İçli sözler illa bir sevdaya mı dâhil sevgili? Özlem ve hasret ancak ve ancak bir sevgiliye mi yakışır? Yanında olmak istediklerimiz illa ve illa kendimizi iyi hissettiklerimiz mi olmalı? Nedense sanmıyorum, sadece olsun. Zira özgürlük savaşında insan en çok da yoldaşını, yoldaşlarını özler bence… Hani yatırmış ya güzel yüreğini bir sevdaya, ki her gün büyüyen, işte geride kalanlara özlemek ve mücadelesini sürdürmek düşer ya ne tarifi ne imkânı vardır ve artık avunmak da imkânsız bir hal almıştır…
‘Canını verenleri esas al, canlarının istediğini yapanları’ değil! Haklı bir yorumdu ve belki de bencilliklerimizden dağlar yaratan bizler ‘gerçeğine’ gözlerimi kapatmamı da isteyen!
Küçük kara gözleri ve minicik elleri vardı. Bir akşamüstü; ‘Hep yan yana olur muyuz ki?’ dedi. ‘Sanırım’ dedim. Çünkü aynı düşe inanıyorsa insan, aynı mekânlar olmasa dahi aynı göğe bakabilir bir ömür. Sonra bir sabah demirden kara pençelerini uzatıp onu bizden uzağa çok uzağa götürmek istediklerinde, usulca eğilip kulağına; ‘Korkma seninle geliyorum’ dedim. Ama nihayetinde o kapıdan tek başına gitti sürgüne! Ve ben bir daha bir mektup bile yazamadım.
Amed’e gitmek en büyük hayalimizdi. Karpuz yemek ve üstelik üstümüzün kirlenmesine dahi aldırış etmeden. Sonra ben karnım ağrıyana kadar halka tatlı yiyecektim, Hevsel’e gidecek, Sur’u adımlayacaktık, ha bir de işin ciğer kısmı vardı. Sonra bir avludan dalıp bir akşamüstü, akşam çayı içecektik.
Sonra, sonra ne ben Avlu’sundan girebilecek bir ev buldum yerle bir edilmiş Sur’da, ne o çıkabildi bir daha attıkları o karanlıktan. Öylesine bir akşamüstü ‘Kendine iyi bak’ dendi. Ve sanırım hiçbir söz öbeği bu kadar ağır dizilmemiştir yan yana tarihte, ama kuruldu işte o gün. Ve ben bir daha bir mektup bile atamadım ona.
Adını duydum güzel ve cesur bir kadın. Ve hatta resmini bile gördüm, resim dediysem fotoğraf, anla işte. Velhasıl kocaman gülen gözleri vardı. Şayet bitirseydi okulu sanırım iyi de bir iktisatçı olurdu, sonuçta serde memleketin ticari zekâsı ve biraz da belki kurnazlığı vardı. Kurnaz mıydı, sanmam! Yoksa canını ortaya koymazdı… Zaman geçti yıllarca, sonra bir ilanda gördüm bir hayli meşhurmuş! Görenler yerini söylerse ihya edilirlermiş! Ederler! Zira benim ülkemde kaç yıldır ihanet kol geziyor. Damarlarına virüs bulaşmış gibi. Hem de hiç utanmadan, hiç sıkılmadan. Hadi diyorsun namert namert de ‘kardeş’ sen hayırdır!
Sonra Allah’tan zeki kadın, tabi gören yok ve yıllardır haber alan da. Biliyorum bir yerlerde düşlerimiz için omuz veriyor, iknaayım, eminim de. Ama zamanla adı geçmiyor ‘bazı’ insanların bazı cümlelerde. Ve ben de bir daha bir mektupta adını bile geçirmedim. Ola ki ‘örgüt propagandası’ sayılır diye! Öyle öyle daha geçen 80 yaşında bir çifti tutukladılar ‘yardım ve yataklıktan’. Adlarını verselerdi bedeni parçalanmış bir kadının, ihya edilirlerdi muhakkak! Ama onlar insanlığı seçtiler!
Velhasılı yenilecekler büyük yenilecekler biliyorum, biliyoruz, biliyorlar! Çünkü acımız, öfkemiz ve alacağımız var onlardan! Sadece son 6 yılda bile bir sürü güzel insan aldılar. Dönüp bakınca insan diyor nasıl dayanmışız. İlla ölümle de değil, hasretle, sürgünle! Kargo ile cenaze yolladılar, pürmüzle insan yaktılar, tutsaklara tecavüz ettiler, 80 yaşında insanları tutukladılar, gençleri paramparça ettiler, direnenlerin bedenlerini teşhir ettiler, kurumları kapattılar, halkın malına çöktüler, ülkemizi yerle bir ettiler, insanları işinden ettiler, yoksulluğu ve yoksunluğu bir yaşam biçimi haline getirdiler, insanlık onurunu bir lokma ekmeğe muhtaç ettiler, öldürdüler, vurdular, cenazelerimize saldırdılar… Bu bir mağduriyet değil! Asla ve asla değil! Bu bir öfkedir, bu bir isyandır, bu; bu bir alacağımız var deme halidir!
Ben seçimlere inanmam, zira uzun süre oy bile kullanmadım ancak bir güzel ‘Adam’ın bir düşü vardı, ona inandım ve o zaman oy kullanmaya başladım. Bir araçsa “demokrasi” neden olmasın diye. Ve eğer hala bir araçsa ve doğru olmamakla birlikte herkes umutlarını buna bağladıysa. Öfkesi olan bizler en iyi bunu kullanmasını da bilmeliyiz artık. Zira örgütleyecek taban, alacak hesap, gidecek kapı var. Ve hepsini kapsayan bir üçüncü yol var ki ancak ve ancak bu kadar güzel olabilir.
Kimi açlığından, kimi yokluğundan ve kimi kayıplarından dolayı milyonlar var; dünyanın bütün faşistlerini bir araya getiren adamlara karşı dünyanın bütün halklarını birleştiren “Adam”ın inancı ve iradesiyle, dağlarda ve ovalarda, fabrikalarda ve sokaklarda, kurumlarda ve alanlarda direnen kadınlar ve erkeklerin direnişiyle; GÖRECEK GÜZEL GÜNLERİMİZ VAR ve en çok da gidenlerimiz için: Dem dema azadiye! (Şimdi özgürlük zamanı!)
Not: Mayıs da mart ayı gibi dağ yürekli insanların ölümsüzleştiği aydır. Ve bir de lilav ve bir de kiraz çiçeğinin mevsimidir, baharın umudu ve rengidir de. 6 Mayıs’ın düşü, dört kelebeğin rüyası, ser verip sır vermeyenin inancıdır da. Anılarına saygı ve minnetle…