Sahip olmak ya da insan olmak

Sahip olmak ya da insan olmak

Hakan Yurdanur

                       “Sermaye vampir misali
                        canlı emeği emerek hayatta kalır…”

Karl Marx

Kapitalist sistemde bir şeye sahip değilseniz, bir şeyler satın alamıyorsanız insan olarak dikkate değer değilsinizdir. Bu sistemde insan olmanın ön koşulu sahip olmak, bir şeyleri satın almaktır. Ve daha da ilginç olanı alınıp satılan eşya onu yaratan insandan daha değerlidir.

Gündelik pratiğimizden bir örnekle devam edelim. Sağlık sorunu nedeniyle hastaneye gittiğinizde sizi önce vezne karşılar. Çünkü vezneye ödenen para karşılığı alınan makbuz hastaneye tedavi için giden insandan daha kıymetlidir.

Dikkat ettiniz mi günümüzde zenginliğin ve yoksulluğun tartışılması pek istenmez. Hele ki zenginliğinki hiç istenmez. Zenginin mutlak güce, tartışılmaz kudrete ulaştığına inanılır, sorgu sual edilmez. Zengini sorgulamak ekonominin çelik çekirdeğini ortaya çıkarmak özetle sistemi ve işleyişini deşifre etmek, özel mülkiyetin kirli yüzündeki perdeyi indirmek demektir. Sistemde iş bitirenler ile işi bitirilenlerin arasındaki keskin ayrımı ortaya çıkarmaktır.

Yoksulluk mücadele edilmesi, sonlandırılması gereken lanetli bir durum olarak sunulur. Tabi bu yaklaşım sözde böyledir. İşin aslına bakılırsa yoksulluğun sona ermesi istenmez. Sistemin varlığının ve devamının temel dayanaklarından bir tanesi hatta en önemlisidir. Bu yapı tarzında asıl sorun yaratıcı zenginliktir. Bu nedenle eğer savaşılacaksa zenginlikle savaşılmalıdır. Gelin görün ki sistem yoksullukla savaşılmasını söyler. Gerçekte yoksullukla falan mücadele etmez. Onun yerine yoksullarla mücadele eder .

Medyanın gücüyle sefalet sıradanlaştırılıyor. Slogan net “yardım edecek hayırseverler sayesinde yoksulluk sona erecek.” Unutmamak gerekir ki hayırseverin yoksula yardımı kendi varlık nedenini meşru kılma eylemidir. Yoksulluk ne kadar artarsa ona yardım elini uzatan hayırseverin önemi o kadar artar. Yoksullar artsın ki hayırseverin şanı çoğalsın…Fakat anlı şanlı hayırseverler şu soruyu akıllarına getirmezler. Neden yoksulların sayısı artıyor ? Bu artışın temelinde yatan yoksulluğu kim yaratıyor? Eğer bu soruyu akıllarına getirecek olurlarsa kökeninin kendi varlık nedenleri olduğunu anlayacaklardır. O nedenle bilerek bu soruyu sormazlar, sordurmazlar.

Yoksul ülkeler diye bir kavram var. Malum her kavram ona denk gelen gerçeği açıklamıyor. Çoğunlukla da üstünü örtüyor. Yoksul ülke yerine o ülke de yaşayan ezilen sömürülen halkların yoksul olduğunu söylemek sanırım daha mantıklı. Dünya genelinde yoksul ülkeleri yönetenlere ve işbirlikçi burjuvazilerine bir bakın. Hemen hepsi aşırı lüks bir yaşam tarzına sahip. Bugün dünyadaki en zengin doksan kişiden her birinin doksan milyon insandan fazla mal varlığına sahip olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Sanırım bu bile sistemin işleyişi hakkında net bilgiler sunmakta. Bu düzende işleyiş zenginden yoksula doğrudur. Yani zengin olduğu için yoksul vardır. Ve bu sistemde yoksullar zenginlere yardım eder. Oysa bize anlatılan masaldaki dizeler tam tersini söyler.

Değişim değerli (kâr elde edici) malların zenginliği yarattığı bir sistem de şimdilik kâr elde edilemeyen havanın pek bir önemi yok. Üstelik zarar görmesinde bir sakınca da yok. Paraya dönüştürülmemiş ne varsa değersiz olan bu sistemde bedava kavramı da tehlike arz etmekte. Bedava olana ulaşan yoksullar zenginliği tehdit edebilir. O nedenle bedava olanlar bir an önce paralılaştırılmalıdır. Parası olanın ulaşabileceği yapıya dönüştürülmelidir. Bu dönüşüm sonucu zengin için lüzum olan yoksul için zulüm olmakta…

Yardım eylemi beraberinde borçlu ve bağımlı kılma eylemlerini de yaratıyor. Biliyoruz ki yoksula yardım yoksulluğun devamı için yapılmakta. İçinde bulunduğu durumdan her an kurtulacak ümidi ile yaşatılan yoksul, hiç gelmeyecek gelecek umudu içine hapsediliyor.

Spartaküs’ün sözü ile bitirelim “… Cehennem hayatın en gerekli ve basit ihtiyaçlarının korkunç güçlüklerle sağlanmaya çalışıldığı yerde başlar…”