Turnusol kâğıdı, kimyada kullanılan ayıraçlardan biridir. Asitle temasında kırmızı, bazla temasında ise mavi renk olur. Güncel yaşamda da iki yüzlülüğün deşifre edilmesini, gerçek niyetinin ortaya çıkmasını ifade eden bir deyim olarak yaşamımızda var olur. Şırnak’ta yıllardır yaz aylarında çıkan-çıkarılan yangınlar yetmezmiş gibi bir de ağaç kesimi yapılmaktadır.
Şırnak’ta ağaç kesimi ilk defa bu kadar görünür oldu. Ve buradaki ağaç kesimi aylardır devam etmektedir. Artık hesaplayamadığımız ölçeklerde ormanlar talancılık edası ile kesilmektedir. Yerel halk ve sivil toplum örgütlerinin onca sesine rağmen ne yetkili-sorumsuzlar ne de sivil toplumdan gerekli desteği bulup kesimi durdurulamamıştır. Elbette Şırnak’ın çığlığına ses olan doğa yaşam savunucuları ve ekoloji örgütleri ırk, tür, cins ve bölge ayrımı yapmadan ekoloji sorumluluğunun bilinciyle sahip çıkmaktadırlar.
Küresel ölçekli yerellerde de çevre mücadelesi yaptığı iddiasında olan, doğayı koruduğunu söyleyen STK’lar ve yerellerdeki uzantıları Şırnak’taki kesime karşı herhangi bir tepki göstermemiştir. Şırnak barosunun doğa ve çevre komisyonunun yazılı başvurusuna ‘’kör, sağır, dilsiz’’ kalmayı tercih ettiler.
Peki sömürü sisteminin yeşil yüzü olan bu çevreci kuruluşlar ve yereldeki uzantıları bu sesi duyarlar mı? Tabi ki hayır. İki nedenden ötürü görmemezlikten geleceklerdir. Nereden mi biliyoruz?
Unesco dünya mirası olan Hewsel Bahçeleri ve Sur’daki doğal, tarihi ve kültürel yapılar yıkıldığı, tarihi Hasankeyf sulara gömüldüğü zamanlardan tanıyoruz. Görevleri listeleme, istifleme ve rantabl hale getirerek sermayeye devrini gerçekleştirmektir.
Kapitalist sistem her şeyi ve herkesi meta olarak görür. Bu nedenle her şeyi ve herkesi sömürme hakkını kendinde gören bir anlayıştır. Bu anlayışın küresel ve yereldeki yeşil yüzlü kuruluşları ve aktivistleri de bu kriterlerce hareket eder sus-pus otururlar.
Şırnak’ın çığlığına sessizliklerinin bir diğer nedeni de iktidarlarca rıza üretmek adına kriminalize edilmiş bölgelerde yer almalarıdır. Sanki bu yerküre de değil de başka bir gezegenin ekosisteminde yer alan bir ormanmış, yakılması-kesilmesi ve onlarca canlı türünün yok olması gerekiyormuş gibi davranırlar. Oysa her türlü tür, cins ve ırk ve buna dair kırımlara karşı durmak doğa, ekoloji savunucusunun temel görevidir ve onlar bundan bihaber davranırlar.
Çevre ve ekoloji anlayışları çoğunca iç içe geçmiş, kapitalist bir çevrecilik anlayışı ile ekoloji mücadelesinin içi boşaltılmaya çalışılmıştır. Ekoloji mücadelesi önündeki en büyük handikap; türler, cinsler, ırklar, dinler, bölgeler, canlı ve cansızların arasında ayrım yapan kapitalist çevreci anlayışlardır. Kapitalist çevreciler sistemde yerini almış, sistemin sürdürülebilirliği adına onun istediğini korumayı istemediğine ‘’kör, sağır, dilsiz’’ olmayı seçmişlerdir.
Şırnak’taki orman kesimi ekoloji ve çevreci anlayışlar açısından bir turnusol kâğıdı işlevi görmektedir. Bugün Şırnak’a sahip çıkmayanlar Akbelen’de termiğe, Kaz dağlarında madene, Akkuyu’da nükleere karşı verilen mücadeleyi sahiplenmeleri göstermelik ve çözümden uzak olacaktır. Oysa ekoloji hatta çevre mücadelesi de tüm canlılar için toplumsal vicdan ve ahlakla yürütülen bir yaşam hakkı mücadelesidir.