Cumhur İttifakı, bilhassa Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, seçim süreci eksenli bir dış politika izlemektedir. Aslına bakılırsa bu da bilinen anlamda bir dış politika olmaktan ziyade günü kurtarmaya ve seçimde kendince bir “başarı hikayesi” yazmaya yönelik bazı dış ilişki hamlelerinden ibarettir. Rusya, İran, Türkiye ve Suriye dışişleri bakanlarının planlanan toplantısı ertelenmiştir. Çünkü Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat, Erdoğan’ın seçim öncesinde görüşüp birlikte fotoğraf verme isteğini kesin bir dille reddederek şöyle demiştir: “Erdoğan, bir süre önce bana ilettiği mesajda, ‘askerlerimizi Suriye topraklarından çekeceğiz, oradaki muhaliflere destek vermekten vazgeçeceğiz, dolayısıyla seçimden önce görüşelim’ dedi. Ben de şu cevabı verdim: Bu durumda seçimden sonra kazandığınızda görüşebiliriz.” Moskova’da umulan Esat-Erdoğan görüşmesi gerçekleşmeyince, yukarıda bahsedilen dört ülke bakanının buluşması da başka zamana kaldı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bundan sonra Mısır’ın başkenti Kahire’ye giderek Mısırlı mevkidaşıyla bir araya geldi. İyimser ve iltifat dolu demeçlere rağmen Mısır yönetimi de eski şartlarında ısrar etti. Müslüman Kardeşler örgütü unsurlarına AKP’nin destek vermemesi, Libya’da tek yanlı ve yalnız başına hareket etmekten vazgeçmesi gibi konular gündeme gelince, anlaşılan “seçim hatırası” sayılabilecek ciddi adımlar atılması da seçim sonrasına kalıverdi. Aynı çerçevedeki Yunanistan’la gerginliği gidermeye yönelik diplomatik girişimler de Türkiye’deki iç politikayı güçlendirmeye matuf bir adım sayılabilir.
Bu kapsamda Altılı Masa’nın alternatif dış politikası ne olmalıdır? Millet İttifakı’nın hazırladığı Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde, dış ilişkilere ayrılan bölümler çerçeve olarak belirtilmiş ancak ayrıntılara yer verilmemiştir.
Oysa iç ve dış politikanın iç içe geçtiği, Dışişleri Bakanlığı’nın kurumsal bir yapı olarak devre dışı bırakılıp dış ilişkilerin Saray’da sınırlı sayıda danışmanın tekelinde olduğu bir ortamda, alternatif dış politikanın belirgin ve ayrıntılarının da ikna edici olması şarttır.
Mesela Ukrayna savaşını ele alalım. Erdoğan’ın bu konudaki tavrı belli. Millet İttifakı ise, tam ve itirazsız bir NATO üyeliğini öngörerek Rusya’ya karşı Ukrayna’dan yana kesin bir tutum almaktadır. Halbuki orada yaşananlar, olup bitenler ve perde arkasındaki gizli-saklı olaylar göz önüne alındığında yeni bir iktidar döneminde Türkiye’nin kraldan çok kralcı olmaması gerekir. Bu savaş yeni başlamadı. 14 yıl önce NATO’nun doğuya doğru ve Rusya’nın iç sınırlarına kadar yayılma planlarıyla başladı. Ukrayna burada koçbaşı rolü oynuyor. Evet, Putin’in öz savunma kabilinden olsa bile Kırım ve Rus uyrukluların yoğun olduğu Donbask gibi bölgelere askeri hamle yapıp buraları ilhak etmesi jeopolitik oyunlar bağlamında anlaşılabilir. Fakat başkent Kiev ve Ukrayna’nın diğer toprak parçalarını işgal etmesi kesinlikle reddedilmelidir.
Nitekim Ukrayna Başkanı Zelenski, savaş kışkırtıcısı ve NATO fedaisi rolüne soyunmuştur. Ukrayna halkı savaştan bıkmıştır Zelenski’nin ihtirasları uğruna günde 150 Ukrayna askeri hayatını kaybetmektedir. Cephedeki her askerin hayatta kalma şansı sadece 4 buçuk saattir. Ukraynalı gençler sokaklarda zorla yakalanıp askere alınmaktadır ve aileleri bu yüzden savaşa karşıdır.
Ret etmek iki türlüdür: Birincisi işgali reddetmekle birlikte savaşı kışkırtan ve Ukrayna’yı koçbaşı olarak kullanıp Rusya’ya karşı vekaleten savaş yürütmeye karşı çıkmaktır. İkincisi ise gerek NATO gerekse ABD’nin Rusya ile stratejik kapışmanın bir parçası olarak adeta yeni bir Kore Savaşı havasına girerek oraya her türlü siyasi, askeri ve lojistik desteği sağlamaktır. Almanya ve Fransa birinci tutuma yakın duruyorlar. Arada bir ise ABD planlarına itiraz etmekteler. Almanya’nın Kuzey Akımı adı altında yapılan doğal gaz projelerinin akamete uğraması nedeniyle Berlin yönetimi, alttan alta homurdanmaktadır. Bu tür itirazları bertaraf edebilmek için İngiltere-ABD ajanları denizaltındaki doğal gaz hatlarını sabote ettiler.
Millet İttifakı ise Türkiye’de ikinci tutumu benimseyecekmiş gibi görünmektedir. Özetle Millet İttifakı’nın stratejik bakışı şu gelişmeyi göz önüne almalıdır: Rusya, Çin ve Hindistan gibi ülkeler yükselişteler. Buna karşılık ABD ve Batılı güçlerinin yıldızları yükselmeyip giderek kaymaya doğru ilerlemekteler.
Bu kapsamda Çin, Ukrayna’daki savaşı bitirmek üzere barış planı hazırlayıp taraflara götürdü. Aynı Çin, yanı başımızdaki Ortadoğu’da büyük yatırımlar yapmaktadır. İran ile Suudi Arabistan, arasındaki gerginliği giderdi. Bunun Ortadoğu’daki yansımaları büyük olacaktır. Örneğin Yemen, Lübnan, Suriye, Irak ve Arap dünyasında yeni denge değişiklikleri yaşanmaktadır. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan hem Rusya hem de Çin ile yeni stratejik ilişkiler geliştirmeye çalışmaktalar.
Ortadoğu demişken, 1950’lerde Türkiye’nin Arap Dünyası’na yönelik politikası NATO endeksliydi ve husumete dayalıydı. Menderes Suriye’ye müdahale etmeyi düşünmüş, Bağdat Paktı’na üye olmuştu. Eski başkanlardan Süleyman Demirel, 1967 Arap-İsrail savaşı sonrası yenilen Mısır lideri Cemal Abdülnasır’a geçmiş olsun mesajı çekerek nispeten dengeyi korumuştu. Evet, Arap ülkeleri konusunda Türkiye genel olarak tarafsızlık politikası gütmeye gayret etti.
Kanımca bu yetmiyor. Aktif tarafsızlık politikası gerekmektedir. Mesela Millet İttifakı’nın yeni Filistin politikası nasıl olacaktır? Suriye ile barış hangi zeminde gerçekleşecektir? Askerlerin çekilmesi ve cihatçıların konumu ne olacaktır? Suriye ile normalleşme oradaki Kürt hareketini imha etmeye mi dönecek yoksa Kürtlerin de demokratik haklarını gözeten bir çerçevede mi olacaktır? Suriyeli göçmenlerin gönüllü geri dönüşü meselesi için öngörülen projeler AKP iktidarınınkine benzemektedir. Mevcut iktidar hem göçmenleri hem de Suriyeli muhalifleri kendi lehine faaliyet gösterecek bir lobi gibi görmektedir. Bütün alt ve üst payı yatırımları bunu göstermektedir. Millet İttifakı, buna alternatif somut olarak ne yapacaktır?
Irak Kürdistan’ındaki operasyonların gidişatı ne olacaktır? Madem K. Kılıçdaroğlu Kürt meselesinin çözüm yeri olarak Meclis’i gösterdi, bu durumda Irak ile Rojava’ya yönelik askeri operasyonlara gerek var mı, olacak mı? Keza Irak’ın içişlerine müdahaleden çekinmeyen mevcut iktidarın aynı politikaları Millet İttifakı döneminde devam edecek midir?
Bu sorulara net cevap verildiğinde, seçmen ve kamuoyu daha bilinçli bir tercihte bulunma fırsatı elde edecektir. Dünyayı anlamanın yolu, her tarafla temas edip alan çalışması yapmak ve tecrübeler ışığında evrensel ölçekte taktik ve stratejik politikaları belirmekten geçmektedir.
Faik Bulut kimdir?
1980’lerden bu yana gazetecilik yapmaktadır. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Ortadoğu’daki meseleler üzerine analizleriyle tanınıyor. Aynı konularda yazılmış 36 kitabı mevcut. Serbest gazeteci olarak köşe yazıları yazmaktadır.