Neo-Osmanlıcılığın karşısına Hakikat ile çıkmak!

Neo-Osmanlıcılığın karşısına Hakikat ile çıkmak!

Ahmet Ayva

Karşıtı da dahil olmak üzere, Şeyh Bedreddin üzerine coğrafyamızda büyük emeklerle hazırlanmış, hakkı onu anlayanlar dışında tamamen teslim edilmese de, epeyce bir yazılı kaynak bulunuyor. Bunların kronolojik anlatımlı olan bir çok eseri Osmanlı yanlısı tarihçiler tarafından çarpıtılmış, bir çoğu kulaktan kulağa, kimisi mevcut yazılı hali ile yeni kuşaklara aktarılmış halde günümüze ulaşarak döneme dair fikir oluşturmamızı, yorum yapmamızı, tartışmalar yürütmemizi sağlamıştır. Bedreddin’in hakikat yolculuğuna kendi döneminde tuttuğu ışıkla, tarihin arka planına elimizde mevcut olan kaynaklar aracılığıyla eşlik ettik.

Hakikat kelimesi Arapça kökenli olup, Hak/Tanrı anlamına geldiği, hakikatin ise doğru/gerçek anlamı taşıdığı konusunda neredeyse herkes hemfikirdir. 1400’lerde başlayan bu yolculukla günümüz arasında sağlam bir diyalektik bağ bulunmaktadır. Bedreddin, Serez Çarşısı’nda asıldığı günden bu yana hala tartışmaların, öğretilerin, politikanın, ideolojinin ve sanatın gündemi olmayı sürdürüyor. Bugün ise Bedreddin başka bir haliyle karşımıza çıktı. Yazınsal ve sanatsal üretimlerden tiyatro ve türkü/deyiş ardından sinemada bir hakikat çağrısı ile kendini tekrar gösterdi Bedreddin.

8 Ekim’de vizyona giren Hakikat filmi, devletin tüm ideolojik aygıtlarını devreye koyarak Neo-Osmanlıcığın kurumsallaştırılmaya çalıştığı bir dönemde ortaya çıkmış olması kanımca büyük bir önem taşıyor. Filmin sanatsal ve teknik boyutuna dair eleştiriler elbet yapılabilir, yeni üretimlerin daha nitelikli çıkması için yapılmalıdır da. Fakat bu işin uzmanı sanat emekçilerinin işidir. Sanat/politika ilişkisi bağlamında filmi ele almakta fayda görüyorum. Hakikat filminin önemi, rejimin medya ve sinemaya vermiş olduğu destekle, kuşattığı sektörün yüzde 90’nı elinde bulundurarak Neo-Osmanlıcılığı, büyük prodüksiyonlara sağladığı olanaklarla yaygınlaştırmaya çalışmasında kendini göstermektedir.

Özellikle son yıllarda devlet televizyonu TRT ve özel yandaş medya kanallarında ortaya çıkan vasat yapımların olduğu bir zamanda Hakikat filmi, Kuruluş Osmanlı’dan, Payitaht Abdülhamid’e, Diriliş Ertuğrul’dan diğer Türk/İslam sentezini hakim kılmaya çalışan ideolojik rejim yanlısı dizi/filmlere sağlanan olanaklarla tarihi çarpıtma anlayışına karşı duruyor. Tarihin akışını egemenler, kendi gözünden kitlelere yayma, gösterme alışkanlığında mahirdir. Mevcut siyasal rejim ve öncellerinin de bu tarih anlatımı onların geleneksel alışkanlıklarından birini oluşturuyor.

Hakikat, kendini yeniden restore etme ve yayılmacı politikaları meşrulaştırma hattını örmeye devam eden Neo-Osmanlıcı siyasi rejime karşı, sanat cephesinde, konusu Bedreddin olunca, hiç tartışmaya gerek kılmadan bir direniş niteliği taşıyor. Saray kelimesinin çok kullanıldığı, her şeyin merkezi haline geldiği, tek belirleyenin olduğu bu süreçte, Hakikat; bir filmden ziyade, toplumun ezilen, yok sayılan, açlıkla ve yoksullukla terbiye edilmeye çalışılan en geniş katmanına büyük bir çağrıyı barındırıyor. Osmanlı ailesinin boyunduruğu altında inleyen yoksul köylülerin, yayılmacı politikalarla kılıçtan geçirdiği ulusların, onların üzerine kurulan saltanatın karşısına çıkan bir geleneğin gelecekle bağını kuruyor. Bugünün Neo-Osmanlıcı saltanat sevdalılarına karşı, eşitlik ve adalet arayışının değişmez olduğunu, saraylar arasında tek farkın dahi olmadığını, insanın saraylara kulluğunun günümüzde sürdüğünün resmini çok iyi bir şekilde çiziyor.

Bütün olanaksızlıkların, yetmezliklerin, diğer yapımlarla arasındaki eşitsizliklerin yapımda kendini göstermesine rağmen, imece usulü ile ortaya çıkmış olması, kolektif üretimle çarpılmış tarih anlatımına karşı durmanın zor olmadığını, olanaksızlıklara boyun eğmek yerine, olanak yaratmanın kolektif akılla olacağını, bugünün popüler kültür anlayışına aykırı bir yerde durarak ayırt edici bir yere konumlandırarak yapılmaz olanı yapılabilir olduğunu bizlere göstermiş bulunuyor.