Serê Salê Binê Salê neşeme kaç güvenlik düşer?

Serê Salê Binê Salê neşeme kaç güvenlik düşer?

Yüksel Genç

Önceki gün 13 Ocak’tı. Yani Kürtlerin “Serê Salê Binê Salê” dedikleri, 3 gün süren, eski yıla veda yeni yılı karşılama etkinliklerinin başladığı gündü.

Yeni yıl kutlamaları nedeniyle Diyarbakır sokakları 12 Ocak’ta hareketlendi. Özellikle Sur sokakları, Dicle-Kültür Sanat Derneği sanatçılarının çabaları ile unuttuğu gülümsemeyi yeniden bulmuş gibi oldu. Çocukların yaşlı, kadınların erkek, erkeklerin kadın kılığına girerek sokaklarda ve ev gezmeleri eşliğinde düzenlediği bu yeni yıl kutlamaları pek çok Kürt gibi benim de çocukluğumu şenlendirirdi. Güzel dilekler içeren maniler eşliğinde sokaklarda gerçekleşen bu eğlenceler kılık değiştirme, oyun, dans gösterileri ve evlerde toplanılanın ortak paylaşıldığı bambaşka bir dünyayı, ayrımsız bir dünyayı 3 günlüğüne de olsa sokaklarımıza getirirdi.

İki gündür Sur merkezindeki kutlamalar tam olarak bu duyguyu yeniden yaşattı; başka bir dünya gerçekten mümkündü! Hele yoksulluğun, cinsiyetçiliğin, ırkçılığın, ayrımcılığın giderek olağan bir ön kabul halini almaya başladığı Türkiye’nin en yaralı köşesine taşınan bu eski umut, unutulmuş bildik bir güzellikti.

Elbette, bu unutulmuş güzelliği, umudu yaşamanın “küçük” bedelleri vardı, tıpkı yıllardır pek çok “güzel anın” bedeli olduğu gibi. Örneğin Serê Salê gibi geleneksel teatral kutlamaları bile buralarda polis eşliğinde kutlamak zorundasınız. Bir yanınız değişik kılıklarda alabildiğine sevecen, eğlenceli, tefli, davullu, şarkılı bir cümbüş; diğer yanınız her an büyük bir operasyona başlayacak denli teçhizatlı zırhlılarıyla gelmiş yüzlerce polis. Görünüm hiçbir sanatsal tablonun kaldıramayacağı kadar absürt ve ağır bir kara mizah…

Polisin Sur ilçesindeki arzı endamı elbette salt kutlamaları kapsamıyor. Sur çok uzun süredir güvenlikleştirilmiş bir yerleşke olmanın tüm ceremesini çekiyor. Tıpkı Kürtlük gibi, Kürtlüğe dair olan her ne varsa onun gibi. Örneğin bu 8 bin yıllık yerleşkenin bazalt taşına yaslanıp çay içmek mi istiyorsunuz ya da ciğer yemek ya da sanatsal bir eseri mi görmek istiyorsunuz; o halde doğru yerdesiniz, Sur bu saydıklarım için şahane bir yer. Ama az sonra sizi rastgele durdurup, “ne iş yapıyorsun?” diye soran, sizinle mülakat yapma yetkisi olduğunu söyleyen, hatta “Şüpheli bir durum mu var memur bey?” sorunuza “Bizim için herkes şüpheli” diyecek bir polis ekibine de hazır olmalısınız! Polisin her yurttaşı, istediği zamanda, istediği biçimde sokakta durdurup; “Ne iş yapıyorsunuz?” ile başlayan bir mülakata tabi tutma hakkı var mı doğrusu bilmiyorum. Olduğunu sanmıyorum.

Ama burada kanıksatılmaya başlanmış bir uygulama olduğunu önceden bilmelisiniz. Öyle “kimliğini ver… Kontrol var… şüphe üzerine durdurduk..” falan yok; Dümdüz “Ne iş yapıyorsunuz” ile başlayan bir mülakatın zorunlu başvurucusu gibisiniz. Mübareklerin sanki anket veya iş kur için istihdam ölçüm çalışması görevi var!

Bir ilçenin, tarihi bir ilçenin, üstelik kentin kimliğini taşıyan bir ilçenin bu denli kriminalize edilmiş olmasının iler tutar bir yanı olmadığı gibi, kent sakinlerinin de potansiyel şüpheli muamelesine bu denli rahatlıkla maruz kalmasının kabul edilir bir yanı yok. Ve doğrusu yeri gelmişken; her kentin barosunun kentin ve kentlilerin temel, gündelik hak ve özgürlük çerçevesinin korunmasına dair sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle Diyarbakır Barosu Sur’un, Diyarbakır’ın güvenlikleştirilmesine; Kent sakinlerinin hak ve özgürlük çerçevesinin korunmasına, kişisel ve gündelik hayatın dokunulmazlığına dair bir dizi hukuki çalışma yapmasının kıymetli olacağına inanıyorum.

Sadece Baro mu? Hayır, bence Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) ile Esnaflar Odası’na da iş düşüyor; çünkü Diyarbakır’ın sadece geleneklerinin, kimliğinin değil, ekonomisinin de nabzının attığı bu sembolik yerde güvenlikçi uygulamalar, iyiden iyiye yoksullaşmış kenti daha fazla yoksullaştırıyor. Güvenlikçi tutumlar esnaf ile müşteri buluşmasındaki tedirginliği besliyor. Kentin geleneksel iç pazarı usul usul çöküyor…

Burada sadece iki örneğinden bahsettiğimiz güvenlikleştirmenin temel nedeninin, motivasyonunun yok denen “Kürt meselesi” olduğuna ise henüz değinmedim bile! Konuyu ilerde kaleme almayı umuyor ve hepinizin yeni yılını kutluyorum.

“Serê salê, binê salê,
Xwêdê azadî, aşîti û aramîyê bide vê axê
Serê sale Pîroz be! ”