2 Haziran 1962 yılında SSCB’nin Novoçerkassk şehrinde, işçilerin süte, ete yapılan zamlara ve düşürülen ücretlere karşılık greve girmelerinden sonra bir katliam yaşanır. Bu katliamda 29 işçi hayatını kaybeder, 83 işçi yaralı olarak kurtulur. Onlarca işçi de tutuklanır. Peki ya tüm bunlardan kasabanın dışında kimsenin haberdar olmayışının sebepleri nelerdir? Halkın, Stalin’in ölümünün ardından Kruşçev’in başa gelmesiyle az da olsa canlanan özgürlük umutlarını yitirmesinler diye olabilir mi? İşte tam bu nedenle hafızalardan silinmeye çalışılan gerçekler, tutuklu olan, bırakıldıktan hemen sonra katliamı araştırıp duyuran ve hakikatin peşini bırakmadığı için öldürülen bir işçi sayesinde tam 30 yılın ardından gün yüzüne çıkar.
Sevgili Yoldaşlar
Film, Sevgili Yoldaşlar (Dear Comrades!) adını, işçilerle birlikte greve katılıp kaybolan kızını bulmaya yarabileceğini düşünen, yerel şehir komitesinin parti çalışanı ve sadık bir komünist olan Lyudmila’nın SSCB’ye övgüler düzmek için yazdığı raporun ilk satırından alıyor.
İlk sahnesinde bizi artan zamlardan, düşen ücretlerden haberdar ediyor ‘Sevgili Yoldaşlar’ filmi.
1960’ların atmosferini yakalamak adına 1.33:1 formatında ve siyah beyaz bir biçim tercih edişiyle dikkat çekiyor.
Görüntü yönetmeni Andrey Naydenov’un taktir edilesi bu tercihine karşılık yönetmen Konchalovsky’nin hikaye anlatısının, daha günümüz klasik sinema anlayışına yakın duruyor.
Filmin baş karakteri; Lyudmila
Bizi bekleyen diğer sahnelerin düğümü, işçilerin grevine ilişkin yapılan bir toplantıda baş karakterimiz Lyudmila’nın aniden ayağa kalkıp ‘Konuşmanın faydası yok. Hepsini tutuklayın.’ demesi, general Pliyev’in halka ateş açılması emrine itiraz edip “Anayasaya göre ordu halka ateş etmemelidir” demesiyle atılır.
Fakat filmin sonuna dek işçilere açılan ateşin KGB’nin mi yoksa askerlerin mi açtığını bilmeyişimiz Konchalovsky’nin meseleye olan yaklaşımının da bir göstergesi sayılabilir.
Çünkü kimi çevrelerce anti komünist propaganda yapmasıyla eleştiriliyor yönetmen Konçalovsky.
Konçalovsky’un savunması ise senaryonun gerçeklere dayandığını ve “Trajedi kafa karışıklığına neden olmalı, iyi ve kötü diye bölünmemeli” şeklinde.
Dolayısıyla bu tercihiyle filmde seyirciyi, kendi fikirlerine yönlendirmekten ziyade yaşananları sorgulamaya davet etmeyi amaçladığı söylenebilir.
Kaybolan kızın annesi; Lyudmila
Hikayeyi, yaşanan kötülüklerin bir parçası olan fakat kızının kayboluşuyla birlikte kırılmalar yaşayıp her şeyi sorgulayacak noktaya gelen Lyudmila’nın gözünden izleyişimiz filmin bir diğer başarısı olarak yorumlanabilir.
Ve filmle devam edelim.. O gece grevde yer alan yaklaşık 30 ‘kışkırtıcı’, ‘serseri’ tutuklanır. Ertesi gün yani 2 Haziran 1962 sabahı şehir, dışarıya açılan bütün yolları kapatan tanklarla, askerlerle ablukaya alınır. Sayıları 5 bini geçince tankları, askerleri geçebilmiş olan işçiler ellerinde Lenin portreleri ve pankartlarla yürüyüşe başlar. Yürüyüşü pencereden izleyen Lyudmila “Sovyet devletine karşı ellerinde Lenin’le yürüyorlar!” dediği o anlarda içeridekilerin yaşadığı korku dolu anlar, kalabalığın meydanı doldurmasıyla zirveye ulaşır.
Susmayan telefonlar çare olmaz içerdekilere. Tek yolun pis kokulu dar yolları aşıp kaçmak olduğunu öğrendiklerinde ise çaresizlikleriyle yalnız kalırlar. Lyudmila ve diğerleri kaçar. İşçilerin üzerine ateşler açılır, sloganlarla inleyen meydan çığlık sesleriyle dolar. Sıcaktan asfalta işleyen kanı suyla temizlenemediği için tekrar asfalt dökülüp temizlenecek olan meydanın her yanı kana bulanır. Herkes bir yana kaçışırken Lyudmila kızını aramaya koyulur.
Radyoda çalan şarkı sesiyle dolan bir odadan dışarıyı izlerken bırakır bizi yönetmen. Tam o esnada yaralı bir kadını o odaya getiren Lyudmila, keskin bir nişancının kadının öldürülmesine de tanıklık eder. Silah sesleri sona erdikten sonra cesetler üst üste kamyonlara atılır. Kızını komşulara soran fakat hiçbir bilgi alamayan Lyudmila çaresizce evde bekler.
Büyükbaba figürü
Büyükbabaları üzerinde iki kuşak öncesine ait üniformalarla evde dolaşmaya devam ederken zil çalar. Gelen bir KGB ajanıdır. Evi arasa da hiçbir şey bulamaz. Lyudmila sadakatini “Bulursam kendi ellerimle getireceğim” sözleriyle tekrar gösterir.
Ertesi gün bütün sağlık çalışanlarına, yetkili olarak bulunan herkese imzalatılan gizlilik taahüdünü Lyudmila da imzalarken, eve gelen KGB ajanı aniden karşısına çıkar. Bu dakikalardan itibaren film boyunca Lyudmila’nın kızını bulması için ona yardım eder.
Ordu ile KGB arasındaki gerilim
Ne var ki cesetler şehrin dışında bulunan ve kimsesizlere ait olan mezarların içine ikişerli olarak gömülüp kaybettirilmişlerdir. Ajan ve Lyudmila’nın kızı bulmak için çıktıkları yolda ordu ile KGB arasındaki gerilim dolu sahneleri izleriz. Cesetleri gömenin verdiği bilgiler ile kızın bilgileri örtüşünce Lyudmila, kızının öldüğünden emin olduğu o an yıkılır.
Devlet şiddetiyle dolu bu sahnelere; köpek ve yavruları, duvarda gezinen böcekler, Don nehrinde koşturan atlar ve çocuklar adeta bunca kötülüğün arasında bize nefes aldırsın diye görünürler film boyunca.
Lyudmila ajana “Siz yaptınız ve suçu askerlere yıktınız, Stalin olsaydı böyle olmazdı” diyerek bütün öfkesini kusar. Nehrin kıyısında durdurulan arabadan Lyudmila’nın dışarıdaki atları ve çocukları izlerken bir an durur ve 1942’lerde savaşta hemşireyken hamile kaldığı için nasıl şehre geldiğini anlatır.
İç sorgulamalar
Kısa bir sessizliğin ardından bütün çaresizliğiyle ’Komünizm değilse neye inanayım?’ diye soran Lyudmila’yla birlikte biz de sorgularız tüm yaşananları.
Evine dönen Lyudmila’ya büyükbaba, kızının döndüğünü ve çatıda olduğunu söyler. Koşup kızına sarılan Lyudmila’nın son sözleri “Daha iyi olacağız” olur. Bu sahneyle içimize az da olsa su serpilse de çok uzun sürmez. Çünkü diğer işçiler ölmüştür, tek hayatta kalan kızı. Ancak şehrin dışında kimsenin bu olaydan haberi yoktur ve 30 yıl boyunca da olmayacaktır.
Film ödül de getirdi
Venedik’te Jüri Özel Ödülü’nü kazanan filmin başrol oyuncusu olan Yuliya Vısotskaya’nın performansına Novoçerkassklı oluşu da etki etmiş olsa gerek, çünkü Lyudmila’nın kendi deyimiyle tam bir Sovyet kadını edasıyla karakterin hakkını fazlasıyla vermiş olduğunu söylemeden geçmemeli.
Zamlar, düşük ücretler, kaybettirilen insanlar, çocuklarını arayan anneler, kuşaklar arasında yaşanan gerilimler, devletlerin kendi içinde yaşadığı anlaşmazlıklar, hesaplaşmalar… Onlarca yıl geçmesine rağmen hala yaşadığımız sorunların bu denli benzer oluşunu hayret içinde izlerken, “Daha iyi olmak için ne yapmalı?” diye sorup sorgulamaya değer bir film ‘Sevgili Yoldaşlar’.