Abdulmelik Ş. Bekir
Rusya ile Transatlantik ittifakının Ukrayna üzerindeki gerilimi sakıncalı bir hal almaya başladı. Sakıncalı yanı tarafların bir savaşa tutuşacağından değil. Zaman zaman gerilim artsa da Rusya ve Transatlantik ittifakın savaşması çok düşük bir ihtimal. Tehlikeli olan başlangıcı ve gelişim sürecine bakıldığında Ukrayna meselenin de dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi kronik bir hal almasıdır. Örneklerinde görüldüğü gibi tarafların birbirlerine göz dağı verdiği ve bilek güreşine tutuştuğu bir alan olmasıdır. Bu aynı zamanda sorunun bilinçli olarak sonu belli olmayan bir süre için çözümsüz bırakılmasıdır. Doğrusu bu tarz kapitalist çağın temel karakteristik özelliklerinden biridir. Bu tehlike Ukrayna halkları başta olmak üzere bölge halklarını bekliyor.
Neden böyle olduğuna bakalım. İki aylık karşılıklı açıklamalarla yükseltilen gerilimin ardından son bir haftada tarafların başına taş düşmüşçesine yoğun bir diplomasi trafiği başladı. ABD Başkanı Biden ile Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin uzun bir telefon görüşmesi yaptı. Hemen ardından Fransa Cumhur Başkanı Macron temaslarda bulunmak üzere Moskova’yı ziyaret etti. Slovakya, Avusturya, Almanya ve Çekya’nın dışişleri bakanları Ukrayna’da bir araya geldi. Bu trafiğe paralel olarak Almanya Başbakanı Scholz benzer gündemlerle Washington’da ABD Başkanı Biden ile bir araya geldi.
Yukarıda belirtilen görüşmelerin yanı sıra daha alt seviyelerde birçok görüşme yapıldı. Askeri hazırlıklar göstere göstere basına servis edildi. Peki sonuç? Sonuç yok. En azından görüşmeler neticesinde basına açıklanan veya dolaylı olarak sızdırılanlara bakıldığında durum böyle. Tabiri caizse taraflar top çeviriyor. Çünkü niyet Ukrayna meselesine bir çözüm bulmaktan ziyade mesele üzerinden başka hesapları dürmektir. Bilerek ve isteyerek çıkmaz hale getirilen bir olay üzerinden algı yaratmak ve algıları yönetmektir.
Dahiliyeti olan tüm taraflar için oldukça karlı bir alışverişi izliyoruz. İçerde ve dışarda halkların birçok acil sorununu manipüle etmeyi başarıyorlar. İçeriye “güçlü lider” imajı vermek isteyen racon kesiyor, “barışçıl” görünmek isteyen arabuluculuğa soyunuyor, gözdağı vermek isteyen askeri hazırlığa girişiyor. Böylece halklar nesneleştirilerek, ayrıştırılarak danışıklı bir dövüş sürüp gidiyor. Dolayısıyla Rusya’nın sürekli Ukrayna sınırına yığınak yapması savaşı göze aldığı ve savaşacağı anlamına gelmiyor. En azında gidişat kontrollerinde olduğu sürece böyle bir savaş olmayacaktır.
Rusya zengin yer altı kaynaklarına rağmen ekonomik olarak halkının sefalet içinde olduğu bir ülke. Aslında uzun yıllardır sürekli kriz içindedir. Putin’in oluşturduğu korku rejimiyle sefaleti normalleştirdi. Bir yanıyla anormal olanı normal hele getirdi. Sürekli pompaladığı NATO tehlikesi, dış düşmanlar söylemiyle başardı. Krizleri sürekli bir dış krizle geçiştirdi. Bu anlamda Ukrayna gerilimi milliyetçiliği yükseltmek, ekonomik krizi, talan ve rüşvet çarkını gizlemek ve algıları yönetmek için bulunmaz bir nimet. Transatlantik ittifakıyla bir savaşa girmesi gerçekliğinin ortaya çıkması demektir. Bunu asla istemez ve böyle bir savaşa giremez.
ABD ve Avrupa ülkelerinden müteşekkil Transatlantik ittifakı içinde durum çok farklı değil. Aslında son yıllarda ne kadar bir ittifak olduğu da artık tartışmalı. Hafta sonu Moskova’yı ziyaret eden Macron’nun belki de iktidarı boyunca yaptığı en önemli belirleme, “NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini” söylemesiydi. Zira ittifak uzun süredir “düşmansız” kaldı ve eşyanın tabiatı gereği karşıtının olmamasından kaynaklı birçok işlevini yitirdi. NATO’nun bu durumu birliğin diğer ülkeler karşısında yarattığı caydırıcılık konforu ve ayrıcalıklar da ortadan kalktı. Şimdi Ukrayna, Çin ve benzer meseleler üzerinden tekrar işlevsel hale getirilmeye çalışılıyor. Ancak köprünün altında çok su akmış. Özellikle Donald Trump döneminde ABD-NATO ve İngiltere’nin AB’den ayrılmasıyla bu husus derinleşti. Hakeza diğer üyeler arasında da ciddi çıkar ayrışmaları var.
Türkiye son on yıldır neredeyse NATO karşıtı bir pozisyona kaydı. Birliğin birinci tehlike olarak gördüğü Çin, Rusya ve küresel dinci örgütlerle yoğun ilişki geliştirdi. Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri Rusya ile geçmişlerinden gelen deneyimlerinin etkisiyle Rusya’ya karşı sert bir refleksten yanalar. Almanya, İtalya ve Fransa ise Rusya ile olan ekonomik çıkarlarına bağlı olarak daha yumuşak bir tepkiden ve dolayısıyla işlerin diplomasi yoluyla hallinden taraf. Totalde hem ABD ve Avrupa ülkeleri, hem Avrupa ülkelerinin kendi içinde hem de hepsinin Türkiye ile NATO’nun gelecek tahayyülü açısında farklı frekanslarda.
Kafa karışıklığına rağmen son dönemde Rusya’ya karşı “yaptırım” konusunda hemfikir olma durumu var. Biden’nın iktidara gelmesi işi kolaylaştırsa da zamanın ruhu NATO’nun eski caydırıcılığa kavuşması ve üyelerine eski konforu sağlaması pek mümkün değil. Stratejik ve taktik yönünde üyeleri arasında makasın bu düzeyde açıldığı bir birliğin sadece Ukrayna’da değil dünyanın herhangi çatışmalı ve sorunlu alanında denklemi değiştirecek adım atamaz. Nitekim Putin bu gerçekliği görüyor ve yaşlı kıtanın içlerine doğru salvo üstüne salvo savuruyor. Birliğin dağınıklığından faydalanmakla birlikte, bir araya gelmesine neden olacak bir çılgınlıktan da uzak duracaktır. Almanya ve Türkiye gibi ülkelerle kurduğu ekonomik ilişkiler başta olmak üzere birliğin ayrıksı üyeleriyle farklı parametrelerde ilişki geliştiriyor.
Macron bu ahval ve şeriat içinde Moskova’yı ziyaret etti. Gitmeden önce de Washington, Londra ve Brüksel ile telefon görüşmeleri yaptı. Ajandasında artan gerilimi düşürme vardı. Zaten taraflar arttırdıkları tansiyonu düşürme konusunda hemfikirler. Üzerinde yürünecek zemin de 2014 yılında kurulan Minsk Protokolü’ne havale edildi. Yani aslında sorunu çözmeye değil kronik hale getirme için kurulan Minsk Grubu’nun icra etmekle mükellef olan Minsk Protokolü. Krizi çözmekle görevli ve sekiz yıl önce kurulan ama yerinde sayan bir protokolün hatırlanmasıyla gerilim düşmüş oldu. Arka planda da kontrollü gerilimle taraflar kısa süreli ihtiyaçlarını görmüş oldu. Tam bir kapitalist sistem üçkağıtçılığı.
Hasılı ne Rusya’nın daha ileri gitme olanağı var; ne de NATO’nun bu dağınıklığıyla var olan durumu geriye çevirme kabiliyeti var. Ukrayna üzerinden tepinerek satranç oynamaya devam edecekler. Birbirlerine karşı avantaj elde etmek için zaman zaman gerilimi arttıracaklar. Dünyanın başka bir bölgesini de yaşanılmaz hale getirerek halkları birbirine kırdırtacak ve halklara telafisi olmayan acılar yaşatacaklar. Birçok örneğinde olduğu gibi Ukrayna’da da halklarını da gerilimle, acıyla ve savaşla yaşamaya alıştıracaklar. Bu tam da kapitalist sistemin ayakta kalma diyalektiğidir. Çözümü ise kesinlikle bu sistemin dışına çıkmakla ilgilidir. Sadece Ukrayna için değil, Suriye, Libya, Yemen, Irak, Karabağ, Keşmir, Gürcistan başta olmak üzere bizatihi Rusya ve diğer otoriter ülkelerin tamamı için bu gereklidir. Aksi fillerin tepişmesi ve çimenlerin ezilmesidir.