Bahadır Altan
Erdoğan’ın 20 yıldır iktidarını sürdürebilmesi büyük ölçüde kendisine karşı olan grupları birbirine düşürmede, kimi zaman bazılarını yanına çekmede, en azından sessiz kalmalarını sağlamadaki maharetinde yatıyor. Hasımları arasındaki çelişkiler devletin olanaklarıyla birlikte Erdoğan’ın elinde elverişli bir silaha dönüşüyor. Kürt hareketine yönelik soruşturmalar ve tutuklamalarda Ergenekon tayfasını yanına alırken, sonrasında Fethullahçılarla birlikte onları hedef aldı. Daha sonra, bu kez Fethullah Cemaatine yöneldiğinde ise Ergenekon’la yeniden kol kola girdi. Hiçbir zaman hasımlarının tamamına birden yönelmedi. Bu operasyonlara “nasıl olsa bana değil Kürtlere, bana değil askerlere, bana değil Cemaate” şeklinde, “yesinler birbirlerini” mantığıyla bakanlar büyük resmi hiç göremediler.
Erdoğan ve Bahçeli’nin birbirlerine ağza alınmayacak sözler söylerken, şimdi kucak kucağa olmaları böyle bir “kıvraklık” örneği. “Siyaset böyle bir şeydir!” sözü, pişkinlikte ve iktidar hırsında sınır tanımayanların üretip sarıldığı iğrenç bir yalandır. Bu olsa olsa, dün söylediğinin bugün tersini yapacak kadar alçalabilenlerin bahanesi. Siyaset böyle bir şey değil.
AKP’nin açıkladığı seçim kanunu teklifine bu pencereden bakalım. MHP dışında hiçbir ortağı olmayan AKP, yasanın bu halinin Millet İttifakı’nın işine yarayacağını hesaplayıp bir önceki yasaya geri dönmeyi hem de haksızlığı giderme gerekçesiyle sunabiliyor. Barajın yüzde 7’ye indirilmesi de öyle. Bunu, son dakikada daha da aşağıya, örneğin yüzde 5’e de çekebilirler, çünkü MHP’nin yüzde 7 oy alması zor görülüyor. Bu değişikliğin gerekçesi ise pişkinliğin sınırlarını zorluyor: “… böylelikle daha fazla partinin ve fikrin yasama organında temsil edilebilir olması amaçlanmıştır!” Breh breh, şu “katılımcı demokratlığa” bakar mısınız? Sanki yüzde 13 oy almış HDP’yi kapatmaya çalışan kendileri değil de “dış güçler”!
Erdoğan’ın “HDP’siz bir seçim” istediği biliniyordu zaten. Yasa teklifiyle bu resmiyet kazanmış oldu sadece. Seçimlere katılmak için mecliste grubu olma yeterliliğinin kaldırılmasının amacı budur örneğin. Olur da HDP milletvekilleri başka bir partiye geçip grup kurarsa bütün çaba boşa gider çünkü. Muhalefet, Millet İttifakı ise, yasanın matematiğiyle oyalanırken bu konuya pek dokunmak niyetinde görünmüyor. Savaş teskerelerine, dokunulmazlıklara evet oyu vererek iktidarı bizzat kendilerinin yüreklendirdiklerinin de farkındalar aslında. Hatta siyaseti başta söz ettiğim gibi algılayanlardan, HDP devre dışı kalırsa bunun kendi işlerine geleceğini bile düşünenler olduğu kesindir.
Bu yazı, İzmir Gündoğdu Meydanında kutlanan Newrozun hemen ardından yazıldı. Deniz Poyraz’ın kentinin partilerine nasıl sahip çıktığını yakından gözlemleme şansım oldu. Başta AKP olmak üzere HDP üzerinden hesap yapan partilerin dünkü Newroz meydanlarını dolduran kitleleri iyi gözlemelerini öneririm. Çünkü Newroz ateşi, tahmin ettiklerinden çok daha büyük bir volkanı çağrıştırıyor.
“HDP, seçimlere katılmanın bir yolunu mutlaka bulur” gibi bir yaklaşım da gerçekçi değildir. Evet, en politik tabana ve kararlı, cesur kadrolara sahip partidir HDP. Özellikle son seçimde, sandıkları belli merkezlere alıp Kürt seçmenleri kilometrelerce yürümek zorunda bırakmalarına rağmen, güvenlik güçlerinin “evinizden çıkarsanız vururuz” tehditleri altında, tam anlamıyla “ölümü göze alarak” anayasal haklarına sahip çıkan bir tabanı vardır. HDP sandık görevlileri, çoğu bölgede, diğer partilerin de oylarının bekçileri olmuşlardır. Kapatılsa dahi, en azından bu tabanın hakkı için mutlaka bir yolunu bulup seçimlere katılacaktır. Ayrıca sadece seçime endeksli bir mücadele de yürütmediği ortadadır. Ama sorun HDP’nin seçimlere katılması sorunu olmaktan çok daha fazlası ve bütün siyasi partilerin ve parlamenter demokrasinin sorunudur. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararı da sadece HDP’nin kapatılıp kapatılmaması değil, ülkede yapılacak en adaletsiz, en anti demokrat seçimin önünü açıp açmama kararı olacaktır.
Öte yandan, yasa teklifinde pek tartışılmayan bence en önemli değişiklik ise 11. Maddeyle yapılıyor. Gerekçesinde ise sadece “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle uyum düzenlemesi!” yazıyor. Oysa, o zaman “Başbakan” sözcüğü yerine, yürütmenin başı olarak “Cumhurbaşkanının” yazılması gerekirken, sadece “Bakanlara Kısıtlamalar” getirilmesi, daha önce pratikte zaten uygulanmayan, seçimlerde devlet olanaklarının iktidar partisince sınırsız kullanımı artık yasallaşıyor!
Bu teklif hayata geçtiğinde Cumhurbaşkanı (CB) ve AKP Genel Başkanı, seçim kampanyasında, devletin bütün olanaklarını istediği gibi, hem de artık yasal bir engel olmadan kullanma hakkını elde ediyor. Yani seçim döneminde Atatürk Havalimanı, VIP uçaklarıyla birlikte 16’yı bulan filosuyla “AKP Seçim Üssü” olacaktır. Maliyenin de CB’nın emriyle AKP kampanyası için keyfi olarak kullanılacağına emin olabiliriz.
AKP, çöküşünün farkında ve dikta rejimini tahkim etmeye çalışıyor. Millet ittifakını oluşturan partiler ise 2015 yılından bu yana bu iktidarın uyguladığı hukuksuzlukları, seçim hilelerini, halkın iradesini yok sayan kayyumları unutmuşa benziyor ve nasıl olsa seçimden kaçamayıp sandığa gidecekler ve biz de iktidara geleceğiz rüyasındadır. Bu rehavet onları önlerine atılan yeni seçim yasasını didikleyerek sonuçlar çıkarmaya ve sandığı beklemek dışında hiçbir şey yapmamaya sevk ediyor. Umut ise, boyun eğmeyen hekimlerde, direnen işçi ve emekçilerde, bugün Newroz meydanlarını dolduran kitlelerdedir…