Onur Hamzaoğlu
Bir görüşün “sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek” olarak kabul edilmesi ya da bir savın “sınanmadan doğruluğunun kabul edilmesi, benimsenmesi” halinde bu görüş ve/veya sav dogmaya dönüşmüş oluyor. Türkiye’de hükümet, uzun bir süredir ekonomiden eğitime, salgınla mücadeleye kadar pek çok alanı doğmalara dayalı olarak yürüttüğünü ilan etmekten bile çekinmez oldu. AKP genel başkanının, cumhurbaşkanlığı sıfatı ile yaptığı konuşmasında ısrarla “nas”dan bahsetmesi ile durum daha da bir görünür hale geldi. Muhalefet ise hala “laik bir devlet dogmalarla yönetilemez” diyemedi. Ya duymadılar ya önemsemediler ya da seçim kaygısıyla suskun kaldılar. Dileriz sonuncusu değildir.
Oysa bilim ve bilimsel yöntemle üretilen bilginin vazgeçilemez en önemli aşamasından birisi sınamadır ve ortaya çıkan bilgi “mutlak doğru” olarak kabul edilemez. Daha üretilmeden değişebileceği, yanlışlanabileceği kabul edilir. Özetle, bilimsel bilgi her zaman için sorgulanır ve tartışılır.
COVID-19 hastalık olarak tanımlanalı iki yılı geçti. Etkeni olan SARS-CoV-2’nin genetik özellikleri de yine iki yıl önce ortaya konmuştu. O tarihten itibaren de kamusal olarak sağlanan çok büyük mali ve teknolojik desteklerle aşı çalışmaları şirketler tarafından başlatılmış ve araştırmalar Faz-3 aşamasındayken, yine bir yıldan daha uzun bir süre önce, “acil kullanım izni” ile merkez kapitalist ülkelerde uygulanmaya başlanmıştı.
Yoğun talep, sınırlı arz nedeniyle, maliyetinden çok yüksek fiyatlarla pazara çıkan aşılar zengin ülkeler tarafından satın alınabildi. Toplumsal bağışıklığın sağlanabilmesi ve salgının kontrol altına alınabilmesi için dünya nüfusunun %75-80’inin aşılanması gerekirken, henüz %51’i aşılı. Zengin ülkelerle yoksul ülkeler arasındaki fark sekiz kattan daha fazla. Oysa, bilimsel bilgi ve deneyimlerimiz ışığında salgının her yerde bitmeden hiçbir yerde bitmeyeceği biliniyor.
COVID-19’un, “Mahşerin Beşinci Atlısı” olarak yoluna dolu dizgin devam etmesinin bir nedeni aşıya ulaşmadaki toplumsal eşitsizliklerken, diğer önemli bir nedeninin de toplumsal önlemlerin alınmamasındaki ısrar olduğu bütün çıplaklığıyla görünür oldu. Etkenin neredeyse bütün özellikleri ve bulaşmaması için alınması gereken önlemlerin neler olduğu biliniyor olmasına karşın, patronlara ve hükümetlere getireceği maliyet bahanesiyle yaşama geçirilmiyor. Kişiler arasında fizik mesafeyi sağlayabilmek ve havalandırmanın sağlanabilmesi için toplu taşım araçlarının, fabrikaların, madenlerin, okulların, hastanelerin, sosyal yaşam alanlarının ve çalışma saatleri gibi çalışma koşullarının pandemi öncesine göre mutlaka değiştirilmesi gerektiği biliniyor; ancak, gereği yapılmıyor. Böyle olunca, etken, bu güne kadar bilinen/açıklanan 5 varyant
geliştirdi. Hastalığı önceden geçirmiş olmanın ve var olan aşının yeterince etkileyemediği özellikler kazanıp daha da yaygınlaşmaya devam ediyor.
Hem toplumsal önlemlerin alınmaması hem de aşıya ulaşamama nedeniyle hastalığa yakalananların, ölenlerin çok büyük bölümü ezilenler, yoksullar, işçiler, göçmenler gibi yaşayabilmek için emeğini satmak zorunda olanlardır. Kapitalizmin sahipleri ve iş birlikçilerinin söz konusu tutumları, COVID-19’a maalesef “sınıfın hastalığı” olma özelliği kazandırdı.
Resmi açıklamalara göre, dünya genelinde Ocak 2021 tarihinde toplam hasta sayısı 92 milyon kişiyken, Ocak 2022’de 3,5 kat artarak 320 milyon kişiye, COVID-19 nedeniyle ölümler de 2 milyon kişiyken 2,8 kat artarak 5.5 milyon kişiye ulaştı. Öyle ki 12 Ocak 2022’de tanı konan yeni hasta sayısı tek bir günde 3 milyon 285 bin 987 kişiye ulaştı.
Aynı tarihlerde Türkiye’de hasta sayısı 2,4 milyon kişiden 10,2 milyon kişiye, ölümler de 23 binden 84 bine ulaştı. Bir yıl içinde hasta sayısı 4.2 kat, ölüm sayısı 3,7 kat arttı. Açıklanan günlük yeni hasta sayısı Türkiye’de de ilk defa 77 bin 722 kişiyi geçti. Bir yandan aşının özel mülkiyetinin kalkması, öte yandan toplumsal önlemlerin alınmaması durumunda insandan insana bulaşma özelliği olmayan bir varyant oluşana kadar salgın devam edebilecek görünüyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından düzenli aralıklarla yayımlanan bildirimin sonuncusunda 137’si klinik aşamada olmak üzere, 331 aşı çalışması devam ediyor. Bunlardan 10 tanesi Faz-4, 29 tanesi de Faz-3 aşamasında. Söz konusu bildirim sayfası üzerinden her bir aşı çalışmasıyla ilgili protokol ve yayınlara ABD Ulusal Kütüphanesi ve Ulusal Sağlık Enstitüsü üzerinden elektronik ortamda ulaşabilmek mümkün oluyor. Bilindiği gibi Faz-1 ve Faz-2 aşamasında aşı adayı, güvenlik ve immünojeniklik (hedeflenen bağışıklık maddesini oluşturma, bağışıklık mekanizmasını harekete geçirme) yönünden az sayıdaki gönüllü insan üzerinde denenir. Bu iki aşamadan başarıyla geçtikten sonra, söz konusu iki özelliğe ek olarak, etkililiğinin de araştırıldığı Faz-3 çalışmalarına geçilir. Faz-3 çalışmaları, hastalığın özellikleri de dikkate alınarak genellikle çeşitli yaş gruplarında, cinsiyette ve eşlik eden kronik hastalık vb. toplumu olabildiğince temsil eden çoğunlukla 40 bin-60 bin gönüllü üzerinde yürütülür. Bu aşama da tamamlandıktan sonra aşının yaygın kullanımına geçilir. Bu dönemde de yukarıda paylaşılan üç özellik yönü ile yan etkiler, komplikasyonlar vb. açılardan izlem birkaç yıl daha devam eder. Bu aşama Faz-4 olarak adlandırılmaktadır.
DSÖ’nün söz konusu bildiriminde TURKOVAC ile ilgili bilgilere de ulaşabilmek mümkün. Buna göre, Faz-3 çalışmasının 21 Haziran 2021 tarihinde başlamasının, ara sonuçlarının 21 Ocak 2022 tarihinde değerlendirilmesinin ve 31 Mart 2023’de de bu aşamanın tamamlanmasının planlandığı ve çalışmanın 40 bin 800 gönüllünün katılımıyla gerçekleştirilmesinin planlandığı yer alıyor. Ancak, daha sonra 14 Ekim 2021’de yapılan bir güncelleme ile katılımcı sayısının 7bin 400 kişiye indirildiği, başlangıç tarihinin 8 Ekim 2021, ara değerlendirmenin 29 Eylül 2022 ve tamamlanma tarihinin de 1 Nisan
2023 olarak değiştirilmiş olduğunu görüyoruz. Bunlar yaşanırken, 12 Ocak 2022 tarihinde, birisi çalışmanın yürütüldüğü 8 merkezden birinde görevli olan aynı üniversiteden iki akademisyen tarafından yapılan basın açıklamasında, TURKOVAC için 22 Aralık 2021 tarihinde “acil kullanım onayı” verildiği, kendi sundukları bilgilerin 27 Aralık 2021 tarihinde gerçekleştirilen analiz sonuçları olduğunu öğreniyoruz. Faz-3 çalışmasında TURKOVAC adlı aşının ülkemizde Sinovac ticari adıyla bilinen Coronavac aşısıyla karşılaştırıldığını ve her iki grup için toplam 1286 kişiye 1 doz aşı uygulandığı, sonuçların da 1 doz aşı olan 1182 kişi üzerinden değerlendirildiğini öğreniyoruz.
Hem açıklananlar hem de açıklama metni üzerinden soruyor, sorguluyor ve tartışmak istiyoruz: Öncelikle, 22 Aralık 2021 tarihinde açıklanan “acil kullanım izni” hangi analiz sonuçlarına dayanıyor? Bilim, bilim insanı ve iktidar ilişkisinin tam da göbeğinde yer alan bu sorunun ardından devam edelim. Coronavac aşısının orta ve uzun vadeli etkililiğinin düşük olduğu, özellikle varyantlara karşı etkililiğinin oldukça sınırlı olduğu uluslararası çalışmalarda da ortaya konmuş olmasına rağmen, neden karşılaştırma grubu olarak bu aşı tercih edildi? Ya da orta ve uzun vadeli etkililiği daha yüksek başka bir aşı, üçüncü bir grup olarak neden tercih edilmedi? Çalışmanın planlama aşamasında belirlenen katılımcı sayısı, niçin önce 1/5,5 sonra da 1/32 oranında azaltıldı? Çalışmanın örnek büyüklüğü üzerinde yapılan çok önemli boyuttaki bu değişikliklerden sonra örnek seçimine/katılımcıları belirlemeye yönelik değişiklikler yapıldı mı? Sorunun yanıtı evet ise ne (ler) yapıldı? Yapılmadıysa neden yapılmadı? Türkiye nüfusunun %50.1’i erkeklerden, %49,9’u kadınlardan oluşuyorken, neden çalışma grubunuzun %73’ü erkeklerden, %27’si kadınlardan oluşturuldu? Benzer bir durum katılımcıların yaş gruplarına göre dağılımında da söz konusu. Neden toplumunkinden çok farklı bir yaş dağılımı tercih edildi?
Maalesef, çalışmanın planı üzerindeki değişiklikler de sorularımız da bitmiyor. Sunum materyalindeki sayılardan da hesaplanabildiği kadarıyla, çalışmaya katılan 104 kişinin verileri değerlendirilmeye alınmamış. Neden? Verileri analizin dışında tutulanlar kimler? Aşıya rağmen COVID-19’a yakalandılar mı? Bu kişilerde yan etki ve/veya komplikasyon görüldü mü? Son olarak; analizlere 1182 katılımcının verisi dahil edilmesine karşın, “eşlik eden kronik hastalıklar”la ilgili bilgi neden 1270 katılımcı üzerinden veriliyor?
TURKOVAC aşı çalışmasının yöntemi ile ilgili bu sorulara yanıt almadan analizlere ve paylaşılan “sonuç” için herhangi bir değerlendirme yapmak bilim dışı bir tutum olacağından yanıtları bekleyeceğiz. Bununla birlikte, her türlü iktidardan bağımsız olmanın, bilimsel bilgi üretebilmenin ön koşulu olduğunu bir defa daha vurgulayalım.