Maraş depreminin ardından çocukların kaçırıldığı ya da tarikat yurtlarına yerleştirildiğine dair iddialar gündemden düşmüyor. Afet Çocuk Koordinasyon Ekibinden Sevinç Koçak, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ‘tek yetkili kurum bakanlığımızdır’ açıklamasını işaret ederek, çocukların İHH yurtlarına yerleştirilmesine dair, “Tek tek kaçırmaya çalışanların yanı sıra devletin resmi kanallarını kullanarak çocukların topluca dini örgütlerin denetimine verilmesi de bir çeşit çocuk kaçırmadır” ifadelerini kullandı.
Maraş merkezli depremlerden en çok etkilenenler çocuklar oldu.
Depremlerin ardından enkazların altından kurtarılan çocukların ailelerine ulaşmasında ciddi sorunlar yaşanırken, çocukların kaçırıldığına ya da tarikat yurtlarına yerleştirildiğine dair iddialar gündeme geldi.
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği, 17 Şubat’ta (dün) depremzede çocukların tarikatlar tarafından İstanbul Beykoz’daki, İnsani Yardım Vakfı’na (İHH) ait villalara yerleştirildiği yönündeki iddiaları yargıya taşıdı.
İHH iddiaları yalanlarken, TELE1’de yer alan habere göre Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yetkilisi, villanın İHH gönüllüsü Aynur Akdeniz’e ait olduğunu doğruladı ve çocukların anneleriyle birlikte kaldığını öne sürdü. Yetkili, villada kalanların depremden etkilenen Suriyeli çocuklar olduğunu ileri sürdü.
Depremin ilk günlerinden beri kayıp çocuklar hakkında taramalar yapan, Afet Çocuk Koordinasyon Ekibi’nden Sevinç Koçak, depremden etkilenen çocuklara ailelerinin ulaşma süreçlerindeki zorlukları ve çocuk kaçırma iddialarını Gazete Karınca’ya anlattı.
‘Çocukların aileleriyle bağlantısının kopma sebebi güvenlikli sürecin yürütülmemesi’
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, hastanelerde takip edilen çocuk sayısını 792, bakanlık kuruluşlarına aldıkları çocuk sayısını ise 20 olarak açıkladıklarını ifade eden Koçak, “Tedavi altındayken yaşamını yitiren çocuk sayısı açıklanmadı. Yaşamını yitiren çocukların defnedildiklerini biliyoruz. Ama ailelerin çocuklarına ulaşma prosedürleri çok sorunlu ilerletiliyor” dedi ve sözlerini şu şekilde sürdürdü:
Çocukların aileleriyle bağlarının kopmasının nedeni, güvenlikli bir sürecin yürütülememiş olması. Bir çocuk enkazdan çıkartıldıktan sonra etrafta yakınlarının olup olmadığı teyit edilmeden, kime teslim edildiği, hangi hastaneye götürüldüğünün kaydı tutulmadan hastanelere götürülmüş. Çocuk güvenliği açısından elzem olan önlemlerin alınmasındansa çocukların fotoğrafı, videosu çekilmemeliydi. Adı, ailesi, hangi adresten çıkartıldığına dair bilgi verilmeden çocuklar hastanelere bırakıldı. Üstelik bölge hastaneleri hasar gördüğü için farklı illerdeki hastanelere sevk edildi ve bağlantı tamamen kopartılmış oldu.
‘Plansızlık çocuklar için yeni risklere neden oluyor’
Yakınlarının çocuklarına ulaşmalarının baştan doğru planlanmadığını söyleyen Koçak, şu ifadeleri kullandı:
Altyapısı yeterli telefon hatları kurulamadı, aranabileceği söylenen numaraların yetersizliği nedeniyle insanlar ulaşamadı. Yakınları da son çare olarak çocukların açık kimliğiyle sosyal medyada aramaya başladılar. Bu da çocuklar için yeni güvenlik riskleri barındırıyor. Şu an hastanede bulunan çocuklar, yakınlık derecesi ispat edilmeden teslim edilmiyor. Hatta DNA testi isteniyor. Ama bu da düzgün işlemiyor. Örneğin İstanbul’da bir hastanede tedavi altında olan bir çocuğu baba teşhis ediyor, hastane DNA örneği istiyor ama savcılık ‘ortada bir suç unsuru olmadığı gerekçesiyle’ DNA örneği alınmasına onay vermiyor. Bunun gibi devletin kendi kurumları arasında koordinasyon sorunu yaşanıyor. Çocuk güvenliği açısından DNA örneği doğru bir uygulama ancak zaten çok fazla yıpranmış olan ailelerin işini de kolaylaştırmak gerekiyor.
‘Çocukların topluca din örgütlerine verilmesi de bir çeşit kaçırma’
Arama hatlarının da çok dilli olması gerektiğinin önemine dikkat çeken Koçak, “Türkçe bilmeyen ailelerin çocuğunu araması, devlet kurumlarından bilgi alması mümkün olamıyor. Mesela mülteciler, hem ırkçı saldırılardan hem de dil sorunundan çocuklarını aramakta güçlük çekiyor” dedi.
Koçak, Gölcük Depremi’nden sonra hala bulunamayan çocuklar olduğunu hatırlatarak, “Ailesi tarafından aranan çocukların bir kısmının enkaz altında olabileceği gerçeği var ne yazık ki. Aynı zamanda çocuk kaçırma girişimleri olduğunu, olacağını biliyoruz. Çocuk güvenliğiyle ilgili önlemlerin çok iyi alınması gerekiyor ve uygulamayı yakından takip ediyoruz” dedi.
Tek tek kaçırmaya çalışanların yanı sıra devletin resmi kanallarını kullanarak çocukların topluca dini örgütlerin denetimine verilmesi de bir çeşit çocuk kaçırma. Çocukların nereye götürüldükleriyle ilgili çeşitli iddialar vardı. Bazı çocukların dini örgütlenmelerin yurtlarına yerleştirildiğine dair duyumlar gelmeye başlamıştı.
‘Refakatsiz çocukların sorumluluğu herhangi bir vakfa verilemez’
Bakanlığın birkaç gün önce ‘tek yetkili kurum bakanlığımızdır’ açıklamasına dikkat çeken Koçak, şöyle devam etti:
Dün İHH haberi yalanladı, dün yalanlayan Bakanlık bugün, İstanbul’da en az 20 çocuğun İHH İnsani Yardım Vakfı’nın ayarladığı evlere yerleştirildiğini doğruladı. Birkaç gün içinde bu kadar tutarsız ve birbirini yalanlayan açıklama inanılır gibi değil, çocukların güvenliği açısından endişeleri artırıyor.
Yapılan açıklama özetle şöyle diyor: “Çocukların durumu iyi, sağlıkları ve beslenmeleri iyi. Bizim ekiplerimiz adresi biliyorlar. Şartları kötüleşirse devlet korumasına alırız. Oraya yerleştirilen çocuklar Suriyeli. Herhangi bir aykırılık yok.”
Etnik kimliği, uyruğu ne olursa olsun refakatsiz tüm çocukların sorumluluğunun herhangi bir vakfa verilemez. Çocukların hepsi derhal devlet koruması altına alınmalı. Haberde özellikle Suriyeli çocuklar vurgusu var ki zaten ırkçı ayrımcı yaklaşımların yükseldiği dönemde bu çocukları kimse arayıp sormasın isteniyor.
‘Çocuk Koruma Kanunu, BM Çocuk Haklarına dair Sözleşme askıya mı alındı?’
Koçak, “Çocukların Hatay’dan İHH tarafından götürüldüğü dışında hiçbir bilgi güvenilir değil şu an” diyerek şunları belirtti:
Sağlık ve beslenmelerinde sıkıntı yok diyor bakanlık. Tek sorun bu mu? O zaman barınma ve beslenme olanağı yaratan her kuruma verilebiliyor mu çocuklar? Çocukların etnik kimliği ya da uyruğu devlet koruması altında olup olmamasında rol oynuyor mu? Bu süreçte Çocuk Koruma Kanunu, BM Çocuk Haklarına dair Sözleşme askıya mı alındı? Bu soruların hepsini bakanlık cevaplamalı.
‘Acilen suç duyurusunda bulunulmalı’
Koçak, son olarak çocukların İHH’da kalmaması gerektiğini vurgulayarak “Acilen bütün çocuk hakları örgütleri suç duyurusunda bulunmalı, çocukların üstün yararını gözeten savcılar yapılan suç duyurularını dikkate alarak derhal işlem başlatmalı ve çocuklar bir gün bile İHH’da kalmamalı, derhal sosyal hizmetlerin koruması altına alınmalı” dedi.