Tarihsel bir anlatının bilimsel olarak yeniden düşünülmesine dayanan bu kavram, daha çok otoriter ulusalcılıkların hizmetindeki gerçeklerin ideolojik makyajlanmasının aracı durumunda; çoğunlukla da antisemitiklerin elinde.
Bir kavramın tarihi; revizyonizm, yaygın olarak kabul edilmiş bir şeyi ya da teoriyi yeniden düşünme, dahası onu tamamen sorgulama eylemine gönderme yapar. Tüm yeni enformasyon alanları yeniden gözden geçirmeyi zorunlu kıldığından ötürü, revizyonizm de bir niteliği teorik olarak yeniden belirleyebilir. Fakat kullanımındaki gerçeklikte, birikmiş birçok negatif anlamın ağırlığı mevcut.
Kronolojik bakımdan revizyonizm meselesi, ilk olarak 19. yüzyılın sonlarına doğru devrimci teorisyenler arasındaki yaşanan tartışmalara atıfta bulunan Marksist çevrelerde görülüyor. Karl Marx ve Friedrich Engels’in doğrudan muhatabı olarak bu şekilde gösterilen ilk “revizyonist”, Alman sosyalist Eduard Bernsetin oluyor. Demokratik bir çerçevede ilerici reform düşüncesini koruyarak marksizmin temellerinin yeniden gözden geçirilmesine dayanan 1986’daki girişim, böylelikle pek de kardeş sayılamayacak karşıtlıklara çarpmış oluyor. 20. yüzyıldaki maceralar boyunca da revisyonist sıfatı, doktriner kuşaklar için davaya ihanetin eşanlamı olacaktı.
1969’da, Ussuri nehrindeki bir adada Çin ve Sovyet sınır muhafızları arasındaki çatışmanın ertesi günü, Fransız genç “Maocular”, revizyonistleri “revizos -[revizyonistlere yönelik bir küçümseme sıfatı]-” ile hor görüp ezerken, Pekin ise “Sovyet revizyonist hainler kliğini” aşağılıyordu -komünistleri anlamak ne mümkün!-. Bununla birlikte aynı dönemde, bu kez gaz odalarının varlığını inkar etmeyi, daha geniş manada ise Yahudilerin Naziler tarafından yok edilmesinin minimize edilmesini ya da soykırımın varlığına itirazı işaret edecek bambaşka bir kullanım ortaya çıkmak üzereydi.
1948’den başlayarak, faşist yazar Maurice Bardèche ve sonrasında eski sürgün ve özgürlükçü Paul Rassinier tarafından söz konusu edilen revizyonizm, 1960’lı yıllar boyunca sınırlı çevreler tarafından marjinal solculuk ve aşırı sağcılığın karşı karşıya geldiği kavşaklardan hep beslendi. Ne yazık ki Le Matin de Paris ve ardından Le Monde tarafından kendisine iki köşe ayrıldıktan sonra, akademisyen Robert Faurrison 1978’de revizyonizmin en meşhur propagandacısı olacaktı.
Mayıs 1987’de Lyon’da Klaus Barbie davası açılırken, üç yıl sonra yasaklanacak olan revizyonist tarih dergisi Annales’ın ilk sayısı, Flaurison ve onun yayın yönetmeni ve aşırı sol kolektif La Vieille Taupe [Eski Köstebek] yayınevinin kurucusu Pierre Guillaume’un imzalarıyla birlikte yayınlandı. Aynı yıl, Le Syndrome de Vichy, de 1944 à nos jours (Seuil, 1987) [1944’ten Günümüze Vich Sendromu] adlı kitabında Henry Rousso, tarihsel bir olguyu yorumlamaktansa reddeden ve tutarlı özgüllüğünü anlamaya imkan verecek olan “inkarcılık [négationnisme]” kavramını “tam olarak kelimenin tarihsel anlamında revizyonizm kavramının ayrımı” olarak işledi. Devamında, “Tarihin revizyonu, disipline özgü bir işlemdir, fakat bu, tarihçinin revisyonist olduğu anlamına gelmez ; bu, sözcüğe ideolojik boyutunu veren sonektir » şeklinde netleştirdi.
Uluslararası fenomen
Tarihsel revizyonizm, politik amaçlar etrafında tarihin araçsallaştırılması olarak tanımlanır. Fransa’da, özellikle Vichy tarihinin baştan sonra yeniden yazımında bunu yeniden ete kemiğe büründürenlerden biri polemikçi Eric Zemmour’dur. Aynı zamanda bazen ‘inkarcılık’la örtüşen uluslararası bir fenomen haline de gelmekte ve Sovyet blokunun dağılımından sonra, Doğu’da aşırı ulusalcı akımlar nezdinde tarihin farklı şekillerde yeniden yazımı olarak gün yüzüne çıkmaktadır.
Macaristan’da önde gelen kimi yazarlar Shoah’ı [Holokost] göreceleştirip tartışarak Nazi Almanyası müttefiki ve o dönem Macaristan’daki vekaleten yönetici Horty’nin durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorlar. Romanya’da aşırı sağ, bir başka Hitler müttefiki ve toplu katliamların faili olan Mareşal Antonescu hakkında aynı şeyi ileri sürüyor ve bazı hükümetler de revizyonizme eşlik ediyor. Macaristan’da, 14 bin Yahudi’nin 1941 yılında Ukrayna’ya sınır dışı edilmesini “yabancılara karşı bir polis operasyonu” şeklinde belirten tarih araştırmaları yöneticisine 2014 yılındaki Viktor Orban hükümeti hamilik yapabiliyor.
Hırvatistan’da 2016 yılındaki kültür bakanı, Nazi yanlısı Ustaşa (Oustachi, 1929-1945 yılları arasında Hırvatistan’da faaliyet yürüten aşırı milliyetçi örgüt) rejimine dair pişmanlığı reddederek 1945 yılında Avusturya’da öldürülen savaşçılarını saygıyla anıyor. Polonya’da 2015’ten beridir iktidarda olan ulusalcılar, Polonyalı vatandaşlarının ‘nihai çözüm’deki [Yahudilerin yok edilmesinin Avrupa’daki sorunlara çözüm getireceği varsayımı] suç ortaklıklarını silmeye çalışıyorlar. Rusya’da Vladimir Putin, 2021 yılında Ukayna işgalinden iki ay önce, Memorial insan hakları sivil toplum örgütünün faaliyetlerini yasaklayarak Stalin’in yarattığı terör hafızasını alaya aldı ve Stalin imajını yeniden yükseltti.
İtalya ve İspanya’da popülist ideologlar, Frankocu ya da faşist dönemlere yaraşır şekilde her şeyi yeniden resmetmeye kalkışıyorlar. Tarihin yeniden yazımı Çin’de, Hindistan’da, Türkiye’de… filizlenebilmekte fakat liste burada tamamlanmadı; tarihsel revizyonizm bugün en yaygın döneminde, otoriter ulusalcı rejimlerin ve onlar gibi hükmetmeyi uman politik güçlerin olduğu her yerde gelişiyor.
Le Monde gazetesinde yer alan Luc Cédelle’in yazısı
Ulaş Güldiken Kimdir?
Fizik ve Felsefe eğitimi aldı. Kürtçe ve Türkçe dillerinde olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayınlandı. Serbest editörlük yapmakta.