Türkiye’de giderek katmerlenen siyasi, ekonomik ve sistemik kriz, muhalefet cephesinde bir takım restorasyon arayışlarını beraberinde getirdi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sebep olduğu yönetim krizine karşı 6 siyasi parti liderleri bir süre önce bir araya gelerek üzerinde uzlaştıkları mutabakat metnini kamuoyuna açıkladılar. Söz konusu mutabakat metni içerik olarak herhangi bir yenilik barındırmasa da 6 partinin metin üzerinde uzlaştıklarını beyan etmeleri ile kendi aralarında müzakere ve mutabakat yöntemini esas almaları önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Sembolik olarak yeni ve kurucu bir irade gibi deklare edilen bu metin, içerik olarak gerçekten de iddia edildiği gibi yeni bir başlangıç ya da yeni inşa unsurları barındırıyor mu?
Kamuoyuna deklare edilen metnin içeriğine baktığımızda ilk fark edilen kurumsal ve teknik boyutların oldukça ayrıntılı olarak ele alındığı. Parlamentodan tutun işlevsizleştirilen kurumların nasıl işleyeceğine kadar yönetimsel izlekler madde madde sıralanmış. Metin, esasında bir çıkış önerisi de yapmakta ama bu çıkış genel olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden çıkış ve parlamenter sisteme dönüşle sınırlı kalmış. Oysa Türkiye’nin mevcut sorunları büyük oranda tarihsel ve yapısal sorunlar ve bu sorunların salt Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile başlamadığı herkesin malumuyken “eski” kodları değiştirmeye yönelik pek de somut önerilerin ortaya konulmadığı bu metin gerçekten de amaçladığı şeyi sağlayabilir mi?
Mutabakat metninin sınırları
Mutabakat metninde Türkiye’nin en köklü ve tarihsel sorunlarından biri olan Kürt meselesi ve bu meselenin nasıl ele alınacağı konusu ile ilgili somut bir öneri ortaya konulmaması, temel açmazlardan biri olarak ön plana çıkmaktadır. Mesela metinde Türkiye’de mevcut bütün yargılamaların hukuksuz olduğu, yargı kurumunun işlevini yitirdiği ve tek adamın güdümüne sokulduğu belirlemesi var ama HDP’li Semra Güzel’in dosyası meclise geldiğinde CHP’li ve İyi Partili vekillerin dosyayı daha görmeden dokunulmazlığın kaldırılmasına evet demeleri, bu açmaza ve “eski” kodlara dair en somut işaretlerden biri olarak ön plana çıkmaktadır. Metinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne nasıl geçildiği aktarılırken muhalefetin ikinci büyük partisinin çalışamaz hale gelmesi için ne gibi hukuksuzluklar yapıldığına dair de hiçbir atıf içermemektedir. Oysa tam da “helalleşme” ve sistemin sebep olduğu mağduriyet ve hukuksuzluk tartışmaları sürerken böylesi bir atıf samimi ve yapıcı bir niyet işareti olmaz mıydı?
Yine benzer şekilde Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle tek gecede feshedilen kadınlara yönelik şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesine dair en ayrıntılı ve bağlayıcı uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden hiç bahsedilmemesi ve hatta toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının bile kullanılmaması bu metnin palyatif karakterini ortaya koymaktadır. Nitekim gerek cinsiyet gerek inanç gerekse de ulusal temelli meselelerdeki bu eksiklik, mutabakatın ve öznelerinin sınırlarına işaret ediyor.
Tüm bunları göz önüne aldığımızda eski zihniyetin değişimi ve Türkiye’ye yeni bir ufuk, yeni bir çıkış hususunda somut öneriler sunmayan bu metin için yeni bir başlangıç metni demek oldukça güç. Maalesef metin bize yeni bir inşayı sağlarken, Türkiye’nin temel sorunlarının köklü, eşitlikçi ve evrensel standartlarda çözümüne dair herhangi bir ipucu vermemekte. Nitekim ilk deklare edildiğinde gündemi ziyadesiyle meşgul eden bu metin aradan geçen bir buçuk aylık süre zarfında gündemden de düştü.
Evet, bir arayış içinde olunduğu, bir tartışma yürütüldüğü ve bir araya gelenlerin hassasiyetleri, politik farklılıkları gözetilerek bir metin ortaya çıkarıldığı muhakkak ama mevcut haliyle bu metin eski alışkanlıklarını ve parlamenter sistem dönemlerinin zihniyetinden izlerini baskın şekilde barındırmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni ortaya çıkaran, Türkiye’de otoriter sistemin mevcudiyetini mümkün kılan parlamenter sisteme dair kurucu bir eleştiri ya da etkili, somut ve ikna edici bir irade beyanı da mutabakat metninde bulunmamaktadır. Bu durumda seçim matematiğine endeksli, pragmatist saiklerle ve salt mevcut iktidarı devirme arayışına odaklanan, Türkiye’nin köklü sorunlarının çözümü konusunda bir ufuk ve perspektif ortaya koymayan palyatif bir girişim gerçekten de bu matematiği değiştirebilir mi?
Mutabakat metninin ortaya çıkardığı imkânlar
En başta da ifade ettiğimiz gibi, 6 siyasi parti liderinin bir araya gelmesi ve kamuoyuna deklare edilen bu metin önemsenmesi gereken bir metindir. Muhalefetin en güçlü 6 siyasi partisinin bir araya geldiği ve çözüm için bir arayışta olduğu görüntüsünün kendisi bile oldukça önemli bir gelişme. Bu metin her ne kadar Türkiye’nin temel sorunlarının çözümünde evrensel standartlarda bir çözüm ufku sunmasa da, bundan sonra atılacak adımların, bu mutabakat etrafında oluşacak siyasal ve toplumsal konsolidasyonu sağlama konusunda daha belirleyici olacaktır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sebep olduğu yönetim krizi, muhalefet için tarihi bir fırsat ortaya çıkarmış durumdadır. Bilindiği üzere fırsatlar da toplumsal dinamiklerin oluş süreçlerine göre biçim alır, yükselir ya da sönümlenirler. Eğer bu tarihi fırsatlar, demokrasi, toplumsal barış ve yeni Türkiye’nin inşası için kullanılmazsa berhava olma riski oldukça yüksektir ne yazık ki. Tam da böyle tarihsel bir uğrakta çoğulcu, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik ve Türkiye’ye yeni ufuklar gösterecek bir yeniden inşa projesinin temelleri hemen şimdi atılmaya başlanabilir. Toplumun ekonomiden siyasete, toplumsal yaşamdan türlü türlü boyutlara her alanda nefessiz bırakıldığı bu zaman değişim ve dönüşüm ihtiyacını gerçekleştirmek için en uygun zamanlardan biridir. Bunu da sağlamanın yolu elbette dünyadaki hemen hemen bütün örneklerinde olduğu gibi kapsayıcı, eşitlikçi, demokratik ve evrensel standartlara uygun bir toplumsal anayasa inşasıdır.
Mutabakatın ötesi: Yeni bir toplumsal mutabakat
Yönetim krizinin bu kadar ayyuka çıktığı ve toplumsal rıza üretme mekanizmalarının bu kadar elverişli olduğu bir dönemde, Türkiye’nin sorunlarına yapısal çözümler ve dönüşümleri tartışmak için en doğru zamandır. Bunun için de öncelikli hedef en geniş toplum kesimlerini içine alacak bir mutabakatı sağlamaktır. Yeni bir toplumsal sözleşme amaçlanmalı ve bu sözleşme toplumsal rızayla siyasi müzakerelerin bileşkesinde inşa edilmelidir.
Çağdaş ve evrensel bir anayasa olmadan kronikleşmiş hiçbir sorun çözülemez. En geniş toplumsal mutabakatı sağlamanın yolu ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunları her türlü fikri hürriyet çerçevesinde müzakerenin konusu etmekten geçer. Bu gerçeklik, altı siyasi parti lideri için ciddi bir samimiyet testidir. Dolayısıyla sorun sadece iktidar değişimi değil, yaklaşım farklılığını göstermektedir. Siyasi iktidarı alaşağı etmek veya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni başka bir yapısal nizama çekmenin kendi başına çözüm olmadığı bilinmelidir. Çoğulcu, eşitlikçi evrensel standartlarda eşit yurttaşlık esaslarına dayalı bir demokratik düzen ancak böyle kurulabilir.
Bu bağlamda Türkiye’de demokratik bir yapı inşa edememenin temel nedeninin Kürt sorununda çözümsüzlük olduğunu kabul etmek ve bugün Kürtlerin Türkiye’deki en büyük temsilcisi konumunda olan HDP ile müzakere etmenin yollarının bulunması gerekir. Ama ne yazık ki mutabakat metninde ne Türkiye’nin en temel ve en hacimli sorunu haline dönüşmüş olan Kürt meselesine dair ne de inançsal olarak Alevi toplumu ve Türkiye’nin diğer temel sorunları ile ilgili tek bir söz bile kurulmamıştır. Bu tutumun terk edilip çoğulcu, müzakereci ve kapsayıcı bir yeni siyasi habitus yaratarak farklı toplumsal güçler ve siyasal eğilimlerle uzlaşmanın yollarına ulaşılmalıdır.
Eğer samimi olarak demokratik bir düzende barış içinde bir arada yaşama iradesi ortaya konulmak isteniyorsa risk alarak yeni bir başlangıç için adım atılmalıdır. Hiç şüphesiz böylesi bir iradenin ilk koşulu ise cesaret ve toplumsal rızadır. Unutulmamalıdır ki muhalefetin karşısında, seçmeni istediği anda ve koşulda dönüştürebilme kabiliyetini gösteren ve kendisi de pragmatist dönüşümlere açık olan 20 yıllık bir yapı söz konusudur. Ve bu yapı bugün mevcut varlığını, herhangi bir alternatif yaratılamaması üzerinden tahkim etmektedir.
Söz konusu yapı 20 yılı aşkın bir süredir seçimlerin birçoğunu kazandığı gibi rakibini kendisinin kurduğu düzeneklere çekebilen ve gündem mühendisliği konusunda oldukça mahir ve yetenekli bir yapıdır. Dolayısıyla salt rejim ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden yeni bir Türkiye’nin inşa edilemeyeceğini ve söz konusu önerilerin salt restorasyoncu bir etki yaratacağını herkesten önce 6 siyasi parti liderinin bilmesi ve ona göre tutum alması gerekir. Zira mevcut sistemi kötüleyerek ve o sistemin kötü yanlarını düzeltmek üzere bir süreci inşa etme ve ülkeyi idare etme niyet ve gayesi hiçbir koşulda gerçekçi ve ikna edici görünmemektedir.
Gerçek bir yeniden inşayı konuşmak ve dışlananları dâhil ederek kamusal müzakereyi yürütmek, muhalefetin hem sandık kilidini açmasını hem de geleceğe dair söz söylemesini mümkün kılabilir.