Sivil toplum kuruluşları

Sivil toplum kuruluşları

Hakan Yurdanur

Burjuva siyasetinin iktidar mekanizmalarına ve yeniden üretimlerine -karşı çıkarak düzenleme- geleneği sivil toplum kuruluşlarını (STK) var etmiştir. Bu karşı çıkış (tabi ki tüm STK’lar olmasa da çoğunda) sahtedir ve biçimden öteye geçmez, geçemez. Sahte karşı çıkışlarını -kaygı – kavramı üzerinden örgütleyen bu kurumlar aslında var olan sistemin değişecek olması halinde yaşayacaklarının kaygısını taşımaktadırlar. Sistemin devamı iyidir çünkü kendi varlık nedenleridir…

STK‘ların var olması demokrasinin var olduğu anlamına gelmez. Demokratik bir kurumun işleyişi sistem için tehdittir. O nedenle demokrasi kavramı sık sık öne çıkarılarak kafa karışıklığı yaratılmak istenir. Bu çelişkili içsel yapılarının da göstergesidir. Aslına bakarsanız çelişkili içsel yapıları onları güçlü kılar. Dışarıya sürekli olarak bir şeylerin değiştiği izlenimi verilir. Akıllara şu soru geliyor “Değişende memnun değiştirilende…Peki ama değişen ne…?”

STK’ların en önemli amaçlarından bir tanesi sermaye lehine görevden el çektirilen ve devre dışı bırakılan devletin yerini doldurmaktır. Bunu devletten daha ucuza yapabildiği sürece başarılıdır , hayatta kalmalıdır. STK’lar bir süre sonra devletleşen hükümet içi kurumlara , ona bağlı hizmet veren resmi dairelere dönüşüyorlar. Devletin görevini üstlenen bu yapılar (tekrar belirtelim ki tamamını kastetmiyoruz) başından sonuna dek özelleştirme yanlısıdır. Bu anlamı ile sosyal faaliyetleri de özelleştirmenin kutsanma biçimleridir.

İnsan için üretimi ve tüketimi hedefine koymayan , parasal karşılığı olmayan her şeyi değersizleştiren neo liberal sistem yoksulluğu da kazanç kapısına dönüştürmüş durumda. Yoksullar için , zenginlikle ve zenginlerle mücadele etmek yerine kendi çıkarları doğrultusunda yoksulluğun devamı için çaba harcamaktadırlar. Bu anlamı ile sivil toplumdan anladıkları da zenginlerin var olduğu , korunduğu rahat yaşamlarını sürdürebildikleri bir toplum anlayışıdır. Yoksullukla mücadele adı altında kurulmuş STK yöneticilerinin çok yüksek maaşlar aldığı , ABD – AB fonları ile desteklendikleri bilinmektedir. Sizce ABD ve AB bu fonları yoksullukla mı yoksa yoksullarla mı mücadele edilmesi için vermektedir ? Tabiki yoksullarla mücadele edilmesi için .

STK’ların tabandan gelen sosyal hareketler olduklarını da söylemek zor. Üye sayılarının azlığı/çokluğu bu gerçeği değiştirmez. Yukarıdan aşağıya örgütlenmiş bu yapılar sosyal hareketsizliğin taşıyıcılarıdırlar. Gelin görün ki bir çoğu sosyal hareket başlattığı iddiasındadır. Yeni sosyal hareket sloganı söylendiği gibi yeni falan değildir. Neredeyse insanlık tarihi kadar da eskidir. STK’lar üzerinden anlatılan -yeni – kavramı , yeni sistem yeni düzen anlamlarını taşımakta. Özetle kapitalizmi yenileme ihtiyacının bir ürünü. Yenilemede ki amaçta sermayenin daha fazla büyümesi , sosyal devletin o oran da küçülmesidir. Yeniyi üretiyormuş gibi gösterip eskiye sığınma isteğini karşılama görevi ile donatılmış STK ‘lar aslında birer toplumsal el frenidirler. Bu freni dillerine de çektikleri için söylememeyi kural edinirler. Kapitalizm, sosyalizm, emperyalizm, sömürgecilik… demezler, diyemezler. Onun yerine demokratik piyasa, globalleşme, büyüme… mavalını anlatır dururlar.

Sivil toplum , rasyonel ve örgütlü bir toplum demek ise ; bunu kurumlarına da yansıtması gerekmez mi ? Örneğin doğaya ve çevreye duyarlı olduğunu söyleyip fidan dikme kampanyaları ile toplumu örgütlemeyi sağlamak hatta bunu için bağış toplamak ne tür bir örgütlülük sağlar? Sorun edilmesi gereken fidan dikmek midir yoksa ormanı yakan kapitalist sistem midir ?

1970 yılında faaliyete başlayan ve “Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek” sloganı ile hareket eden Dünya Ekonomi Forumu (DAVOS) bir STK ise sanırım daha fazla söze gerek yok…

Başladığımız gibi bitirelim: Sahte karşı çıkışlara değil , içten karşı duruşlara ihtiyacımız var… İşte bu ihtiyacın sosyal örgütlenmesidir.