Savaş, işgal, kara para, yavru vatan, hafıza…

Savaş, işgal, kara para, yavru vatan, hafıza…

İbrahim Aslan

 

Memlekette konu yok değil tam aksine o kadar çok konu var ki, “neyi yazayım” diye düşündüğünüz için yazı yazamaz duruma geliyorsunuz.

Kötü olan ne varsa almış başını gidiyor. Bu kadar kötülük içerisinde kendinizde iyiye dair iki kelam edecek mecali ve cesareti bulamıyorsunuz.

***
Ekonomi artık bu iktidarın bir daha düzeltemeyeceği bir noktaya geldiği için başta AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar yetkilileri adeta “bu işi daha fazla nasıl berbat ederiz” uğraşına girmiş gibiler. Erdoğan ve Erdoğan’ın güdümündeki Merkez Bankası, dolar ve euro zenginlerini daha fazla zengin etmek için canhıraş bir çaba içerisinde.

Milyonlarca işçi ve emekçinin aldığı asgari ücret ile en temel ihtiyaçlar bile karşılanamazken, elde avuçtaki ücret de izlenen ekonomi politikası sonucunda her geçen gün eriyor. Milyonlarca emekli, aldıkları maaş hiçbir derde derman olmadığı için kan ağlıyor.

Üniversiteli gençler, asgari ücretli ailelerinden para isteyemedikleri ve iş bulamadıkları için okullarını terk etmek zorunda kalıyorlar. Tarım alanında üretene de çalışana da bir dokunduğunuzda bin ah işitiyorsunuz. Traktörler hacizli, banka borçları, elektrik faturaları ödenemiyor. Yok pahasına tarlada alınan ürünler, 10-15 kat fiyat koyularak pazarlarda, marketlerde fahiş fiyatlarla satılıyor…

Hiçbir desteği olmayan işsizlerin içerisinde bulunduğu durumu ise varın siz düşünün.

Hal bu iken, iktidardakiler burunlarından kıl aldırmadan ekonominin iyi olduğundan, Türkiye’nin güçlü olduğundan söz etmeye devam ediyor.

***

Türkiye’nin kara para aklama, pis işlerini yürütme mekanı haline getirilen Kuzey Kıbrıs’ta da (egemenin ağzıyla ‘Yavru Vatan’da) rezilliğin bini bin para. Kuzey Kıbrıs’ı adeta mafya ve kalpazan çeteleri yönetiyor. Uyuşturucu, kara para aklama, kumarhaneler, şantaj, tehdit… vb. adeta Kuzey Kıbrıs’ın uluslararası alandaki tanınırlığı olmuş durumda ama Türkiye egemenleri hala ‘yavru vatan’ güzellemeleri yapmaya devam ediyor. İktidarla ters düştüğü için ülkeden kaçmak zorunda kalan bir başka mafya lideri, yayınladığı görüntülerle Kuzey Kıbrıs’ı yeniden dizayn ediyor.

***

Ekonomideki durum, savaş politikalarının yaşadığımız coğrafyayı her yönüyle ne hale getirdiği ortadayken, AKP-MHP iktidarı “savaş da savaş” demeye devam ediyor. Son dönemde özellikle Til Rıfat başta olmak üzere Rojava’ya yönelik bir saldırının yapılacağı sık sık AKP-MHP iktidar yetkilileri tarafından dile getiriliyor. Sadece dile getirilmekle yetinilmeyip Kürtlerin iradesine müdahale etmek için her türlü tavizi vererek ABD ile Rusya’dan icazet almak adına yoğun bir diplomasi trafiği yürütülüyor.

Savaş tezkeresi Meclis’e tekrardan getirilirken iktidar da bu kez 2 yıllık bir süre istiyor. Söz konusu olan Kürtlerin kazanımlarına yönelik saldırı veya savaş politikası olunca devletçi muhalefetin de ‘beka’ dışına çıkmasını zaten hiçbirimiz beklemiyoruz.

Tezkerenin de HDP ve TİP dışında Meclis’teki tüm partiler tarafından ufak tefek sözlü itirazlar olsa da kabul edileceğini herkes biliyor.

***

İktidardakiler, koltuklarını korumak için savaş politikalarında ısrar ederken, uluslararası alanda ne oluyor peki? Avrupa Birliği Komisyonu’nun 2021 ülke raporunda Türkiye için Suriye’de ilk kez “işgalci güç” tanımı yapılıyor. Raporda, Türkiye’ye ilişkin birçok konuda ağır eleştiriler de yer almaktadır. Raporda, Türkiye’nin son dönemde izlediği dış politikanın AB’nin güvenlik ve dış politika öncelikleriyle uyumlu olmadığı belirtilerek, Türkiye’nin Suriye ve Rojava’daki pozisyonuna ilişkin, “Türkiye, Kuzey Suriye’de kendisinin desteklediği milis güçlerin de katılımıyla askeri harekatını sürdürmektedir.

Türk makamları, Suriye Geçici Hükümeti tarafından yeniden istikrar sağlamak ve sahada idari yapılar oluşturmak için yürütülen faaliyetleri destekledi. Tüm çabalara rağmen, işgalci bir güç olarak Türkiye’nin insan hakları meselesinin üzerine eğilmeyi sürdürmesi gerekiyor” ifadelerine yer veriliyor.

***

Türkiye Avrupa Birliği Komisyonu’nun raporunda, Kuzey Suriye’de işgalci güç olarak tanımlanırken Türkiye’ye ilişkin aynı sertlikte bir diğer rapor da OECD bünyesindeki Mali Eylem Görev Gücü’nden (FATF) geldi. Türkiye, FATF tarafından ‘kara paranın aklanması’ ve ‘terörizmin finansmanını engellemede başarılı olamadığı’ için ‘gri liste’ye alındı.

IMF’nin Mayıs ayında yaptığı bir araştırmada, FATF gri listesine dahil olmanın bir ülkenin sermaye girişleri üzerinde ‘büyük ve önemli derecede olumsuz bir etkiye’ sahip olduğunu ortaya koymuştu. İşte bu durumda, iktidara göre ‘tıkırında işleyen’ ekonomimizin ne hale geleceğini düşünün!
***
Uluslararası alanda Türkiye’nin durumu bu iken, bir açıklama da mevcut gidişattan memnun olmayan patronlar kulübü TÜSİAD’tan geldi. AKP iktidarı döneminde kârlarına kâr katan bu kulübün üyeleri, belli ki kazandıklarını kaybetme korkusunun etkisiyle kendilerini iktidarı uyarmak zorunda hissediyorlar.

TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan, kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi çağrısında bulunurken, TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski ise, demokrasiden, laiklikten, özgürlük alanının daraltılmasından İstanbul Sözleşmesi’nden, gençlerin ülkeyi terk etmesinden dem vurarak, iktidarı uyardı. AKP iktidarı, patronlar kulübünün uyarılarını dikkate alır mı yoksa Erdoğan’dan bu açıklamalara karşı sert bir açıklama mı gelir hep birlikte göreceğiz.

***

Memleketin hali buyken, Diyarbakır’ın tarihi Surları’nda hafızasızca tepinenlere ilişkin de söylenecek çok söz var ama bazen yürek kaldırmıyor ya da söylenecek her söz kifayetsiz kalabiliyor. O rezilliğe de biz değil ancak zaman ve insan, yine aynı mekanda gerçek hafızasıyla gereken yanıtı verecektir elbet…