Yüksel Genç
Türkiye’de siyasetçilerin yaptığı, sarf ettiği her şey artık seçimle ilişkilendiriliyor, seçim hazırlığı olarak okunuyor. Bu okuma halinin izlerine kamuoyu araştırmalarında da rastlanıyor.
Öyle ki kiminin anlık ve taktiksel, bir diğerinin gündem değiştirmeye yönelik olarak gördüğü söylem ve edimlerin ardından yapılan kamuoyu yoklamalarında pekâlâ verisel farklılıklara rastlanabiliyor, bu farklılık söylem ve edimin seçmen tarafından satın alınma biçimi, onayı veya reddi olarak okunabiliyor!
Birbirine karşı gard alan muhalefet ve özellikle iktidar unsurlarının sıklıkla farklı şaşırtıcı söylem kurma, atakta bulunma kapasitesi düşünüldüğünde seçim sath-ı mailinin oldukça hareketli geçeceği anlaşılıyor. İşin sonunda çoklu kriz hallerine uygun, çoklu söylem ve eylemler karşısında halkın şoklanma, siyaset aktörlerinin ise yer yer dumura uğrama riski de bu özel süreçte mümkün görünüyor. Özellikle iktidarın aralık ayından bu yana uyguladığı yöntem dikkatle izlenmeyi hakkediyor.
Uzunca bir zamandır seçmen kaybı yaşayan, ülkenin içine girdiği derin kriz halleri ile bu kayıp sürecini toparlayamayan iktidarın sergilediği tutarsızlıklara, mental yorgunluğa, krizi derinleştiren hallerine karşın muhalefetin durumla uyumlu görülebilecek bir seçmen konsolidasyonu edinememiş olması, iktidar partilerinden kopan yada kararsızlaşan seçmenin hala önemli bir kesimi için muhalefetin bir adres olarak seçilememiş olması, hareketli seçmenin yoğunluğu bu sürecin en fazla tartışılan, tartışılacak konularından biri olmaya aday. Amiyane tanımla “gole” dönüştürülebilecek pek çok fırsatın değerlendirilememiş olması muhalefetin yetersizliği ile izah edilebileceği gibi, muhalefetin dönüşüm isteksizliğine de işaret.
Ülkenin ihtiyaç duyduğu, seçmeni de cesaretlendirecek, umutlandıracak çözüm politikaları sunamıyor olmaları, krizlerden çıkış için güvenilir bir proje sunamıyor olmaları, muhalefet partilerinin geldikleri geleneklerin temsil ettiği ve seçmeni imtinaya iten siyaset kodlarının koruyor olduğuna dair inanç, vaat ettikleri yeni Türkiye formunun ne olduğu konusundaki belirsizlikler, seçim sürecinin kaderini belirlemesi beklenen seçmen grubunun uzun zamanlı olarak kararsızlar potasında konsolide olmasına yol açıyor.
Birkaç ay önceye kadar AKP iktidarı yaptığı hatalarla muhalefeti konsolide ederken, muhalefeti güçlendirirken; muhalefet sunamadığı, cesaret edemediği ve üretemediği politikalar yüzünden AKP iktidarının mevcut durumunu konsolide ediyor. Olağan koşullarda büyüyen ekonomik kriz, işsizlik, yoksulluk, hak ve özgürlük alanlarındaki zayıflama ve otoriter uygulamalar on tane hükümet devirirken, Türkiye koşullarında bu durum AKP hükümetini iktidarda tutma olasılığına dönüşüyor. Oyun kuramayacak biçimde zayıflayan bir iktidar partisinin sorun ve kriz alanlarından kendine hala güç devşirebiliyor olması mevcut muhalefetin sorgulaması gereken bir diğer yanı oluşturuyor.
Zira karşımızda krizden kazanmayı öğrenen, bu konuda muhalefetten çok daha rahat hareket edebilen bir iktidar profili var. Sadece krizden değil, sorunlardan da kazanmayı öğrenen; daha doğrusu sorun ve kriz alanlarını araçsallaştırarak yönetmeyi bilen bir iktidar profil var. Bunun karşısında ise daha çok “Bu kadar ağır sorun ve krizlerin” kendiliğinden iktidarı yenilgiye uğratmasını uman, bekleyen bir muhalefet profili çiziliyor.
Bu konuda salt 20 aralık operasyonu dahi çok şey anlatmaya muktedir. Ekonomik krizin tüm göstergeleri ile hareketlendiği ve derinleştiği kasım ve aralık ayında ülke iflasın eşiğinde dolanıyor iken bile muhalefet kararsız seçmeni konsolide edemezken; iktidarın değerlerdeki yükselişi durduramayacağını anladığı anda dövizi hızla yükselme eğilimine sokup, sonra aşağıya çekerek krizi kontrol edebiliyor algısı kurabilmiş olması, AKP’deki düzenli seçmen kayışlarını o ay için durdurmaya yetti!
İktidar partisi “çözemediğim krizi yönetirim ve bunu benden daha iyi yapacak olan bir siyasi parti yok” demeye getirdi. Kitlelere bu duyguyu vermekte kısmen başarılı da oldu. Seçmene ve ülkeye en kötüsünü göstererek sıtmaya razı etti. (Burada en kötüsü doların 18 TL seviyelerini aşması, sıtma ise operasyonla doların 12-13 TL bandına düşürülmesi)
Önce asgari ücretin %50 artışı, ardından döviz spekülatörlüğü uygulaması karşısında muhalefette algılanan ilk refleks amiyane tanımla “dumura uğramak” biçiminde oldu. Etkili, güçlü, hazırlıklı bir muhalefet beklentisi kısmen kırıldı. Tüm bu tutumlar sayesinde, seçmen ekonomik durum hakkında hakimiyetin, gündem kurma gücünün AKP iktidarında olduğuna belli açılardan ikna edildi.
Oysa ekonomik kriz ve krizin kötü gidişatı konusundaki tüm göstergeler yerli yerinde duruyor ve seçmen hala krizi aşacak ciddi bir politika görmek istiyor!
Benzer bir yöntemi şimdi AKP iktidarı Kürt sorununda da işletmeye çalışıyor gibi. Muhalefet AKP’den seçmen kaçışlarının nedenlerine yeterince yoğunlaşıp, o seçmenin kaçma nedenlerini ortadan kaldırarak kendinde konsolide etmekte sınırlarını zorlamıyor görünse de; İktidar seçmen kaybediş nedenlerinin ve muhalefetin ne olursa o seçmeni kendinde konsolide edebileceğinin gayet farkında görünüyor. Üstelik muhalefetin sınırlılıklarının da, bagajlarının da gayet farkında.
Tam bu noktada iktidar; kendinden ilk kopan en büyük seçmen kitlesinin Kürtler olduğunu biliyor. Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununu mecliste HDP ile çözerim” söyleminin ardından ciddi bir kararsız Kürt seçmeninin yönünü CHP’ye döndüğünü de, ama hala bu konuda yeterince güvenemediğini de kamuoyu araştırmalarından biliyor. Tam bu nokta da Öcalan-Demirtaş ikiliği etrafında kurduğu söylem ile Kürt sorununda çözüm için İmralı’yı, Öcalan’ı muhatap alabileceği imasını güçlendiriyor. Böylece CHP’nin Kürt sorununun çözümüne dair hem niyetini sorgulamaya açıyor, hem de samimiyet testine zorluyor. Aynı zamanda CHP dahil bütün muhalefete, Kürt sorununda çözüm niyeti olanlara aşmak zorunda oldukları sınırlara işaret ediyor.
Daha önce 2013-2015 sürecinde açıkça, İmralı’da Öcalan’la müzakere kapısına gelmiş ve bunu seçmen kitlesine kabul ettirmiş, bu konudaki bariyeri bir kere yıkmış biri olarak Kürt sorununda çözümün muhataplarına ulaşabilme, bu konuda gündem kurma gücünü elinde bulundurduğunu da ima etmiş oluyor. Öcalan adına söylem kurarak CHP ve diğer muhalefet partilerinin sahip olduğu bariyere sahip olmadığını gösteriyor.
Gerçekte ise Öcalan hala tecritte! Bırakın kamuoyuna, avukatlarına dahi erişim hakkı tanınmamış durumda ve Kürt sorunu ülkedeki krizlerin temel kaynağı olmayı sürdürüyor. Ancak muhalefetin sarıldığı bariyerler, sınırlar durduğu sürece Kürt sorununda gündem kurma, Kürt sorunu üzerinden güç devşirme hakimiyeti AKP’de görünüyor..
Muhalefet ne zaman HDP ve Kürt meselesine AKP’den daha cesur bakacak? Ne zaman bariyerlerini yıkarak yaklaşacak? Doğrusu bilemiyorum!
Ancak unutulmasın ki; döviz nasıl ki bir kere çaldığı kapıyı unutmaz ve yeniden çalar ise, Kürt sorununun çözümünde de bir kere çalınan kapı unutulmayacaktır, Aşağısında uzun süre dolaşılamayacaktır…