Rusya’nın diktatörlük ağı ve insanlığı bekleyen tehlike

Rusya’nın diktatörlük ağı ve insanlığı bekleyen tehlike

Abdulmelik Ş. Bekir

Kazakistan’da iktidarda olan despotik yönetime karşı halkların patlak veren ayaklanması, Rusya ve uydusu diktatör ülkeler tarafından kısa sürede bastırıldı. Demokratik protesto hakkını kullanan göstericilere karşı uygulanan şiddet sonucunda onlarca insan katledilirken, on bini aşkını gözaltına alındı. Yıllarca ülkeyi sömüren talancı Nazarbayev iktidarı yerine onunla birlikte halklara karşı aynı suçların faili Tokayevi ikame etti. Yaşanan sürece ilişkin birçok şey söylendi. Elbette herkes kendi meşrebince yorumladı. Burada söylenenlere bir şey eklenmeye çalışmayacağım. Daha çok halk ayaklanmalarına yönelik kurulan, esasın gerçek temelde tartışılmasını engelleyen diskura değinmeyi deneyeceğim.

Kapitalist sistemin arızalı halinin sonucu olarak son yıllarda dünyanın birçok bölgesinde Kazakistan’dakine benzer halk ayaklanmaları yaşandı. Sistemin kaotik hali dikkate alındığında halkların hak arayışı ve isyanları gelecekte de hedefe ulaşana kadar sürecektir. Bu toplumsal doğanın şaşmaz kanunudur. Halk ayaklanmaları ve benzeri toplumsal infiallerin ana nedeni bu toplumsal kanun gereği sistem güçler ile sistem dışı güçler arasındaki antagonist çelişkinin sonucudur. Ancak Kazakistan’daki durumda da açığa çıktığı gibi yıllardır bu ve benzeri olay, olgu ve süreçler sistem içi ve sistem dışı güçler arasındaki antagonist çelişkilerin sonucundan ziyade sistem içi güçler arasındaki çıkar çelişkileriyle ifade ediliyor.

Halkların isyanları, özgürlük ve hak arayışları, mücadeleleri, direnişleri başlar başlamaz diskur bunun üzerine kuruluyor. Tüm olay ve olgular sistem içi hegemon güçlerin ticari, askeri ve ekonomik rekabetiyle izah ediliyor. Karşıt gibi görünen ancak aynı amaca hizmet eden tarafların tekel medyaları hegemon güçlerin birbirlerine karşı söylemleri, politikaları, hamlelerini tarihi örnekler eşliğinde Hollywood dizileri gibi bitmez tükenmez bir aşkla anlatıp duruyor. Kuşkusuz bu güçler de güncelde ABD-Çin, ABD-Rusya oluyor. “Falanca ülkenin başkanı şunu söyledi, filancanın yetkilisi fi tarihinde şunu ima etmişti” üçkâğıtçılığıyla gerçeğin üstü kapatılıyor.

Açık bu masumane bir hikaye ve anlatım değildir. Sistemin oldukça bilinçli tercihidir. Şu an dünyaya hakim sistem kapitalizmdir. Dolayısıyla hegemon güçler olan ABD, Çin, Rusya kadar bölgesel despotik ülkeler ve dünyanın herhangi bir adacığında bulunan, adı sanı bilinmeyen ulus devletçiklerine kadar hepsi bu sistemin parçasıdır. Aynı tarafta yer alıyorlar. Kendi içinde çıkar uyuşmazlığı olsa da aslında tek bir taraftır. Dolayısıyla bu güçler Kazakistan’daki halk ayaklanmasının sadece bir ayağıdırlar. Tamamı değiller. Yaşanan sürecin sistem güçlerinin ikisi arasında cereyan ediyormuş gibi göstermek, söylemi bunun üzerine kurmak öncelikle bir tarafı yok saymak demektir. Halkları nesneleştirmektir, görünmez kılmaktır.

Sistem güçleri karşısında yer alan ikinci tarafı yani halkları görünmez kılmaktır. Böylece toplumlar iradesiz, bilinçsiz, kendini gerçekleştirmeyen ve sürekli hegemon güçlerin ya da namı diğer “dış güçlerin” kışkırtmasına göre hareket eden bir varlık olarak hiçleştirilmektedir. Hem hegemon güçler hem de bu güçlere bağımlı bölgesel ve yerel despotik iktidar bu algıyı bilinçli olarak yaratmakta, bundan beslenmekte ve faydalanmaktadır. Bu tam da kapitalist sistemin toplum karşıtı ruhunun gerçekleşmesidir. Denklem, sistem güçleri ve sistem dışı güçlerin antagonist çelişkisinden çıkarıldıktan sonra geriye aynı sistemin iki ucu kalıyor. Tekel medyanın aracılığıyla yoğun bilgi bombardımanına tutulan toplumlarda bu iki güçten biri iyi diğeri kötü oluyor. Özünde ise değişen bir şey olmuyor. Her halükarda sistemin bir gücü kazanıyor. Sistemin iki gücünden biri hırpalanıyor, yıpranıyor ancak sistemin kendisi kazanıyor. Sistemin bir parçası olduğundan ve ondan beslendiğinden en nihayetinden hırpalanan hatta yenilen güç de kazanıyor. Sadece biri çok diğeri az kazanmış oluyor.
Denklemin halklar ayağı görünmez kılındıktan sonra diğer ayağı kendi arasında kısa sürede uzlaşabiliyor. Kazakistan karşılığından Ukrayna, Suriye karşılığında Libya, Yemen karşılığında Sudan’da taviz verilerek denge sağlanıyor. Rusya’nın kurduğu diktatörlük ağanın kısa sürede Kazakistan halkları karşısında organize olması, ülkeye askeri güç sevk edilmesi, kimin adına olduğunun dahi düşünülmesine izin vermeden onlarca insanı katletmesi, on binlercesini gözaltına alıp sorgulaması, tutuklaması bu. Demokrasi timsali Batı güçlerin bunu sadece, “kaygıyla” izlemesi sistem güçlerinin zimmî ortaklığının basit bir tezahürüdür. Hırsız da olsa, talancı da olsa, katil de olsa sistem bir şekliyle kendi “despotuna” sahip çıkıyor.

Halk ayaklanmaları ve isyanlarında asıl tarafların ezen ve ezilen güçler olduğu gerçeği görülmeden yapılan her haber, yorum ve okuma, bu kanlı denklemi kuranların değirmenine su taşımanın ötesine geçmez. Sistemin, sistem için güçlerin ve tekel medyalarının bunu yapması çıkarları gereğidir. Ancak sistem dışı güçlerin kısa sürede bu algıya kapılmaları, her isyanı, direnişi ve mücadeleyi sistem içi güçlerin çıkar çatışmasının içine konumlandırması oldukça vahim ve talihsiz bir durumdur. Öncelikle halk isyanları bu denklemden çıkarmak gerekir ki tartışma doğru temel ve zemine otursun. Aksi arabayı atın önüne koşmak olur. Dolayısıyla iki okumaya ihtiyaç vardır. Birincisi halk ayaklanmalarını sistem güçleri ve sistem dışı güçler denkleminden analiz etmek; ikincisi sistem içi güçlerin çıkar çatışması üzerinden okumaktır.

Doğru bağlamda ele alındığında Kazakistan başta olmak üzere dünya çapında yaşanan halk isyanları, çatışmalar ve krizler netliğe kavuşur. Gerçekler tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkar. Bu yönüyle Kazakistan’da da dünya çapında da yaşananların esas müsebbibi kapitalist modernite sisteminin yaşadığı kaos ve krizdir. Kaos yapısaldır, mevcut sistem içinde çözümü mümkün değildir. Ancak alternatif bir sistemle çözülebilir. Yaşananların tarafları kapitalist sistem güçleri ve sistem dışı, halk güçleridir. Kapitalist sistemin farklı uçları ve tonları değildir. Bu gerçeklik ışığında Kazakistan’da olan sistem dışı bir güç olan halkların adalet, ekmek, aş ve özgürlük isyanına karşı sistem güçleri olan hegemonuyla, bölgeseliyle, yereliyle kapitalist sistem güçlerinin kavgasıdır.

Kazakistan’daki halk isyanı kanlı bir şekilde bastırıldı. 200’den fazla kişi katledildi, 10 binden fazla kişi ise gözaltına alındı.

Halk isyanlarında ilk olarak tartışılması gereken kapitalist modernite sistemi ve yarattığı kötülüklerdir. İkinci olarak alternatif sistem ve çözümün tartışılmasıdır. Böylece sistem dışı güçler, her halükarda kazananı kapitalist sistem olan denklemin dışına çıkmış olur. Çözümü doğru temelde tartışma zemini bulur. Bu bağlamda ABD-Çin, ABD-Rusya ve bağlı liberal ve despotik devletlerin çıkar rekabet ve savaşlarının bir anlamı vardır. Önemli olan bunların iyi okunup ve sistem dışı güçler lehine faydalanma yollarının bulunmasıdır. Nasıl ki hegemonuyla bağımlı despotuyla onlarca ulus devlet Kazakistan’daki halkların isyanına karşı birlik olup bastırmaya çalışıyorsa, sistem dışı güçler de doğru okuma temelinde ittifak kurmalı, birbirini desteklemelidir.

Sistem dışı güçler doğru okumayı yapmadığı sürece hegemon güçlerin kayıkçı kavgasını tartışıp durur. İsyan eden halkları bu en hafif deyimle bu danışıklı dövüşün sempatizanı haline getirir. Kriz yaşayan sistemin iki ucu şimdi paylaşılmış nüfuz alanlarını birbirinden kapma kavgasındadır. ABD’nin başını çektiği liberal uç olan Batı zayıflamış ve bölünmüş vaziyette. Belli haklara kavuşan halkları savaşa ikna etmekte zorlanıyor. Daha önce girdiği çatışmalı alanlardan çekilme politikası izliyor. Rusya’nın başını çektiği diktatöryal uç ise bundan faydalanmanın derdinde. Halkların hilafına iktidarda bulunan veya iktidara getirdiği diktatörler üzerinden bir ağa sahip.

Son yıllarda dünyanın neresinde olursa olsun halklar despotik ulus devletlere karşı hak ve özgürlük arayışına girdiği anda karşısında Rusya’yı buluyor. Bağlı bulunan diktatörlerle birlikte askeri ve diplomatik olanaklarıyla halkların karşısına dikiliyor. Katlediyor, tutukluyor, bombalıyor. Hiçbir ahlaki değere uymadan sonuna kadar halklarına karşı suç işleyen diktatörleri ayakta tutuyor. Ardından da Rusya’da kurduğu ve halklara açlık, yoksulluk ve ölümden başka bir şey getirmeyen sistemini kuruyor. Halkların zenginliğini, varını yoğunu gasp eden talancı, hırsız ve katliamcı diktatörleri kendine bağlayarak adeta insanlığa karşı savaş açıyor.

Suriye’den tutalım, Libya’ya kadar, Sudan’dan tutalım İran’a kadar, Belarust’tan tutalım, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan’a, Kuzey Kore’ye, Türkiye’ye kadar. Tam bir diktatörlükler ağı kuruyor. Adeta dünyaya diktatörlük ihraç etme makinesi gibi çalışıyor. Diktatörlere sağladığı koruma karşılığında halkların, ülkelerin tüm yer altı ve yer üstü zenginliklerinden pay alıyor. Rusya, hali hazırda insanlık açısından en büyük tehlike haline gelmiş vaziyette. Dünya çapında ezilenleri hak ve özgürlük arayışlarını boğan, katliamcı bir rejim silsilesini oturtuyor. Batı ucu ise yaşadığı zayıflık ve dağınıklık nedeniyle şimdilik nüfuz alanlarına karışılmaması şartıyla buna rıza göstermiş vaziyettedir.

Halkların isyanı bitmeyecektir. Zira bu aş ve ekmek kavgasıdır. Diktatöryal, despotik ulus devletler ayakta kaldıkça halkların emeğini sömürmeye devam edeceklerdir. Kuşkusuz halkların da bu gaspçı despotlara karşı mücadelesi, direnişi ve isyanı durmayacaktır. Ancak halklar örgütlenmezse ve gerekli dayanışma ağlarını geliştirmezse insanlık Rusya’nın diktatörlük ağından büyük yaralar alacak, büyük acılar çekecektir. İsyan ve ayaklanmalar şeklinde açığa çıkan halkların çözüm arayışları elbette devam edecektir. Önemli olan bu çözümün mevcut sistemin dışında aranmasıdır. Bunun yolu da alternatif sistemin daha fazla tartışılması, inşa yollarının aranması ve bunun için dünyanın neresinde olursa olsun sistem dışı tüm güçlerin en geniş ittifakının sağlanmasıdır.