Gazeteci Çiğdem Toker, ‘Sansür yasası’na ilişkin “Yasadaki maddeler, yaygın medya ve sosyal medya üzerinde bir korku iklimi ve zapturapt yaratmaya dönük” derken Alican Uludağ da “Ülkeyi A Haber’e çevirmek amaçlanıyor. Bunun dışında bir gerçeği dile getirmek yasak olacak” ifadelerini kullandı.
AKP ve MHP tarafından hazırlanan ve kamuoyunda ‘Sansür yasası’ olarak adlandırılan ‘Dezenformasyon Yasası’nı gazeteciler Çiğdem Toker ve Alican Uludağ Gazete Karınca’ya değerlendirdi.
Çiğdem Toker, halihazırda gazetecilik mesleğini yaparken karşılaştığı zorluklara değinerek, “Tazminat davaları ve erişime engelleme kararları, gazetecilik önünde en çok yaşadığım iki güçlük. Dört tazminat davam üst mahkemelerde devam ediyor. Son zamanlarda erişim engeli arttı. Bazen hangi yazılarıma erişim engeli getirildiğini aylar sonra fark edip öğrenebiliyorum. Mesela bir konuyla ilgili yeni bir yazı yazacak oluyorum. Pratik olacağı için kendi yazıma dijital mecrada başvurmak istediğimde boş bir sayfayla karşılaşıyorum” dedi.
‘Halkın haber hakkı iyice ortadan kalkacak’
Bu yasa yürürlüğe girdiğinde erişim engelleme kararlarının artacağını ifade eden Toker, şunları söyledi:
Zaten bu yasa yokken bile Sulh Ceza Hakimlikleri, erişim yasağı isteyen şirket ve diğer gerçek/tüzel genellikle ‘kırmıyor.’ Bu kanun, gazetecilik üzerindeki baskıları çok ağırlaştıracaktır. Hem kurumlar hem de tek tek muhabirler, gazeteciler açısından. Ayrıca bu kanun; seçime giderken iktidar yanında yer alan bütün kişi ve kurumlara; haberciler, gazeteciler ve iktidar uygulamalarına itiraz eden farklı görüşteki insanları ‘ispiyon’ etme fırsatı verecektir. Sorun büyük. Zaten zayıflatılmış olan halkın haber hakkı iyice ortadan kalkacaktır.
Uludağ: Mesaimizin bir kısmı adliyelerde ifade vererek geçecek
Gazeteci Alican Uludağ da meslekte yaşadığı zorlukları anlattı ve bundan sonra tüm günü adliyelerde geçirmek zorunda kalabileceklerini vurguladı.
Sansür yasasındaki 29. Madde bile çıkmadan bugüne kadar hakkımda 20’nin üzerinde soruşturma, 10’un üzerinde dava var. Savcılar, eskiden gizliliği ihlal, hakaret gibi daha basit ceza maddelerinden soruşturma açarken, şimdi çıtayı yükselterek artık Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefetten soruşturma başlatıyor. Yine son dönemde haberlere erişim engeli kararlarında ciddi artış var. Bunun dışında en sık karşılaştığım zorun, akreditasyon.
İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Yargıtay, şuan fili olarak akredite gazeteciler arasına almadığı için programlarını takip etmem mümkün değil. Tabi ki bu durum, daha önce yaptığım eleştirel haberlere karşılık verilen yanıttı. Abdülhamit Gül döneminde bakanlık basın grubunda varken, Bekir Bozdağ geldiğinde danışmanı tarafından doğrudan gruptan çıkarıldım. Süleyman Soylu ile ilgili bir haber araştırması yaparken de İçişleri Basın Grubu’ndan atıldım. Özetle, zaten mevcut düzende gazeteciler olarak zor şartlar altında çalışıyor. Şimdi üzerinde bir da sansür yasası sopası getiriliyor. Baskılar, ceza soruşturmaları elbette daha da artacak. Artık günlük mesaimizin bir bölümünü karakollarda veya adliye koridorlarında ifade vermek için ayıracağız.
‘Orwell’ın 1984 romanındaki gibi bir düzen fiilen bu yasayla uygulamaya girecek’
Uludağ, “Bu yasanın çıkmasını dört gözle bekleyen bir kurum var. O da İletişim Başkanlığı” dedi ve devamla şunları söyledi:
Geçen ağustos ayında İletişim Başkanlığı’na bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi oluşturulmuştu. Şimdi bu merkez, sansür yasası için kuruldu ve hazırda bekletiliyor. Bu merkez, basın yayın organlarını ve gazetecilerin sosyal medya hesaplarını yakından takip edecek. Bir anlamda fişleme merkezi gibi çalışacak. Kendince “yalan haber” dediği haberleri not edip, gerekirse savcılığa ihbarlarda bulunabilecek. Yine Emniyet’e bağlı Siber Daire de zaten rutin olarak sosyal ağları özel programlarla yakından izliyor. Her hükümet eleştirisini not ediyor ve savcılıklara suç ihbarında bulunuyor. Bir anlamda George Orwell’ın 1984 romanındaki gibi bir düzen fiilen bu yasayla uygulamaya girecek. Bu işin merkezi ise İletişim Başkanlığı olacak. İktidarı eleştiren veya iktidarın saklamaya çalıştığı bir gerçeği dile getirmek isteyen her kesim, sansür yasasıyla tanışacak.
‘Tweet atmak ciddi cesaret isteyen bir meseleye dönüşebilir’
“AKP iktidarı, kendisi için varlık meselesine dönüşen 2023 seçimine dikensiz gül bahçesi içinde gitmek istiyor” diyen Toker de AKP’nin ‘Sansür yasası’ ile hedeflediklerine dair konuştu:
Kanun teklifindeki maddeler, yaygın medya ve sosyal üzerinde bir korku iklimi ve zapturapt yaratmaya dönük. ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ diye bir suç ekleniyor Ceza Yasası’na. Hapis cezası getirilecek suçla ilgili, endişe, korku, panik yayma, kamu barışını bozma gibi kavramlar yazılmış. ‘Dezenformasyon’ ile mücadele görünümü altında getirilen yeni suç tipi, iktidar uygulamalarını eleştirip itiraz eden herkesi susturmaya dönük. Tweet atmak ciddi cesaret isteyen bir meseleye dönüşebilir.
‘Bir anlamda ülkeyi A Haber’e çevirmek amaçlanıyor’
‘Sansür yasası’yla getirilmek istenen düzende ‘AKP ülkeyi çok iyi yönetiyor, çıkan sorunlar ise dış güçler kaynaklı’ propagandasını her yere yerleştirmek istendiğini kaydeden Uludağ şöyle konuştu:
Bir anlamda ülkeyi a Haber’e çevirmek amaçlanıyor. Haber yapacağı sırada 3 yıla kadar hapisle yargılanma riskini düşünen gazeteciler bir süre sonra kendisine otosansür uygulayabilir. Yani, bu yasayla amaçlanan sansür düzeni, önce her gazetecinin beyninde oluşturulmak isteniyor. Otosansür mekanizmasının içselleşmesiyle birlikte polise, savcıya gerek kalmadan gazeteciler gerçeği yazmaktan vazgeçme durumuyla karşı karşıya kalabilecek.
Biz bunun örneğini bir dönem merkez medya olarak görülen ancak daha sonra iktidar kontrolüne giren basın yayın organlarında gördük. Orada çalışan meslektaşlar önce haber değeri taşıyan önemli konuları önerirken yöneticilerinden tepki görmeye, bu haberleri yapamayacakları yanıtları almaya başladı. Bu haberler kullanılmadıkça muhabirler bir süre sonra artık bu haberleri araştırma refleksini bırakıp, iktidar politikasına dokunmayacak konuları aramaya başladı.
‘Gazeteciliğin önüne yeni bariyerler konuluyor’
Basın kartı almayı zorlaştıran ve bunu İletişim Başkanlığı’nın inisiyatifine bırakan maddeler de gerçek gazetecilik faaliyeti yapanlar açısından da bir engel olacak. Basın kartı olmayan gazeteciler alanda yeterince zorluk yaşıyor. Resmi programlara alınmıyor, sokakta polis tarafından engelleniyor. Şimdi basın kartı almak iyice zorlaştırılıyor ve gazeteciliğin önüne yeni bariyerler konuluyor.
“Sanılmasın ki gazeteciler bu yasadan korkacak”
Gazetecilerin bunlara rağmen susmayacağını vurgulayan Uludağ, “Ancak sanılmasın ki biz gazeteciler bu yasadan korkacak. Gerçek olduğuna inandığımız, güvenilir kaynaklardan teyit ettiğimiz her bilgiyi, belgeyi haber olarak yazmaktan, halkı bilgilendirmekten, iktidarın uygulamalarını eleştirmekten vazgeçmeyeceğiz. Sonu davaysa dava, cezaysa ceza, hapisse hapis” dedi.