Rusya işgal harekatıyla Ukrayna’da çıkmaz sokağa girdi. Artık istese de içinde çıkamayacağı bir krizin içinde. Putin yaptığı stratejik hatayla yıllarca biriktirdiği siyasi sermayeyi, kazandığı prestiji ve SSCB’nin dağılmasından sonra yeniden denklem kuran Rusya algısını heba etti. Putin’in Ukrayna’da bir hafta içinde istediği bölgelerde kontrolü sağlayacağı, Zelenski hükümetini değiştireceği ve kendine yakın bir hükümetle yola devam edeceği bekleniyordu. İşgal harekâtı 70 günü geride bıraktı. Hedeflerine ulaşmak bir yana ilk bir hafta kontrol sağladığı alanların önemli bir bölümünden dahi ricat etmek zorunda kaldı.
Uzun süre hazırlığı yapılan harekatın lojistik ayağı ilk hafta, politik ve diplomatik ayağı ikinci haftasında çöktü. Askeri ayağı ise bataklığa saplanmış vaziyette. Batı Bloğunun müdahalesizliği üzerine kurulan işgal plan ve hesapları şimdi bumerang gibi Moskova’yı vuruyor. Rusya uluslararası alanda tecrit bir hale geldi. Ambargo ve yaptırımlar ekonomisini felç ederken, iç huzursuzluklar ve sorunlar artıyor. “Muktedir” Putin’in ikinci planı olmadığı her geçen gün daha iyi görülüyor. Çaresizliği gerçekten de tehdidinde bulunduğu, “nükleer” silahları kullanma yoluna sürükleyebilir.
Son on yılda dünyanın çatışmalı bölgelerine müdahalesi ve buralara yönelik askeri konuşlanması ve varlığı, uluslararası meselelere etkisi gözetildiğinde Rusya’nın Ukrayna’da içinde düştüğü çıkmazın sadece bu bölgeyle sınırlı kalmayacağı kesindir. Moskova’nın sıkışmışlığının en fazla yansıyacağı ülkelerden biri kuşkusuz Suriye’dir. Esad rejimini uçurumun kenarından çekip alan Rusya, bu ülkeye kısa vadede yüklüce masraf, orta ve uzun vadeli büyük yatırımlar yaptı. Orta Doğu ve buradan doğru Doğu Akdeniz, Libya ve Afrika içlerine yönelik politikaları için mihenk taşı olarak tasarladı. Suriye üzerinden birçok denklemin birinci dereceden bağımsız değişkeni konumunu elde etti.
Suriye’nin ekonomik ve askeri külfeti kesinlikle politik, diplomatik ve stratejik getirilerine fazlasıyla değiyordu. Şimdi Rusya’nın mevcut durumunun Suriye’ye nasıl yansıyacağı merakla bekleniyor. Suriye’ye yönelik Rusya’nın lojistik desteğinde önemli bir azalma var. Politik desteği de kuşkusuz Ukrayna işgali gibi değil. Son bir haftadır İsrail basını başta olmak üze dünya basınına Rusya’nın Suriye’den çekilmesi tartışılıyor. Beşşar Esad’ın 8 Mayıs’ta İran’a yaptığı günü birlik ziyaret dikkatleri Rusya bağlamında yürütülen tartışmalara çevirdi. Bir süredir İran’a bağlı paramiliter güçler ile Şam ordusunun İdlib ve SDF ile paylaştığı cephe olan Deyrezor civarındaki askeri haraketliliği arttı.
İsrail’in Suriye içlerine doğru yaptığı hava saldırıları artarken, Türkiye’ye bağlı radikal çetelerin Halep’in dış çeperlerine yönelik tacizleri sıklaştı. Daha önce anında hava saldırılarıyla cevap veren Rusya bir süredir tacizlere karşı tepkisiz. Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu birkaç gün önce durduk yere İdlib’e giderek cihadist güçlerle poz verirken, radikal çete gruplara bağlı yayın organlarında Halep’e saldırı hazırlıklarına ilişkin haberler paylaşılmaya başlandı. Türkiye’nin resmi ajansı ABD’nin 2019 yılında boşalttığı Rakka’daki üslerine geri döndüğüne dair spekülasyonlarını sahaya sürdü.
Pazılın parçaları bir araya getirilince Türkiye ve İsrail başta olmak üzere bazı güçlerin Rusya’nın Ukrayna’daki çıkmazını avantaja çevirmenin hevesinde. Böylesi bir dönemde Esad’ın Tahran ziyareti gündeme geldi. Esad daha önce de Tahran’a ziyaretlerde bulundu ancak bu ziyaretin birebir son gelişmelerle ilintili olduğu gerçeğini yadsımaz. Esad, Rusya’nın kendi sorunlarına gömülmesini kendisi için ciddi bir tehlike olarak görüyor ve daha fazla destek isteyeceği tek adreste soluğu aldı. Zira Rusya’nın en ufak zafiyeti ülkenin tekrar 2014 öncesine dönmesi anlamına geliyor.
Peki gerçekte Rusya Suriye’den çekiliyor mu? Esad bunu bildiğinden İran’da daha fazla ve aktif destek istediği için mi İran’a uçtu? İran mevcut durumda yeterli desteği sağlayabilir mi? Bu ve benzeri sorunlar sık sık sorulmaya başlandı. Öncelikle Rusya’nın Suriye’ye yaptığı yatırımlar ve Suriye’nin kendisine sağladığı avantajlara bakılırsa çekilmenin bir opsiyonun dahi olmadığı açıktır. Bunu yapması sadece Suriye’yle sınırlı kalmaz, büyük bir zayıflık olarak değerlendirilerek Rusya’nın bulunduğu tüm sahalara yansıyacaktır. Çekilme tartışmaları bir gerçeklik olmaktan ziyade belki planlı bir algı yaratma operasyonu olabilir.
Esad’ın destek isteği ve İran’ın karşılama durumuna gelince; İran zaten Suriye iç savaşının başından beri elinden gelen tüm desteği veriyor. Yaşadığı ekonomik kriz ve iç sorunları biliniyor. Buna rağmen varsa olanağı Şam’da esirgemeyeceği kesindir. Verdiği desteğinin de bir limiti olduğu ve bu limite çoktan ulaşıldığı da bilinen diğer bir gerçek. Ancak Esad’ı zorlayacak olası adımlara karşı İran’ın farklı cihetlerden tepki verme olanakları da var. Gerek İsrail gerekse Türkiye ve bağlı radikal güçler için bu geçerlidir. Öte yandan Federal Kürdistan Bölgesi’ne KDP’nin desteğiyle saldıran Türkiye’nin burada yaşadığı sıkışmayı Suriye’de yeni saldırılarla aşmayı denemesi de mümkün.
Bu bağlamda Suriye’de önümüzdeki günlerde yeni gelişmelerin olması, sahanın hareketlenmesi olası. Rusya’nın Ukrayna’da daha fazla zorlanması ve dış cephelerdeki dosyaları ihmal etmesi biraz işin doğası gereği. Ki görünen o ki süre uzadıkça Rusya daha fazla zafiyet gösteriyor. Bunun Suriye’ye ister istemez yansımaları da paralel olarak artacaktır. Üç dört yıldır sorunu çözme olanağını bulan Esad ve Baas rejimi “eskiye dönme” arzusuyla fırsatı elinin tersiyle itti. Rusya’nın gücünün sonsuz olacağına duyduğu sarsılmaz inançla çözümsüzlüğe oynadı. Şimdi İran ve başka yerlerden acil destek istiyor. Oysa çözüm için sürekli çağrıda bulunan Kuzey ve Doğu Suriye Güçleri başta olmak üzere ülkedeki halkların kendisidir. Umarız bu musibet dört yıldır verilen onca nasihatten iyi olur, Esad ve Baas rejimi gerçekçi çözümlere yönelir.