Rusya’nın Ukrayna işgali ilk meyvelerini verdi ve geçen hafta Sırbistan ve Macaristan’da yapılan seçimlerde iktidarda olan sağcı ve muhafazakâr partiler yeniden seçimi kazandılar. Her iki ülkedeki seçim sonucundan da anlaşılacağı üzere, Rusya’nın Avrupa için yakın ve güncel bir tehdit olarak tanımlanmasını sağlayan işgal ile pek çok Avrupa ülkesinde istikrar ve güvenlik argümanları özgürlükler karşısında geçer akçe olarak işlevlenirken, yükselmekte olan sağın aşırı uçlarına da alan açılmış görünüyor. Hem Sırbistan’da hem de Macaristan’da seçimi kazanan sağ muhafazakâr partiler Avrupa’nın yakın geleceğinde aşırı sağın etkisinin artma olasılığına işaret ediyor.
Öte yandan bu seçimler Türkiye’de de son günlerin en favori tartışmalarından birini oluşturuyor. Çünkü her iki ülkede seçimi kazanan partiler ile kaybeden partilerin benzerleri seçim sathı mailindeki Türkiye’de de bulunuyor. Özellikle Macaristan bu konuda ilginç benzerlikler sunuyor. Bu da haliyle Macaristan seçim sonuçlarının benzerinin Türkiye’de de vuku bulma ihtimalinin iyiden iyiye tartışılmasını zorunlu kılıyor.
Hakikaten de Macaristan’daki iktidar ile muhalefetin izlediği yol, çizdiği profil, sergiledikleri tutum Türkiye ile öyle çok benzer ve öyle çok tanıdık ki!
Örneğin Türkiye’deki gibi Macaristan’da da uzun süreli bir parti iktidarda. Fidesz Partisi- Hristiyan Demokrat İttifakı ve Başbakan Viktor Orban 12 yıldır Macaristan da iktidar. Orban bu 12 yılda pek çok tartışmalı icraata imza attı. Macaristan’da faşizmi yerleştirmekle suçlanacak denli otoriter bulunan icraatlardı söz konusu olan. Ama buna rağmen sandıktaki oyların %53’ünden fazlasını aldı.
Orada da seçim öncesi tıpkı Türkiye’deki gibi 6 muhalefet partisi Orban’a karşı birleşti, bir tür 6’lı mutabakat gerçekleşti. Ama bu sandıktan çıkan sonucu değiştirmeye yetmedi.
Orada da Türkiye muhalefetinde de görüldüğü üzere seçmenin sağ, muhafazakâr aday ve söylemlere ilgi gösterdiği düşünüldü; yüzü sağa dönük adaylar ve söylemler öne çıkarıldı. Ama sandığa gidenler aslı dururken yedeğe onay vermedi!
Orada da otoriterleşme en büyük problem iken, kriz ve savaş olasılığı içinde kitlelerin güç, güven ve istikrar arayışına muhalefet yanıt vermek yerine iktidarın gündemine yedeklenme hatasına düştü, sonuç ortada! Öte yandan otoriterleşmenin güçlendiği ortamlarda güç, istikrar ve güven kavramlarının iktidar partileri lehine işlevlendiği artık bir vakıa!
Orada da İktidar partisi seçim öncesi bir seçim yasası çıkararak işi sağlama almak istedi. Sonuç ortada!
Macaristan ile Türkiye arasındaki benzerlik şaşırtıcı gerçekten.
Ayrıca Macaristan’da Orban da Sırbistan’da Aleksandar Vucic de Ukrayna’daki savaşı lehlerine kullandılar, kitlelerin istikrar ve güç arayışlarına oynadılar ve kazandılar. Türkiye’de de İktidar Allah’ın ikinci bir lütfu gibi Ukrayna savaşının vadettiği tüm olanakları kullanıyor.
Öte yandan Macaristan ve Sırbistan örneğinden anlıyoruz ki; muhalefet seçmeni tümü ile sandığa çekmeyi de başaramamış. Zira gerek Sırbistan seçimlerinde gerek Macaristan seçimlerinde sandığa katılım oranı düşük. Sırbistan’da yurt dışındaki seçmenlerle beraber toplam 6 buçuk milyon seçmenin 3 milyon 8 yüz bini sandığa giderken, Macaristan’da seçmenlerin %68’i sandığa gitmiş görünüyor. Benzer risk Türkiye’de de bulunuyor!
Öte yandan esaslı kimi farklar da bulunuyor; Örneğin Macaristan nispeten özgürlüklerin korunduğu bir otokrasi olarak tanımlanırken, Türkiye batı tarafından rekabetçi otokrasi olarak tarifleniyor.
Macaristan’dan farklı bir yoğunlukta ekonomik, sosyal, ahlaki, sistemsel kriz Türkiye’de derinleşerek sürüyor ve bu çoklu kriz hali Türkiye toplumunu ciddi anlamda zorluyor. FİEDZ’e göre daha çok yıpranmış bir AKP iktidarı bulunuyor. Ancak muhalefet bu çoklu ve çözücü etkiler taşıyan krizlerin çözümüne talip olamazsa kitlelerin güce yönelim gösterme riski elbette bulunuyor.
Tam da bu noktada Merkez olarak gerçekleştirdiğimiz son iki saha çalışmamıza değinmek istiyorum.
Çünkü bu çalışmalardan elde edilen veriler, Türkiye’nin Macaristan’ın kaderini taşıma olasılığının hiç de uzak olmadığını gösteriyor.
Çalışmalardan biri Mart başında Bölge illerinde, diğeri Nisan başlarında Türkiye genelinde gerçekleştirildi.
Her iki çalışma da seçim sathı mailinde iktidar ve muhalefet partilerinin seçmen nezdindeki pozisyonlarını göstermesi açısından önemli veriler içeriyor.
Muhalefetin 6’lı mutabakat etrafında buluşmasının ve iktidarın, Rusya’nın Ukrayna işgali ardından geliştirdiği dış politika ataklarının başladığı dönemde yapılan çalışmalar muhalefet ve iktidarın hamlelerinin seçmen nezdinde ki karşılığını göstermesi bakımından önemli.
Bölgedeki 16 kentte gerçekleştirilen ilk çalışmada ilk çarpıcı sonuca Türkiye’nin öncelikli sorunlarına ilişkin verilen yanıtlarda rastlandı. Çalışmaya göre; ezici bir kesimi için Türkiye’nin en büyük sorunu ekonomik kriz ve işsizlik iken; Bölge halkı için artık eğitim sistemi de öncelikli sorunlar içerisinde yerini almış bulunuyor. Yine bu çalışma; önceki çalışmalarda da öncelikli sorunlar kategorisinde yer alan Ekonomik Kriz/işsizlik, demokratikleşme sorunu, hukuk sisteminin mevcut durumu gibi temel sorunları Kürt sorununun etkilediğini düşünenlerin oranının %60’ların üstünde olduğunu tespit ediyor. Bu yanıt iktidar ve muhalefetin Kürt sorununa dair çözüm perspektiflerini Bölge halkının niçin bu denli önemsediğini de göstermiş oluyor. Sorun algısı Türkiye çalışmasında da benzerlik gösterirken, Kürt sorununun etkisi olduğunu düşünenlerin oranı ortalama %40’lar civarında!
Çalışmalar 6 muhalefet partisinin güçlendirilmiş Parlamenter sisteme dönüş programı için seçmenin tepkilerini de ölçüyor.
Bölge çalışmasına göre; bir araya gelişi olumlu bulanların oranı %42,7. Toplantılar sonunda duyurulan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem modelinin Türkiye’nin sorunlarını çözeceğini düşünenlerin oranı %20,9’da kalırken, çözmeyeceğini düşünenlerin oranı %32,9! Kısmen çözeceğini düşünenler ise %43,6. Yani muhalefetin bir araya gelmesini olumlayanların sadece yarısı “evet sorunları bu model çözer” diyor! Yani sunulan mutabakat metnine dair Bölge seçmeninin önemli bir kısmında kimi şerhler bulunuyor! Devamla HDP’nin bu buluşma ve mutabakat sürecinde yer almamış olmasını olumlayanların oranı da %18,6 da kalıyor. %36,6’sı olumsuz değerlendirirken %44,9’u kararsız. Bu veriler Kürt seçmenin sorun algısı ile birlikte okunmayı hak ediyor. Buluşmanın önemli eksiği olarak HDP’nin yokluğuna, projenin çözüm başarısı için Kürt sorununa dair açık çözümler içermeme zaafına ayrıca işaret ediyor. Öte yandan veriler ve saha gözlemlerimiz 6’lı muhalefet buluşmasının ve sunulan mutabakatın bölge de heyecan ve beklenti yaratmadığını bize söylüyor. Türkiye çalışmasında da küçük farklarla beraber benzer sonuçlara ulaştığımızı belirtmeliyim.
Çalışmaların bir diğer önemli sonucu seçmen eğilimlerinde. Çalışmaya göre 2018 Haziran seçimlerine göre en çok seçmen kaybeden parti yine AKP olsa da, son 3 aylık sürede İktidar partisinin kararsız seçmen grubundan bir kısmını yeniden konsolide edebildiğini gösteriyor! Zira aralık ayında AKP’nin seçmen kaybı bölgede 11,6 puan iken Mart ölçümlerinde bu kaybın 8,7 puana gerilediği görülüyor. Türkiye çalışmasında da AKP’nin seçmen kaybı sürecini durdurduğu görülüyor.
Bununla birlikte uzun süredir düzenli biçimde seçmen kaybı yaşayan AKP’nin Aralıktan bu yana az miktarda da olsa kaybettiği seçmeni toparlamaya başladığı görülüyor
Peki ne oldu bu 3 ayda?
Bu sürecin başında yaşanan dövizdeki spekülatif yükseliş ardından ekonomik krizin bir adım daha derinleştiğini düşünen yurttaş muhalefetten etkili bir ekonomik politika ve çözüm projesi duymadığı gibi iktidar “kur vadeli mevduat uygulaması” ve asgari ücret zammı ile birlikte krizi sadece kendilerinin yönetebileceği intibası oluşturdu. Bu durum iktidarın krizleri yöneterek ve gündem kurma kapasitesini kullanarak güç devşirmeye yöneleceğini gösteren ilk önemli örnek oldu.
Öte yandan nuhalefetin kararsız seçmeni en çok kendisinde topladığı ve ciddi bir iktidar alternatifi olarak görüldüğü zaman dilimi saha ölçümlerimize göre, Ağustos -Eylül ayı idi. Bu dönemde CHP liderinin Kürt sorununa dair çözüm söylemleri, İyi Parti’nin kutuplaştırmayan tutumları seçmen tarafından hemen “satın alınmış” ve devamı beklenmişti. Ne var ki; geçen zaman dilimi içinde beklentiye uygun olarak söylemin içeriği dolmadı ve tutumun samimiyeti seçmen açısından yeterince güvenilir bulunmadı. Bunu nereden biliyoruz; sonraki aylarda yaptığımız ölçümlere göre CHP’ye ve batıda kısmen İYİ parti’ye dönen kararsız oyların önemli kısmının geri çekilmiş olmasından!
Ayrıca bu 3 ayda HDP’yi dışlayan Muhalefet buluşmaları ve Kürt sorununa dönük çözüm içeriği taşımayan mutabakat metni dışında nerede ise elle tutulur, gündem kuran ve sorunlara dönük pratik çözümlerden bahseden bir politik duruşa da rastlanmadı.
İktidar ise Ekonomik kriz dahil kriz ve sorun alanlarını yönetmeye talip bir güç olarak kendisini yeniden deklare ettiği dönemde Rusya’nın Ukrayna işgali ile ikinci bir güç gösterisi alanı yakalamış oldu! İşgali; Türkiye’nin jeostratejik konumunun avantajlarını güncelleyerek lehe çeviren AKP, dikkatli bir dış politika ile seçmen nezdinde “ülkesine itibar kazandıran” bir iktidar olarak konumlanmaya çalıştı. Araştırma sonuçları bu konuda kısmen başarılı olduğunu gösterse de ne AKP’ye yeniden dönmüş görünen kararsız seçmen kalıcı görünüyor ne de yaratılan algıya rağmen her geçen gün derinleşen krizle baş etmekte güçlük çeken seçmen için AKP bir çözüm adresi olarak konumlanabilmiş durumda
Bu durum hala seçmen nezdinde muhalefetin psikolojik üstünlüğünü koruduğunu söylese de; şimdiye kadar sergiledikleri duruş, bagajlarıyla vedalaşmakta cimri, çözüme talip olmakta çekingen, en geniş seçmen mutabakatına giden yolda HDP ve Kürt seçmen sendromunu aşamamış bir muhalefet sadece iktidar lehine süreçlerin örülmesine katkı sunmuş oluyor.
Macaristan muhalefeti ile aynı akıbeti yaşamak istemiyorsa, Türkiye muhalefetinin 4 şeyi ivedilikle yapması gerekiyor;
- Kürt sorunu, ekonomik kriz gibi ülkenin temel sorun ve krizlerinin çözümüne açıklıkla, somut projelerle talip olduğunu göstermek,
- Olabildiğince geniş bir taban/seçmen mutabakatı sağlamak,( HDP ve Kürt seçmen burada kilit)
- Güvenilir, istikrarlı ve tutarlı olmak,
- Yeni seçim yasasının ortaya çıkardığı mühendistik duruma tedbirler üretmek ve elbette sandığa olabildiğince çok seçmenin katılmasını sağlamak!