Ramazan Bayramı’ydı. Birkaç gün sonra 1994 yerel seçimleri için sandığa gidecektik. Babamın Balçova’daki evimizden çıkarken, artık pek ihtiyaç duymadığı tabancasını beline takması dikkatimizi çekmişti. “Hayırdır baba nereye?” diye sorunca “Camiye” diyerek alelacele çıkmıştı. Eyüp Sabri Camii eve 50 metre mesafedeydi. Hulusi Kentmen bıyıklarının altındaki o alıştığımız gülümseyişinin aksine kızgın bir ifade vardı, İzmir’in “Baba” lakaplı Pol-Der (Polis Derneği) kurucusu Emekli Başkomiser Murat Altan’ın yüzünde.
Israrımız üzerine namaz dönüşü anlatmıştı nedenini: Cami imamına, cemaatin duyacağı şekilde, “Ben yaşayacağım kadar yaşadım çok şükür, bir daha bu camide Atatürk hakkında böyle sözler söylersen, iki kaşın arası!” diyerek çıkmış teravih namazından ve sonraki namazlara belindeki emanetle gitmiş hep. Yönteminin etkili olduğunu, 13 yıl sonra aynı camide kılınan cenaze namazına katılan kalabalık cemaatten arkadaşlarından duyduk…
Ekranlarda geçmiş seçimlerden örnekler vererek sürdürülen tartışmalarda, sıklıkla 1994 yerel seçimlerinden söz ediliyor. İstanbul’un yüzde 25 oyla Refah Partisi’nden R.T. Erdoğan’ın, Ankara’nın yüzde 27 oyla İ. M. Gökçek’in eline geçtiği, İzmir’in bile Doğruyol Partisi’nden B. Özfatura’ya kaptırıldığı seçimlere ayrı ayrı adaylarla giren merkez partilerinin hataları vurgulanıp, Muharrem İnce’den “Bir bölen” olarak söz ediliyor.
Genel toplamda ilk üç sırayı sağ partilerin paylaştığı bu seçimlerde Refah Partisi, DYP (yüzde 21,4) ve ANAP’ın (yüzde 21,1) ardından üçüncü parti olmuştu. Merkez “sol” partiler, Karayalçın’ın Sosyal Demokrat Halkçı Partisi (SHP) yüzde 13,5 oyla dördüncü, Ecevit’in Demokratik Sol Partisi (DSP) yüzde 8,8 oyla beşinci sırada yer alırken Deniz Baykal’ın CHP’si yüzde 4,6 oyla Türkeş’in ardından ancak yedinci olabilmişti. Bu tartışmalarda “bir bölen” Muharrem İnce’ye dikkat çekilirken ıskalanan önemli bir konu var: Ramazan etkisi!
Türkiye’de son rakamlara göre 90 bin kadar cami var. İllere göre kaç kişiye bir cami düşüyor diye bakıldığında oy dağılımıyla ilginç paralellikler görmek mümkün. Örneğin 4.5 milyon nüfuslu İzmir’de 1920 cami varken, 818 bin nüfuslu Trabzon’da daha fazla, 2069 cami var. Trabzon’da 395 kişiye 1 cami düşerken İzmir’de bu rakam 2 bin 345’e çıkıyor!
1994’te, 13-16 Mart Ramazan Bayramı sonrası 27 Mart’ta seçimler yapılmıştı. Camiler hiç olmadığı kadar siyaset yapılan yerlere dönüşmüş, Erbakan’ın Refah Partisi imamlar tarafından parlatılmıştı. Sağ iktidarlar her zaman seçimleri olabildiğince Ramazan ayı sonrasına denk getirmeye özen gösterdiler. Refah Partisi kapatıldıktan sonra kurulan Fazilet Partisi’nin en yüksek oy aldığı seçimler Ramazan ayının hemen ardından yapılan seçimlerdi. AKP’nin tek başına iktidarını kaybettiği 7 Haziran seçimlerinde bunun tersi oldu. Ramazan ayı, bu seçimlerden sonraya ama 3 Kasım’dan önceye denk geldi…
Şimdi yine Ramazan bittikten kısa süre sonra sandığa gidiyoruz ve iktidarın, kendi seçim büroları dışında hem de günde beş kez gönüllü olarak camileri dolduran seçmenlere hitap edecek, devletten maaş alan 90 bin hatibi var. Ramazan’da bir de hoparlörlerle kurulan ses düzeniyle çok uzak evlere dahi ulaşacak şekilde yayın yapılıyor. Diyanetin imamlarının hemen hepsi çok az istisna dışında Erdoğan sözcüsü gibi, Diyanet’ten gönderilen konulara vurgular yapıyor. Eskiden ‘Devlete gelmesin’ denilen zeval, şimdilerde ‘Hükümete (Erdoğan’a) zeval gelmesin’e dönüşmüş durumda. Tarikatların ibadet yerleri, Kuran kursları ve deprem bölgesi dışında da yardımların dağıtıldığı Kızılay depolarına dönüşen mekanları da düşünüldüğünde bu çok büyük bir adaletsizliktir. Erdoğan giderse din elden gidecek pompası, seccade kumpasıyla hutbelerin ana konusu olmuştur. Muharrem İnce’nin de bir cami çıkışında bu konuda açıklama yapacağını tahmin etmek zor değil kuşkusuz!
Aleviler ve Kürtlerin ağırlıklı olarak muhalif olmayı sürdürmeleri sosyologlarca araştırılmalı elbet ama bunun, camilerdeki bu İslamcı bombardımandan uzak kalmayı başarmalarıyla ilgili olduğunu söylemek abartı olmaz. İktidarın, “haramdan maaş alan bu imamların ardında namaz kılınmaz” diyerek kendi Mele’lerinin ardında saf tutan Kürtlere ve cemevlerine düşmanlığının altında yatan da biraz budur.
Muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu’nun Taliban’dan kaçan Afganistanlılara, IŞİD’den kaçan Suriyelilere düşmanlık ve müdahale çağrıları yapmak yerine, çok geç olmadan ülke içindeki camilerde halkı cihada hazırlayan tarikatlara, Hizbullah, Taliban ve IŞİD çetelerine yönünü dönmesinde büyük yarar var…
Bahadır Altan kimdir?
Hava Harp Okulu’ndan mezun oldu. Hava Kuvvetleri, Anadolu Üniversitesi SHYO, THY ve Pegasus’ta pilotluk ve öğretmenlik yaptı. 12 Eylül döneminde üsteğmen rütbesindeyken iki kez gözetim altına alındı. THY’den sendikal çalışmaları nedeniyle işten atıldı, Gökkuşağı Hareketi adıyla sendikal bürokrasiye karşı alternatif bir model kurarak mücadele etti. Çözüm Süreci ve sonrasında barış mücadelesinde aktif rol aldı. İki dönem Barış Bloğu’nun eş sözcülüğünü yürüttü. ADAM-Der üyesi. Airkule’de havacılıkla ilgili yazılar yazdı, halen Gazete Karınca’da yazıları yayınlanıyor.