Bölgemizdeki gelişmeler hız kesmiyor. Maalesef şer odaklarının bir alandaki savaşının dumanı sönmeden başka bir alanı savaş meydanı haline getirme planları yapılıyor. Küresel ve bölgesel güçler birbirinin bileğini bükmek için gözünü kırkmadan halkları kırıma uğratan yeni savaşların peşinde. Her birinin ajandasında adeta kan damlıyor. Başlattıkları savaşları kendi lehlerine bitirmenin çaresi olarak başka alanlarda savaşa girmek ve halkları ateşe vermekte arıyorlar.
Ukrayna’da birbirinin bileğini bükmeye çalışan Rusya ile Batı Bloğu avantaj elde etmek için cepheyi genişletme arayışında. Bu amaçla Putin Tarhan yolcusu Biden ise Ortadoğu. Putin’in İran ziyareti herkes için sürpriz oldu. Daha önce planlanmış bir ziyaret değil. Anlaşılıyor ki hegemon güçlerin perde arkasında birbirine yönelik hamlelerin gerektirdiği acil bir toplantı. Biden’ın Ortadoğu ziyaretiyle de yakından ilgili olduğundan şüphe yok. Putin, Türk Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ile İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi arasında 19 Temmuz’da planlanan ziyarete katılacak. Putin’in katılımı İbrahimi-Erdoğan zirvesini oldukça önemli hale getirdi.
Rusya’nın Ukrayna işgaliyle başlayan çıkmazı giderek derinleşiyor. Batı Bloğu’nun kısa sürede bir uzlaşmaya yanaşma niyeti yok. Ukrayna’ya ekonomik, askeri, siyasi ve diplomatik destek düzenli hale getirilerek uzun vadeli savaş verme kabiliyeti geliştirilmeye çalışılıyor. Son NATO zirvesiyle birlik yeni strateji belirledi ve ana odağına da Rusya’yı koydu. Madrid zirvesiyle Ukrayna savaşı artık resmi olarak da NATO ve Rusya savaşı haline geldi. Savaş süresi uzadıkça farklı paramiliter güçler savaşa dahil edilerek, Rusya’nın uzun vadede enerjisini emen kronik bir savaş ve istikrarsızlık alanın oluşturulması hedefleniyor. Rusya coğrafi olarak Ukrayna’nın önemli bir kesiminde karasal hakimiyeti sağlasa da karşı karşıya kaldığı güç ve bu gücün dayattığı ekonomik külfet giderek katlanılmaz hale geliyor.
Savaşın uzaması Rusya’nın planlarına uymuyor. Denklemi değiştirecek yeni hamlelere ihtiyacı var. Bunu Ukrayna’daki savaşta yapması artık pek mümkün görünmüyor. Tekrar Kiev’i alma çabasına girmesi her şeyi daha içinde çıkılmaz hale getirir. Ayrıca bir trajediye dönüşmesi yüksel ihtimal. Denklem değiştirici hamle ancak başka güçlerin de bu savaşa taraf haline getirilmesiyle mümkün. Putin’in apar topar Tahran ziyaretinde bu zorlanmanın etkisi büyük. Çin önemli bir destek verse de askeri olarak bu savaşa dahil olmayacağını belli etti. Geriye yerel güçlerle yeni angajmanların geliştirilmesi kaldı. Ambargoyu delmenin ve denklemi değiştirmenin yolu İran ve Türkiye’den geçiyor. Tahran’ın zaten bu konuda bir çekincesi yok. Rusya ile birçok konuda işbirliği yapıyor. Rusya’nın kaygılı olduğu Türkiye’nin tavrı ve politikaları.
Öte yandan ABD Başkanı Biden Ortadoğu’ya ilk resmi ziyaretine çıktı. İlk adres İsrail ve Filistin. Ardından Suudi Arabistan’a geçecek. Ana gündemin İran olduğu sır değil. Biden iktidara geldiğinde Nükleer Anlaşma’ya dönüş arzusunu ifade etmişti. Ancak İsrail’in itiraz ve baskısıyla artık bu dosyayla çok ilgilenmediği anlaşılalı epey oldu. Biden, daha önce İsrail ve Arap ülkeleri arasında başlatılan yakınlaşma programını hızlandırmaya çalışacak. Bu kapsamda Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbasi de ziyaret edecek. Başka bir ifadeyle Biden uzun süredir ayak sürdüğü İsrail’in İran karşıtı projesinin hayat bulması için çaba harcayacak.
Elbette bu denklemin önemli bir ayağı da Türkiye’nin oyuna dahil edilmesi. İsrail ile Türkiye arasında son bir yıldır gelişen karşılıklı ziyaretler ve diplomatik çabalar gözden kaçmıyor. Son olarak geçen hafta İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Erdoğan ile telefonda görüştü. Aynı ilişkilenmeler körfez ülkeleri ile Erdoğan Türkiyesi arasında da hız kazandı. Bu gelişmelerin tamamı İsrail ve İngiltere’nin Rusya ve İran karşıtı politikaları kapsamında gelişiyor. İsrail, bu politikasını bir yanında körfez ülkeleri öte yanında Türkiye ile gerçekleştirmek istiyor. Batı Bloğu da bu plana destek veriyor. Plana göre Suriye bir hilal şeklinde ablukaya alınacak. Kuzey’de Türkiye ile 30-40 kilometre derinliğinde bir koridor, doğudan KDP ve güneyden ise
Ürdün ile birlikte aynı genişlikte bir kemerin oluşturulması.
İsrail ile Türkiye arasında bu kapsamda temaslar olurken ABD Senatosu’nun kıdemli senatörü Lindsey Graham bir yandan İngiliz bir heyet öte yandan Rojava’yı ziyaret etti. Graham, Rojava’ya geçmeden Türkiye’de iktidar sözcüleriyle bir araya geldi ve Amerika basınına gezisine dair demeçler verdi. Graham, Türkiye’nin “güvenlik kaygılarına” işaret ederek adeta Erdoğan’ın istediğine benzer bir koridordan bahsetti. Graham’ın İsrail tezlerinin savunucusu olduğunu hatırlamakta fayda var. Böylece pazılın parçaları daha rahat yerine oturur. Graham’ın ziyaretini ABD yönetimin ne kadar bilgisi ve onayı dahilinde olduğunu bilmiyoruz. Bundan ziyade İsrail adına bir ziyaret olarak görmek daha isabetli olacaktır. Ziyaretleri, basına yansıyan söylemleri ve bölgede bulunan kaynaklardan alınan bilgilere bakıldığında İsrail’in Türkiye ile İran karşıtı stratejisine oldukça uygun.
Türkiye İsrail ilişkileri ve Graham’ın ziyareti, Biden’ın bölgeye ziyaretinin İran tarafından yakından takip edildiğine şüphe yok. Haziran ayında İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın Ankara’ya rötarlı bir ziyareti oldu. Ziyaretin ana gündemi Suriye ve Kürtler olduğundan Ankara’dan sonra Abdullahiyan Şam’a geçti. Şam ile Ankara arasında arabuluculuk için çaba harcadığını ve bu misyonu yerine getirmeye hazır olduğunu açıkladı. Erdoğan, Nisan ayında Kuzey ve Doğu Suriye’ye karşı yeni bir saldırı başlatma niyetini beyan etti ancak Rusya-İran ile ABD’den yeşil ışık alamadığı için sürümcemeye bırakmak zorunda kaldı. Ancak içerden ve dışarda sıfırı tüketen Erdoğan bu ajandasından vazgeçmiş değil. Ayakta kalmak için Kürtlere saldırarak bir başarı hikayesine her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
İran ve Rusya çıkmazda olan Erdoğan’ın bu zaafının farkında. İsrail ve İngiltere’nin Erdoğan’ı yakın markaja aldığı, Biden’ın Ortadoğu turuna çıktığı bir anda Tahra ziyaretiyle karşı hamleyi yaptı. Bu hem NATO’nun Madrid zirvesiye karış bir müspet hem de Biden’ın Ortadoğu ziyaretine karşı bir adım. NATO müttefikiyle aynı dönemde poz verecekler. Peki bunun için Erdoğan’ın ağzına Kürt savaşında bir parmak bal çalma ihtimalleri var mı? Ana pazarlığın bu olacağına kuşku yok. Çünkü Erdoğan’ın temel gündemi bu. Kürtleri Türkiye şantajıyla Şam’a mecbur etme stratejisi yürüten İran ve Rusya için de uygun bir gündem. İsrail ve ABD’nin stratejisine karşı Erdoğan’ı yanlarına almamak için Erdoğan’a saldırı ışığı yakmaları mümkün. Erdoğan, Tahran’dan Kürtlere karşı Rojava’ya karşı saldırı planıyla dönebilir.
Elbette karşılığında bir şeyler vermek zorunda. Rusya ile ekonomik ilişkileri geliştirmek, Batı bloğu ambargosunu delmeye devam etmek. Yeni ekonomik anlaşmalarla bu süreci az da olsa tahkim etmek. İran’a karşı İsrail’in planlarına dahil olmamak ve Şam ile Adana mutabakatına dönme imzasını atmak. Yani Kürtlerin statüsüz bırakılması üzerine kısa vadede Kürtlere saldırı, uzun vadede Şam ile Adana mutabakatına dönme. Batı bloğuna karşı İran ve Rusya ile temasta olmak. Böylesi bir anlaşma Batı bloğunun hoşuna gitmeyeceği kesin. Zaten Erdoğan’ın da tam olarak güvendiği husus bu rahatsızlık. Yani Türkiye’nin emlak ederini pazarlayarak bir şeyler koparmak. Ukrayna işgaliyle Erdoğan şimdilik iyi yere dükkan açtı. İki taraftan da müşterisi var. İkisini de idare etmeyi tercih ediyor. Ancak birbirinin rakibi olan iki müşterini aynı anda razı etmek pek olası değil. Bazen şans yaver gitse de her zaman mümkün değildir. Bir şeyler almak için bir şeyler de vermek gerekir. Bakalım Putin ve Reisi’nin koluna girerek Biden’a nazire yapma işinin sonu nereye varacak.