Hem premodern hem de modern dönemlerin envai çeşit katliam, sürgün ve ferman pratiklerine maruz kalan bir topluluk olan Êzidîlere yönelik saldırılar bugün de sistematik bir şekilde devam ettirilmektedir. Süreğen bir katliam ve ferman cenderesine alınan Êzidîler belki de bu yönüyle tarihin dışına itilmeye çalışılan ender topluluklarından biri olarak ön plana çıkmaktadır. Êzidîlerin varlığını, iradesini, itikat bütünlüğünü ve inanç sistematiğini hedef alan saldırılar, her şeyden önce Êzidîleri bir bütün olarak ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.
Bugün Êzidîlerin anayurdu, iman, irfan ve itikatla kutsanmış ana topraklarının saldırı altında olması, esasında Osmanlının dağılma sürecinin en belirgin yılları olan 1900’lerde başlayan ve 1938’e kadarki gelişmeler bağlamında tam bir “etnik temizlik” projesi olarak hayata geçirildi. Yüzyılın başındaki en büyük insani trajedilerinden biri olan “Büyük Felaket”in halkların hafızasında ne denli derin izler bıraktığının üzerinden 100 yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, benzer pratikler bugün tekrar hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Ne yazık ki o günün yaraları hala sarılmadığı gibi, benzer insani trajedileri tekrarlamaya hevesli mekanizmalar bugün de varlığını sürdürmektedir. O gün olanları unutmamak üzere toplumsal hafızamızın tazeliği ve tarihsel bilincimizin zenginliği oldukça önemli bir ahlaki buyruk olarak hep canlı kalmalıdır. Bu hafıza ve bilinç olmadan olası yeni felaketlerin önüne geçmenin mümkün olmadığını insanlığın ortak deneyimlerinden bilmekteyiz.
Bu coğrafyanın tanıklık ettiği acıların tamamını ancak içselleştirerek, ortaklaştırarak üstesinden gelebilmek mümkünken, bugün o acılar tarihsel sürekliliğin bir devamı olarak hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. O nedenle bugün Êzidîlere reva görülen katliam, pogrom ve etnik temizliği, Çerkez, Rum, Ermeni, Asuri, Kürt ve Alevi halklarına yaşatılanların bir parçası ve devamı olarak görmeliyiz.
Tarih boyunca 73 kez fiziksel varlığı hedef alınmış, tamamıyla ortadan kaldırılmak istenen kadim Êzidî topluluğunun bundan 8 yıl önce maruz kaldığı jenosit, 21. yüzyılın en kanlı katliamlarından biri olarak tarihe geçti. 2014 yılında meydana gelen Şengal Fermanı hem katliamcıların amaç ve motivasyonları bağlamında, hem hedefte olan halkın sosyokültürel ve etno-dinsel özelliklerinden ötürü, hem de katliamın oluş biçimi daha önceki felaketleri andıran ve onunla aynı özellikler taşıyan Saiklerle yapılmıştır.
Lakin nasıl ki 1914’teki felaketin provası olarak kadim Ermeni halkının aydın, düşünür ve kanaat önderleri birer birer ayıklanarak ölüme sürüldülerse 2006 yılında Şengal nahiyesinde de yüzlerce Êzidîyi hedef alan büyük bir toplu katliam meydana gelmişti. Hiç şüphesiz o kanlı sahne Êzidîlerin toplumsal hafızasına 73. ferman olarak geçen 2014 soykırımının bir provasıydı. O günden bugüne ne aktörler ne failler ne de mağdurların durumunda herhangi bir değişiklik olmaksızın kesintisiz soykırım olarak bu plan sistematik bir şekilde devam ettirildi ve bugün de devam ettirilmektedir.
Bugün Şengal’de yaşananlar 1. Dünya Savaşı öncesinden planlanan ve bölgede ortaya çıkan ulus devletlerin sosyal kurgusunun içinde yer alan temel projelerden biridir. O nedenle küresel bağlamda üç maymunu oynayan uluslararası ittifak güçlerinin ve ABD’nin sessiz kalarak, tepki göstermeyerek icazet verdiği, Türkiye’nin toplumsal mühendisliğini üstlendiği, Irak’taki siyasi aktörlerin ikna edildiği, KDP’nin her evresinde yer aldığı bir etnik temizlik projesidir Şengal’de yaşananlar. Üstelik bugün Sünni ve Şii odakların konsensüsünde ilerleyen ve Êzidîlerin tarih boyunca maruz kaldıkları bütün katliam, sürgün ve ferman deneyimlerini ihtiva eden bir karaktere sahip.
Son olarak Şengal’e yönelik gerçekleştirilen bu saldırıların ana ekseni şimdilik her ne kadar fiziki olarak Êzidîleri tamamıyla ortadan kaldırmak gibi görünmese de, etnik temizlik üzerinden Êzidîleri tehcire zorlamak, soykırım tehditleriyle topraklarından mütemadiyen koparmaktır.
Ana hedef budur ve bu hedefin bazı algı hareket noktası veya temel motivasyon harcı bir yanı ile etnik temizliktir diğer yanıyla din savaşıdır. Devletlerin, çetelerin, yerel güç veya küresel aktörlerin bu saldırıların arkasında veya önünde olduğu gerçeği maalesef bu hakikati değiştirmiyor. Hakikatin böyle olması doğal olarak 2014 ile bugünkü saldırı arasında bir bağ kurmayı zorunlu kılmaktadır. Zira 9 Ekim 2020 yılında Şengal Anlaşması olarak tarihe geçen, Êzidîler için yeni bir ölüm fermanı anlamına gelen ve tam da bugün olanları mümkün kılan geniş kapsamlı ve çok bileşenli bir projeydi. 3 Ağustos 2014 tarihinde meydana gelen katliamdan sonra Êzidîleri korumak amacıyla yapılması gerekenlerin hiçbirini yerine getirmeyen güçlerin sözde Êzidîlerin hamisi olma yolunda atılmış bir adımdı o anlaşma.
Tabii ki Êzidîler ilk günden itibaren bu anlaşmaya rıza göstermedikleri gibi, Türkiye’nin aktif bir şekilde rol oynadığı KDP‘nin saha mimarlığını üstlendiği, Irak merkezi hükümetinin onay verdiği ve ABD’nin görmezden geldiği o ölüm tuzağına düşmemek için oldukça aklıselim hareket ettiler. Dolayısıyla Êzidîlerin hem rıza göstermemesi hem de aklıselim hareket etmesi, katliamdan sonra ortaya çıkmış olan öz savunma gücü anlaşmasının hayata geçmesini engelledi ama kendilerini hedef olmaktan kurtaramadı. Başka bir ifadeyle Êzidîlerin öz savunma gücü ve katliamlara karşı ve yeni katliam tehdit ve ihtimallerine karşı kendilerini savunma konusundaki iradi tutumları onları bugünkü kapsamlı saldırıların hedefi haline getirdi.
Ana topraklarını ve inançlarını iman, irfan ve itikatla savunan Êzidîler daha önce olduğu gibi bugün de ölüm fermanı anlamına gelen o anlaşmayı da boşa çıkaracak ve bugün karşı karşıya kaldıkları bu sistematik ve kapsamlı saldırıları da geri püskürtecekler. Keza daha önce 73 fermana rağmen direnmeyi bilmiş, nice sultan ve padişaha haddini bildirmiştir. Êzidî halkının kültürü, toprağı ve iman ile kurduğu sarih hakikati budur! Şengal’i yaradılıştan bu yana kutsi mekân olarak kabul eden Êzidîler anayurtlarını her zaman iman, irfan, umut ve inatla savundu, savunuyor ve savunacaktır! Êzidî inancının temel ilkesini oluşturan bu kozmogonik şifre bugün onları yok etmek isteyenler için de önemli bir kıstas ve tarihsel bir referanstır. Fermanlara, soykırımlara, pogromlara inat, Êzidîler tarihin dışına itilmeyi hiçbir şekilde kabul etmeyeceklerini 2014’ten sonra açık ve net bir şekilde ortaya koydular.