siyasetinin altına dinamit koydu.

Erdoğan’ın şartları zorlayarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York’a gitmesi ve Biden ile görüşmeyi umut etmesinin sebebi de bir yönüyle bu vaziyetti. Ancak umduğunu bulamadı. Biden bir türlü randevu vermedi. Dengelere oynamanın işlememesinin yarattığı kaygıyla Erdoğan diplomasi teammüllerini de zorlayan açıklamalarda bulunarak adeta müspet yaparcasına daha New York’taiken Rusya Devlet Başkanı Putin ile başabaş görüşme yapacağını ve çok farklı sonuçların alınacağını söyledi. Biden’a beni kabul etmezsen Putin’e giderim mesajını verdi. Tabii Biden’a yaptığı müspetin karşılığı da ağır oldu. Biden, Suriye politikasının sürdürülmesine ilişkin Kongre’ye gönderdiği mektupta Türkiye’yi çetelere yardım etmek ve ABD’nin ulusal güvenliğe zarar vermekle suçladı.

Erdoğan’ın durumu, “Merdi Kıpti secaat arz ederken sirkatini söylermiş” deyiminde olduğu gibi siyaset yaptığını zan ederken bir hami aradığını dışa vurdu. Eylül ayı sonunda Putin ile görüşmek üzere Soçi’ye gitti. Taviz ajandası oldukça genişti. Ancak gelişmelerin gösterdiği tavizkar pozisyonuna rağmen Erdoğan en azında temel gündemi olan Suriye konusunda istediğini alamadı. Böylece uzun bir süredir birçok çevrenin gördüğü ve söylediği ancak Erdoğan’ın umutla ve ısrarla sürdürmek istediği denge siyasetinde karanın göründüğünü tekrar teyit etti.

Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon söylemi bu çıkmazın dışa vurumudur. Görüşme ve tavizlerle elde edilemeyeni askeri seçenekleri kullanarak ABD ve Rusya’ya emri vaki yaparak ölü denge siyasetini işler hale getirmeyi umuyor. Olur mu? Muhattaplardan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, tüm tarafları ateşkes bölgelerine saygı göstermesi ve bu bölgeleri muhafaza etmesi çağrısı yaparak kırmızı ışık yaktı. Ton farkı olsa da Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Verşinin de Türkiye’yi Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermesi uyarısında bulundu.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi de olası bir saldırıya sert karşılık vereceklerini açıkladı. Sahanın diğer aktörleri olan Suriye Hükümeti ve İran da benzer açıklamalarda bulundu. Tüm bunlara rağmen Erdoğan girişimde bulunur mu? Kırk katır mı kırk satır mı meselesine geri dönmüş oluyoruz. İçerde hızla çözülen iktidar kendini buna zorunlu kılıyor. Can havlıyla ya dışarıda bir maceraya girecek ya da içeriye dönerek benzer bir macerayı deneyecektir. Dışarısı için Doğu Akdeniz ve Kuzey ve Doğu Suriye şimdilik öncelediği alanlar. İçeride ise Kılıçdaroğlu ve diğer muhalefet liderlerinin gündeme getirdiği siyasi suikastler konusu önemli.
Her iki çephede ise Kürtler temel hedef seçilmiş vaziyette. İçerde de dışarıda da Erdoğan milliyetçiliği kullanarak Kürtlere saldırı üzerinden yaşayacağı kesin olan yenilgisini engellemek istiyor. Zira Erdoğan içine düştüğü vaziyeti müsebbibi olarak Kürtlerin mücadelesi olarak görüyor. Ancak ne yaparsa yapsın Erdoğan’ın girdiği yolun başarıya çıkan bir ucu yok. Önünde sadece yenilginin farklı tonları var. İzleyeceği politikalarla kendisine ve partisine daha faydalı ülkeye daha az zarar veren bir yenilgiyi tercih edebilir.
Bu anlamda Erdoğan’ın Eylül ayı başlarında 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı görüşme önemli. Her ne kadar inkar edilse de böyle bir görüşme yapıldı. Nelerin konuşulduğu bilinmese de konusu biliniyor. Erdoğan, Gül üzerinden çıkış arıyor. Bu görüşme Erdoğan’ın yenilgiyi kabul etmeye meyilli olduğunun işaretidir. Doğrusu kendisi ve partisi hakkında en makul yollardan biri olabilir. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyonun acil gündeme alınması ve dillendirilmesi ya Gül’ün sonucu yenilgi olan bu yola tevessül etmediği ya da Erdoğan’ın denetimi kaybetmesinin sonucu olarak sarkaç misali uçtan uça savrulmasının yansımasıdır.
Seçim gündemi ısındıkça Erdoğan’ın zamanı daralıyor ve seçenekleri azalıyor. Çaresizlikle hiç beklenmedik maceralara girişebilir.


* İstanbul Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi’nde gazetecilik ve Fen Edebiyatı Fakültesi’nde ise Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik çalışmalarında Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, kültür ve dil, siyaset üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da düzenli yazıları yayımlanmaktadır.