“…Ayrı ayrı bireyler ancak başka bir sınıfa karşı ortak savaş yürütmek zorunda kaldıklarında sınıf oluştururlar…” diyor Marks ve Engels Alman İdeolojisi isimli değerli çalışmalarında. Yani diyorlar ki ; sınıf olmak aynı zamanda ortak mücadele yürütmektir. İşte sınıfın tanımının yolcuğu böyle başlıyor. Gelin biz de bu yolculuğa birlikte çıkalım.
İnsanın doğumundan itibaren kendisini içinde bularak var ettiği sınıfsal alanlar üretim tarzlarının sınırlarına sahiptir. Bu sınırlar aynı zamanda kutuplaşmanın da üreticisidirler. Kutuplaşma, aralarında hiyerarşik düzensizliklerin var edildiği piramit tipi örgütlenmenin sonucudur. En yukarıda bulunan en az, en çoğa sahip olurken, en altta bulunan en çok, en az şeye sahip olmaktadır.
Sınıfın tanımı elbette üretim tarzı kavramından bağımsız yapılamaz. Ek olarak politik, kültürel, ideolojik tanımlamalar ve bunların yansımaları da konulmalıdır. Konuyu uzatmadan ve dağıtmadan biçimlendirmeye çalışalım. Üretim tarzı üretim araçlarının varlığını gerektirir. Bu da özel mülkiyeti yani sahip olmayı gerektirir. Özetle özel mülk, sizin diş fırçasına sahip olmanız değil, diş fırçası fabrikasına sahip olmanız demektir. Durum böyle olunca da fabrika sahibi daha fazla kâr için hem çalıştırdığı kişilerden hem de doğadan çalacaktır. Hem insanın hem de doğanın değerlerini kendi bünyesine değişim değeri olarak katacaktır. Bu en masum ifadeyle hırsızlık yapacaktır.
Kapitalizm, sınıfların varlığı nedeniyle tezgah sistemi haline gelmiştir. Tezgahın neresinde durduğunuz sizin sınıfsal konumunuzla direkt orantılıdır. Tezgahın önünde yada arkasında bulunmak (alıcı – satıcı olmak) ekonomik zorların belirlemesi altındadır. Birde siyasi olarak tezgahın neresinde durduğunuz önemlidir. Bu da tezgaha gelip gelmediğinizi anlatacaktır.
Tezgah tanımı bence çok önemli ve buradan ilerleyebiliriz. Tezgah tanımının ikili anlatımı (ekonomik ve siyasi) bize yeni kapılar açacaktır. Şunu belirtmeliyim ki, sınıf tanımını salt ekonomik düzeyle yapmak başlangıç için gereklidir fakat eksiktir. Onu tamamlamak için işin içine siyasal fonksiyonları da dahil etmek gerekir. Ekonomik ve siyasal iki yapıyı içinde barındıran sınıf tanımı daha net analizler yapmamızı sağlayacaktır. İlerlemeye devam edelim.
Marksist analizin önemli iki kavramına geldik: Kendinde sınıf ve kendi için sınıf. Bir parantez açmak isterim: Karmaşık, kafa bulandıran tanımlar yapmak, zor sözcükler seçmek bilmenin değil tam tersine bilmemenin yada eksik bilmenin göstergesidir. Bu nedenle basit, gündelik, anlaşılır tanımlarla yolumuza devam edelim. Kendinde sınıf; ekonomik olarak tezgahın neresinde durduğunuzu tanımlar. Yani diş fırçanız mı var, yoksa diş fırçası fabrikanız mı? Yani iş gücünü satıyor musunuz yoksa satın mı alıyorsunuz? Gelelim kendi için sınıf tanımına. Bu siyasi, kültürel, ideolojik olarak tezgaha gelip gelmediğiniz ile belirlenir. Bu tanımda sadece diş fırçası sahibi (ekonomik anlamda sınıf üyesi) olmak yetmez. Bunun yanında toplumsal değişimi hedefleyen eylemler, mücadeleler, bedeller ödeyip ödemediğiniz (siyasi anlamda sınıf üyesi olmanız) belirleyicidir.
Marksist analizin sınıf tanımında zincirlerinden başka kaybedecek hiç bir şeyi olmayanlardan uzun uzadıya bahsedilir. Roza Luxemburg zincir metaforunu harika bir dille şöyle geliştirmiş: Hareket etmeyen zincirlerinin farkına varamaz. Zincir metaforu üzerinden anlatılan işçi sınıfıdır. Fakat sadece işçi sınıfı demek ve orada durmak bizim tanımımızı tam olarak karşılamaz. Tarihsel köken itibarı ile işçi sınıfı merkez kapitalist ülkelerdeki endüstri işçileri için (özellikle İngiltere’de) kullanılıyordu. Onun yerine proletarya demek tanımımızı daha geliştirecektir. Proleter yoksuldur bunun yanında vücudu dışında hiçbir özel mülkü yoktur. Diş fırçası özel mülk değildir ama diş fırçası fabrikası özel mülktür. Bu nedenle proleter ücret karşılığında iş gücünü kapitalist sermayedara satar. Dikkat ettiyseniz emeğini demedim iş gücünü satar dedim. Bu önemli ayrım kapitalizmde bir çok şeyi gizler. İşçi emeğimi sattım tam karşılığını aldım der. Bu yanlıştır. İş gücünü satar ve 8 saatlik çalışmanın 4 saatlik karşılığını alır.
Bir dikkat daha . Yukarıda hem proleter dedim hem de proletarya. Şimdi bu iki tanım arasında ki farka gelelim: Proleter, ekonomik tanımdan hareketle oluşturulur. Çıplak insan emek sürecinin öznesidir ve yaşaması hayatta kalması ile sınırlıdır. Proletarya ise siyasi tanımdan hareketle oluşturulur. Siyasi ve tarihsel sürecin öznesi olma anlamında yaşamı sadece hayatta kalmak ile sınırlanmamıştır. Yaşanılan ekonomik ve siyasal süreçlerin farkına varan proletarya buradan hareketle değiştirici olma görev ve sorumluluğunu da üstlenmiştir. Proleter, kendinde sınıf bilincinin taşıyıcısı iken, proletarya kendi için sınıfın aktif öznesidir. Proleter ve proletarya arasındaki organik bağlar sınıfın mücadele gücü içinde önemli kazanımlardır. Ekonomik ve siyasi olguların farkına varan proletarya diş fırçasından diş fırçası fabrikasına giden sürecin de bilincindedir artık.
Kapitalizm hem ekonomik hem de siyasi anlamda mülksüzleştirerek yol almakta. Bu ikili saldırıya karşı proletaryanın da diğer sınıfsal oluşumlar ile birlikte ittifaklar yapması kuşkusuz mücadele için son derece önemli ve gereklidir.
Başladığımız gibi bitirelim. Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan ekonomik özne ve hareket ettiğinde zincirlerinin farkına varan siyasi özne, zincirleri yok edecek mantık ve mücadele madalyonunun ayrılmaz iki yüzüdür.