Önce yüzleşme ve hesaplaşma sonra helalleşme

Önce yüzleşme ve hesaplaşma sonra helalleşme

İbrahim Aslan

Haydi gelin helalleşelim, helalleşmek iyidir. Eğer kötü değilseniz, iyi olan herkes gibi geçmişin hesabını vererek helalleşmeden kaçmazsınız. Mesele bu kadar açık iken, bu işin amaları ise çok fazla. Helalleşmeden önce yapılması gereken çok şey var.

Kişiler arası ilişkilerde dahi helalleşme istenirken, geçmişte yaşananlara bakılır. Helalleşme aşamasına gelmek için iki kişinin birbirine karşı yaptığı hataları/kötülükleri görmelidir. Kötülük ve hataların özrünün dilenmesi, mağdur edilenin mağduriyetinin giderilmesi ve bir daha bunların yapılmaması noktasında karar kılmalarıyla helalleşme gerçekleşebilir.

Hepimizin tanık olduğu bir ritüeldir, yaşamını yitirenin cenaze töreninde imamın veya hocanın cenazeye katılanlardan yaşamını yitiren için helallik istemesi. Ölen kişinin maddi dünya ile bağı kesildiği ve bir de gelenek haline geldiği için törene katılan herkes, hakkını helal eder genellikle yaşamını yitirene. Hakkını helal etmeyecek olanlar ise, ölenin cenaze
törenine katılmazlar.

Helalleşme meselesi, son bir haftadır CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamayla hepimizin gündeminde. Başta AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar sahipleri ve sözcüleri dışında Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasından rahatsız olan kimse olmadı. Herkes, özellikle yaşadığımız coğrafyadaki acılardan dolayı bir helalleşmenin olması gerektiğini düşünüyor.

Kılıçdaroğlu, “Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte yarattığı derin yaralar vardır. Uzun süredir önce bu yaraları yaratan o sistemi değiştirmekle uğraştım. Şimdi ise dışarıya dönme zamanı. Ben bu yaraların kapanması için helallik isteme, helalleşme yolculuğuna çıkıyorum” diyor açıklamasında.

Kılıçdaroğlu’nun sıraladığı ‘helalleşme’ listesinde; 28 Şubat, ikna odalarına sokulan başı kapalı kadınlar, Roboskî, Sivas, Maraş, Diyarbakır hapishanesi mahkumları, mahalleleri gasp edilip sürülen Romanlar, Varlık vergileri altında inim inim inletilen azınlıklar, 6-7 Eylül’ün mağdurları, mahkemelerle süründürülen askerler ve aileleri, Londra’ya göç etmiş en parlak beyinlerin, Ali İsmail Korkmaz’ın ailesi, Soma, 12 Eylül mağdurları, 9 yaşındaki Oğuz Arda Sel’in annesi Mısra Öz, Ahmet Kaya var.

Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı bu listeye eklenecek çok daha başlık var. Sadece geçtiğimiz yüzyılı ele alırsak Ermeni soykırımı, Koçgiri, Ağrı, Zilan, Dersim katliamları, resmi rakamlara göre 90’lı yıllardaki 17 bin faili belli (devlet) cinayet, yakılan yıkılan binlerce Kürt/Alevi köyü, sürgüne gönderilen milyonlarca Kürt, mezarlarından çıkarılıp kaldırım altlarına gömülen cenazeler, zırhlı araçlarla sürüklenen bedenler, çocuklarının gözleri önünde bedeni çürütülen Taybet Ana, buzdolabındaki Cemile Çağırga’nın bedeni, 12 yaşında 13 kurşunla katledilen Uğur Kaymaz, Enes Ata, Ceylan Önkol, Berkin Elvan…

Yüzlercesini daha sayabilirim. Bu topraklarda açılan derin yaraların tamamın sorumlusu devlet ve devleti yönetenlerdir. Kılıçdaroğlu, ana muhalefet partisinin genel başkanı olarak devlet adına ‘helalleşme yolculuğu’na çıkarken, özellikle Dersim katliamının aynı zamanda mağduru olarak da devletten hesap sormayı unutmamalıdır!

Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin özellikle Cumhuriyet’in kuruluş dönemiyle, tekçi Kemalist zihniyetle, bu topraklardaki tüm farklılıkları yok sayan ve özü itibariyle bugüne kadar yaşanan acıların kılavuz belgesi olan 1924 Anayasası ile hesaplaşması gerekiyor. Eğer CHP ve Kılıçdaroğlu, geçmiş ile helalleşecekleri ve ülkeyi yönetecekleri iddiasında iseler, kendilerini çok zorlu bir sınav bekliyor. Bu sınavın gereklerini yerine getirmeyeceklerse, devletin kurucu ideolojisiyle hesaplaşmayacaklarsa da yarın bugünün muktedirlerinden daha geri bir noktada tekçilik zihniyetini bu ülkedeki tüm farklılıklara dayatmayı görev belleyeceklerdir. Gelecek yıllarda ise, yüzleşilmesi, hesaplaşılması ve helalleşilmesi gerekenlere yeni başlıklar ekleyeceklerdir.

Bu topraklarda eğer gerçek bir helalleşme sağlanacaksa öncelikle failleri bugün yaşamayan katliamlardan dolayı devlet adına özür dilenmeli, dünya örneklerinde olduğu gibi yüzleşme sağlanmalı ve katledilenlerin yakınlarına hesap verilmelidir. Yakın dönemde yaşanan failleri yaşayan tüm katliam, saldırılar, yakma ve yıkmaların sorumlarından hesap sorulmalı, yargılanmalı ve cezalarını çekmelidirler. Bu coğrafyaya tekçiliği dayatan Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere tüm ötekileri yok sayan 1924 Anayasası’ndan bugüne gelen kurucu zihniyet ile hesaplaşma sağlanmalı ve tüm halklar ve inançlar için tam hak eşitliği sağlanmalıdır.

Geçmişle yüzleşilip, hesap vermesi gerekenler hesap verirse helalleşme sağlanır. Eğer devlet adına konuşanlar, bunu gerçekleştirmezlerse gerisi laf-ı güzaftır. AKP’nin Kürt açılımı, Alevi açılımı, Roman açılımının geldiği noktadan öte bir noktayı ifade etmez.

Helalleşmek iyidir ama önce yüzleşme ve hesaplaşma olmalı. Sonra eşitlik ve adalet sağlanmalı. Bu olacak mı? Bir gün mutlaka olacak ve belki bu yüzyılın ilk yarısında. Ancak o yüzleşmeyi, hesaplaşmayı ve helalleşmeyi devlet partilerinin değil devletin kurucu zihniyetin dışında gelen sol- sosyalist ve demokrasi güçlerinin öncülüğünde bu ülke halkları gerçekleştirecektir.