Akbelen Ormanı’nın Limak Şirketine ait Yeniköy Kemerköy (YKK) elektrik santraline kömür sağlanması için yok edilmesine karşı mücadele eden köylüler ve gönüllülerin nöbeti bugün 408’inci gününde. Muğla’nın madenci şirketlerce talanı Akbelen’le sınırlı değil elbet. Bu cennet bölgenin arazilerinin %59’unun maden ve taş ocaklarına tahsis edilmiş olması gerçeği bütün çıplaklığıyla anlatmaya yeterlidir. Yatağan, Ören ile birlikte kömürle çalışan 3 santral bu bölgede.
Limak başta olmak üzere gözü dönmüş şirketler önce kapattıkları arazinin üzerindeki zeytin, çam ne varsa kazıyıp sonra da dev kepçelerle cehennem çukurları açıyorlar. Buralardaki köyler tarihe karışıyor. Arazileri karşılığında ödenen paralar ise yeni bir yerde yaşam kurmaya yetmiyor. On dönüm arazinin karşılığındaki para, 1 dönüm bile yer satın alamıyor. Arazilerini satmayıp direnen köylülerin yaşamı ise kanser ve kronik bronşit hastalıkları yayan toz ve kül bulutları ve evlerinin duvarlarını çatlatacak şiddetteki dinamit patlamaları arasında zehir oluyor.
Muğla’da diğer illere oranla halkın mücadeleye katılımı yüksek. Başta Deştin-Bayır köylerini tehdit eden ve CHP’li Menteşe Belediyesinin verdiği ruhsatla 8 bin dönümlük arazide faaliyet yürüten çok uluslu kartel TİTAN’nın yerli ortaklarının çimento fabrikasına karşı tutulan olmak üzere nöbetler sürüyor. Avdan köyleri sırada. Devletin kolluk görevlileri ise yasalara aykırı zeytin ve orman katliamına karşı kılını kıpırdatmazken mücadele eden köylülere saldırıyor. En son örneğini yargının yürütmeyi durdurma kararına rağmen milli park alanı Kızılbük koyunda inşaata devam eden SİNPAŞ’ı durdurmak yerine nöbet başlatan Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi üyelerini gözaltına almalarında gördük.
Devlet bütün organlarıyla sermayenin hizmetinde yerel yaşamı yok ediyor. Yargısı, belediyeleri, polisi, jandarması yetmedi şimdi de emrindeki sarı sendikaları devreye koydular. Türk-İş’e bağlı Tes-İş ve Maden-İş, Akbelen’deki bilirkişi keşfi sırasında patronlarının yanında saf tutarak yaşamları için mücadele eden köylüleri hedef aldılar!
Akbelen için köylülerin açtığı davanın oldukça uzun bir hikayesi var. Dileyenler Avukat Arif Ali Cangı ve Deniz Gümüşel’in sunumlarını, köylülerin anlatılarını izleyebilir. Mahkemenin 3. kez bilirkişi raporu istemesi bile tek başına nasıl bir yargı sürecinin işlediğini anlatmaya yetiyor. Bilirkişi keşfi sırasında bu iki “sendikanın” Yatağan Şubelerinin işçileri alet eden şovları patronların işçi ve köylüyü karşı karşıya getirme oyunlarının tipik bir örneğiydi. Yaşamlarına sahip çıkmaya çalışan köylüleri kastederek söyledikleri “Ekmeğimize uzanan eller kırılsın” ve “Kömür Türkiye’yi ihya edecek bir servettir!” yazılı pankartlar, Cengiz Holding sahibinin millete ettiği küfür kadar çirkinlik ve Zonguldak’ta, Soma’da can veren sınıf kardeşlerine saygısızlık doluydu. İhya olanın kim olduğunu anlamaları için patronlarının ücretlere yaptığı zammın, elektriğe yaptıklarının yanında ne kadar cüce kaldığına bakmaları yetecekti kuşkusuz. Alana zoraki getirilen bölge halkının çocukları işçiler, sloganlara pek katılmasalar da çığırtkanlarının “yuh” sesleri, “Akbelen Yuvamız” diyerek zeytinlere ve çam ağaçlarına sarılan köylülerin gözlerini yaşartmaya yetti!
Her şeye rağmen, köylüler bu oyunu bozarak gerçekleri bilirkişilerin gözlerine batıra batıra anlatmayı başardılar. Keşif sırasında heyetin, kavurucu sıcakta, Limak’ın kısa süre önce yerinden sökmeye çalıştığı zeytin ağaçlarının gölgesine sığınmak zorunda kalması ise doğanın öğretici bir cilvesiydi. Görünen (daha doğrusu evler yıkıldığı için görünemeyen) Işıkdere köyü kılavuz istemiyordu…
Bugüne kadar katıldığım en coşkulu eylem, Bergama Köylülerinin de desteğe geldiği THY’nin özelleştirilmesine karşı 2001 yılında yaptığımız eylemdi. İşçilerle köylülerin kucaklaşıp topraklarına ve işlerine dayanışmayla sahip çıkmaları muhteşemdi. Şimdinin ihtiyacı da budur. Sendikacılığı meslek edinenler varlıklarını sermayeye borçlu hissedebilirler ama işçilerin patronlara zincirlerinden başka borçları yok. Ve şimdi, o zincirleri sahte sendikacılara ve çeteleşmiş patronlarına fırlatmazlarsa çok yakın zamanda satın alacak ekmek de katık yapacak zeytin de bulamayacaklar.
İkizköy’den İkizdere’ye; Akbelen’den Şırnak ormanlarına kadar ülkeyi talan eden zalimlere karşı, işçilerin köylülerin ve yaşam savunucularının birbirlerinden başka sarılacak dalları yok. Brezilya’dan yola çıkıp Aliağa’ya yönelen asbest yüklü gemiyi durduran da bu farklı görüşlerden insanların birlikte karşı koyuşu oldu. Dünyayı yerinden oynatacak bu kucaklaşmayı her alanda sağlamak boynumuzun borcudur.