4 Şubat 2023 Cumartesi
Gazete Karınca
Örnek Resim
  • TÜMÜ
  • ÖZEL
    • Çeviri
    • Röportaj
  • GÜNCEL
    • Bilim ve Teknoloji
    • Cezaevleri
    • Çalışma Yaşamı
    • Eğitim
    • Ekonomi
    • Medya
    • Sağlık
  • POLİTİKA
    Erdoğan 14 Mayıs’ı işaret etti: Bu zafer İstanbul’un ayağına vurulan prangalardan kurtuluşunun işareti olacak

    Erdoğan 14 Mayıs’ı işaret etti: Bu zafer İstanbul’un ayağına vurulan prangalardan kurtuluşunun işareti olacak

    ‘Yelpazenin solundan, en sağ ve milliyetçi kesime koşar adım giden biri’: Ali Arif Özzeybek

    ‘İsmim üzerinde bir mutabakat olursa itiraz etmeye hakkım olmaz’

    ‘İsmim üzerinde bir mutabakat olursa itiraz etmeye hakkım olmaz’

    İYİ Parti’den 13 Şubat açıklaması: TV’den öğrendik, biz onay makamı değiliz

    İYİ Parti’den 13 Şubat açıklaması: TV’den öğrendik, biz onay makamı değiliz

  • TOPLUMSAL CİNSİYET
    Sakine Kültür’ü öldüren Barkın: Beni emniyete, istihbarata sorun

    Sakine Kültür’ü öldüren Barkın: Beni emniyete, istihbarata sorun

    Elazığ’da 24 saatte 3 kadın katledildi

    KCDP’den Ocak ayı raporu: 31 kadın katledildi, 25 kadının ölümü şüpheli bulundu

    Sakine Kültür’ün katili İbrahim Barkın boşandığı eşini de katletmeye çalışmış

    İddianame tamamlandı: İbrahim Barkın, Sakine Kültür’ü tasarlayarak öldürmüş

    Habur Sınır Kapısı’nda görevliler, bir kadını darp etti

    Habur Sınır Kapısı’nda görevliler, bir kadını darp etti

  • EKOLOJİ
    Kelebekler azalıyor

    Kelebekler azalıyor

    Gelmiş geçmiş en yaşlı köpek Bobi

    Gelmiş geçmiş en yaşlı köpek Bobi

    Kimyasal atıkla dolu gemi Sao Paulo batırılacak

    Kimyasal atıkla dolu gemi Sao Paulo batırılacak

    Bilim insanları 500 yıl önce nesli tükenen dodo kuşunu diriltmeye çalışıyor

    Bilim insanları 500 yıl önce nesli tükenen dodo kuşunu diriltmeye çalışıyor

  • KÜLTÜR-SANAT
    • Kitap
  • DÜNYA
  • YAZARLAR
    • Forum
  • Video
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Göster
  • TÜMÜ
  • ÖZEL
    • Çeviri
    • Röportaj
  • GÜNCEL
    • Bilim ve Teknoloji
    • Cezaevleri
    • Çalışma Yaşamı
    • Eğitim
    • Ekonomi
    • Medya
    • Sağlık
  • POLİTİKA
    Erdoğan 14 Mayıs’ı işaret etti: Bu zafer İstanbul’un ayağına vurulan prangalardan kurtuluşunun işareti olacak

    Erdoğan 14 Mayıs’ı işaret etti: Bu zafer İstanbul’un ayağına vurulan prangalardan kurtuluşunun işareti olacak

    ‘Yelpazenin solundan, en sağ ve milliyetçi kesime koşar adım giden biri’: Ali Arif Özzeybek

    ‘İsmim üzerinde bir mutabakat olursa itiraz etmeye hakkım olmaz’

    ‘İsmim üzerinde bir mutabakat olursa itiraz etmeye hakkım olmaz’

    İYİ Parti’den 13 Şubat açıklaması: TV’den öğrendik, biz onay makamı değiliz

    İYİ Parti’den 13 Şubat açıklaması: TV’den öğrendik, biz onay makamı değiliz

  • TOPLUMSAL CİNSİYET
    Sakine Kültür’ü öldüren Barkın: Beni emniyete, istihbarata sorun

    Sakine Kültür’ü öldüren Barkın: Beni emniyete, istihbarata sorun

    Elazığ’da 24 saatte 3 kadın katledildi

    KCDP’den Ocak ayı raporu: 31 kadın katledildi, 25 kadının ölümü şüpheli bulundu

    Sakine Kültür’ün katili İbrahim Barkın boşandığı eşini de katletmeye çalışmış

    İddianame tamamlandı: İbrahim Barkın, Sakine Kültür’ü tasarlayarak öldürmüş

    Habur Sınır Kapısı’nda görevliler, bir kadını darp etti

    Habur Sınır Kapısı’nda görevliler, bir kadını darp etti

  • EKOLOJİ
    Kelebekler azalıyor

    Kelebekler azalıyor

    Gelmiş geçmiş en yaşlı köpek Bobi

    Gelmiş geçmiş en yaşlı köpek Bobi

    Kimyasal atıkla dolu gemi Sao Paulo batırılacak

    Kimyasal atıkla dolu gemi Sao Paulo batırılacak

    Bilim insanları 500 yıl önce nesli tükenen dodo kuşunu diriltmeye çalışıyor

    Bilim insanları 500 yıl önce nesli tükenen dodo kuşunu diriltmeye çalışıyor

  • KÜLTÜR-SANAT
    • Kitap
  • DÜNYA
  • YAZARLAR
    • Forum
  • Video
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Göster
Gazete Karınca
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Göster
Ana Sayfa Yazarlar Ahmet Özer

Toprağın canı ve bir mezarlık ziyaretinin düşündürdükleri

Ahmet Özer

6 Temmuz 2022 Çarşamba - 14:16
- Ahmet Özer, Manşet, Yazarlar
Toprağın canı ve bir mezarlık ziyaretinin düşündürdükleri
Share on FacebookShare on Twitter

Bir ziyaretgâh olarak mezarlık

Bayram öncesi, anam arıyor “Oğlum” diyor “yarın dirilerin, bugün ise ölülerin bayramıdır. Biz de babanın mezarını ziyarete gitmeliyiz, onun bayramına.” diyor arkasını getiremiyor. Üzüntüsünden mi yoksa zaten söyleyeceği bu kadar mıydı bilemedim. Dediği gibi yapıyoruz. Doluşuyoruz bir araca, ben, annem, kızım Seraf, kardeşim Leyla, Azad, gelinimiz Belkıs tutuyoruz Van’ın Akköprü’deki Şehir Mezarlığının yolunu. Ziyarete gidiyoruz babamın mezarını. Zaten Arapça ziyaret kökünden geliyor mezarlık, “ziyaret mekânı” demek. Mezarlığın eş anlamlısı olarak Arapçada makber/makbere (kabirlerin bulunduğu yer), Farsça ve Kürtçede, kabristan, goristan kullanılır. İşte şimdi oradayız. Akköprü Mezarlığı büyükçe bir yer, bir ucu Muradiye yolu ile Özalp yol kavşağına dayanıyor öbürü ta Toprak Kale diplerine uzanıyor. Bir büyük şahide görünüyor, mezar taşları tarlası gibi. Her biri bir ölüyü simgeliyor. Uzaktan bakınca sonsuza dek uzanıp gidiyor sanki. Ne de çok ölü var Allah’ım?

Ölülerin sükûneti, dirilerin devinimi

Biz Özalp yolu üzerinde, otogar kavşağından sağa doğru indiğimizde solda toprak kale bütün haşmetiyle gözüküyor. Aracı bir kenara park edip iniyoruz, biraz yürüdükten sonra etrafı duvarlarla çevrili mezarlığın bu taraftaki kapısına geliyoruz. Mahşeri bir kalabalıkla karşılaşıyoruz ölüler mekânında, ortalık ana baba günü gibi. Mezarlığın içi ve dışı insan kaynıyor. Binlerce insan karıncaların yuvalarındaki devinim gibi oradan oraya mezarlığın içinde devinip duruyor, mezarlara basmamaya dikkat ederek hareket ediyor, gidip geliyor, dolaşıp duruyorlar. Kimi ellerinde okuyacakları cüzler, kiminin elinde lokum, bisküvi kutuları. Ellerindeki kutsal kitaplar ölülerin ruhlarına atfedecekleri okumalar için, kutulardaki ise dağıtacakları hayrat için.

Çocuklar üç beş kuruş karşılığında mezar sahiplerine ha bire su taşıyor. Suları, çocuklara bir harçlık verdikten sonra alan ölü yakınları, mezarların üstündeki ayrık otları ayıklayıp, çiçekler ve ağaçlar kurumasın diye habire suluyorlar. Kafama bu noktada bir soru takılıyor: Acaba bunu kendileri için mi yoksa çoktan ölmüş olan yakınları için mi yapıyorlar? Öyle ya, o ölülerin bu sudan, çiçeklerden ya da ağaçlardan bir istifadesi olacak mı? Yoksa aslında bu ritüeli yerine getiren kişi, diğer insanlara “bak ben ölülerime sahip çıkıyorum, onları unutmadım gördüğün gibi” diyerek hem dosta düşmana karşı toplumsal kabul sağlıyor hem de kendisi için iç huzur mu sağlamış oluyorlar? Çünkü zaman zaman yadırganan insanlar için “ölülerine bile sahip çıkmıyorlar” laflarını çokça duymuşluğum var buralarda. Kimi de sahiden yaptıklarıyla ölen yakınlarını diğer dünyada rahat ettirebileceğine hatta okuduğu yasin-i şeriflerle günahlarını affettirip cennetin yolunu açabileceğine inanıyor olmalı.

Kimse ölmek istemiyor!

Ne garip herkes cennete gitmek istiyor, ama kimse ölmek istemiyor. Vaatedilen cennet için epey değişmek gerek. Ne ki, tıpkı cennete gitme meselesinde olduğu gibi, herkes değişim istiyor ama başkaları değişsin ben aynı kalayım diye düşünüyor.  Neden acaba? Bunu anlamak için belki de bir mezar sosyolojisi yapmak gerekir.

Bir diğer konu daha var aklımı kurcalayan. Canlar ölesi değil yani ruhlar ölmüyor, ölen bedendir denir dinde. Madem ruhlar ölüm anında bedeni terk ediyor ve cennete gidecek olan da o, o zaman burada yatanlar sadece ruhu olmayan, boşalmış bedenler mi? Ki onlarda çoktan çürüyüp toprağa karışmış zamanen. Ruzi ceza günü ruhlar bedenlenecek, yani “cismani haşır” olacak. O zamana kadar mezarlıklarda yatanlar sadece dinin pek de sevmediği bedenler. Levra, bütün kötülüklerle meyal olan maddi bedenler. O zaman bu kadar kutsalı ruha yönelik yapmak yerine ruhun çoktan terk ettiği beden için yapmak neden? Akli sorular bu işler için pek uygun değil. Ama Kant “aklına güven” diyerek batıda aydınlanmayı başlattı, “gavur” buna dayanarak ilerledi, biz ise akıldan ziyade duyguya meyyaliz, o yüzden soru sormayı da pek sevmiyoruz! Bilim akla, din duyguya dayanıyor sonuçta. Bilimde bir türlü ilerleyemememizin bir nedeni de bu olabilir mi acaba?

Hayır-hasenatın anlamı

İlerliyoruz mezarlığa, kapıda lokum, bisküvi, ucuz çikolata satan satıcılar sağlı sollu yer tutmuş etrafta, habire satış yapıyorlar. Onların derdi ölülerle değil, onların derdi dirilerle. Onların derdi geçim derdi, onların sorunu bu dünyayla, kendi dirilerini yaşatmak için akşama eve ekmek götürmeleri gerekiyor. Bu satıcıların hemen yanından başlayarak mezarlığın içine kadar uzanan dilenciler var. Kimi genç dinç görünüyor dilencilerin. Bunlar işin kolayına kaçıp ölüler üzerinden biraz para devşirmenin peşindeler. Bazılarının da kudreti çalışmaya yok gibi. İçlerinde kolayından bunu alışkanlık yapmış kişiler de yok değil. Kadınlı erkekli, hatta çoluk çocuklu oturanlar bile var dilenenler arasında. Bazıları da insanların duygularına hitap etmek için kesik kollarını ya da görmeyen gözlerini öne çıkarmışlar, “bizi görün” der gibi duruyorlar. O an bakıyorum, tam önümde biri duruyor. Önümde duran, göremediğini sandığım âmâ (kör) bir dilenci var. Ona biraz daha yaklaşıp bakıyorum, bu tablo Manhattan’da hiç para kazanamayan kör bir adamın önüne bir yazı yazıp bıraktıktan sonra ona çok para kazandıran yazarın hikâyesini getiriyor aklıma. İki kör oturmuşlar yan yana. Biri duygulara hitap eden bir yazı önüne koymuş: “Ben yarınki bayramı görmeyeceğim ama siz göreceksiniz” diye yazıyormuş. Öbürü bir şey yazmadan duruyormuş. Yazısı olan kör olmayandan kat be kat fazla para topluyormuş. İşte bak buradaki gözleri görmeyen (belki de görmeyen gibi yapan adam’ın) önüne şu yazı olsaydı daha çok para toplamaz mıydı Manhattan’daki dilenci gibi? “Siz yarınki bayramı göreceksiniz ama ben göremeyeceğim, bana acıyın” diye yazan bir yazı. O zaman insanların duygularına daha direk hitap edecek, daha fazla para toplar olacaktı. Çünkü duygular dini ritüellerle birleşince dindarlarda çarpan etkisi yapıyor.

Ben de mezarlığa girerken onlara katılıyorum. İki paket kaymaklı bisküvi alıyorum geleneğe uyarak, birini Azad’a diğerini de Leyla’ya dağıtmaları için veriyorum. Sonra, o âmâ gibi bakan dilenciyi geçtikten sonra bir diğeriyle göz göze geliyorum. Çok melül ve mahzun bakıyor, acınası gözlerle yalvarır gibi, bunu kanıksamış besbelli. O esnada yaşlı annem bastonuna dayanmış dönüp bakıyor bana, onun sadaka ile ilgili sözleri geliyor aklıma. “Oğlum daima muhtaçlara sadaka vermelisin. Bir sadaka bin belayı defeder.” Belki de geriye dönüşü bu mesajı hatırlatmak için. Ben de o bakışları talimat addedip, cebimden çıkardığım bozuklukları veriyorum önümde duran dilenciye. Bu sefer, diğeri yakarıyor. Ona da veriyorum geride ne varsa cebimde. Beriki devreye giriyor. Sanki dilencilere para dağıtmakla dilencilik ortadan kalkacakmış gibi. Neden sistem dilenciliğin yeşerdiği ortamı yok etmek yerine bu insanları buna mecbur ediyor ki? İnsan onurunu rencide eden bu utanç kimin? Dilenenlerin mi yoksa bunu ortadan kaldırmayanların mı?  Bu düşünceler beynimde raks ederken, geçip gidiyorum mecburen.

Babamın mezarı, mezarlığın en baş tarafında, Toprak Kaleye doğru, mezarlık duvarının hemen dibinde yer alıyor. Oraya varmadan başınızı kaldırdığınızda askeriyeyi görürsünüz, en güzel yerde kurulmuş, Toprak Kale’nin dibinde. Üstünde de kireçle ve büyük harflerle, kayalara “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazılı.

Toprağın canı

Babam öleli hayli zaman olmuş. En azından bana öyle geliyor. Ölüm sen öleydin. Yaşama dâhil olmayan ölüm ölemez ki. O toprakla anlaşmış, bir al ver içinde sanki. Ve toprak ölümün gözü gözetler durur bizi. Ölüm meselesi cenaze meselesidir aslında, cenaze meselesi ise toprak meselesine gider, toprakta açılan derin çukura gelince o ölünün istirahatgâhı olan mezardır, mezar ise kabri sarıp sarmalayan ölü evidir. Büyük bir semboldür ölümle dirim arasında. Ölüm bir yerde toprakla hemhal olma meselesidir aynı zamanda. Ölen için kazılan nemli çukurun etrafındaki gözü yaşlı insanlar, sevgili bir bedeni toprağa teslim etme çabasındadır. Defnetmeye birçok yörede “saklamak” ya da “sırlamak” denir bu yüzden. Beden, toprakta saklanmaktadır. “Topraktan geldik toprağa döneriz.”

Böylece mezar toprakla hemhal olur, mezarlık da mezarlarla. Mezar hanenin, mezarlık ise şehrin bir parçasıdır, bir yanıyla devamı, diğer yanıyla köküdür. Ölüler şehri, şehri kabristan, diriler şehrine eklenerek büyür gider. Bazen gençlerin kimi zaman çocukların daha çok yattıkları mezarlıklar vardır. Geldimi alıp götürüyor ölüm. Ölümün yaşa, başa saygısı yoktur. Ama gene de aslolan yaşlıların yattığı mezarlardır. Diğer ölümler, yani çocukların ölümü, genç yaşta savaşlarda ya da çeşitli nedenlerle ölen yoksulların ölümü, dirilerin yanlışlarının yansımasıdır. O yüzden herkes hem ölümü hatırlamak hem de şehrin durumunu anlamak için arada mezarlıkları ziyaret etmelidir. Sadece ölülerin değil dirilerin de durumunu anlamak için.

Ölüm yaşama dâhil mi?

Şunu söylemekte beis yoktur herhalde; ölüm yaşama dâhil değildir. Yani demem o ki; ölüm yaşamın devamı değil, yaşamdan sonraki devamdır bir yanıyla, diğer yanıyla toprak meselesinde ölüm yaşamın köküdür, yaşam topraktan kök alır, toprak da en nihayetinde ölü bedenleri saklar kendi bedeninde, onları kendisine dönüştürür. Bir döngüdür devam eder gider.

“Eşkıya” filmini izlemişsinizdir. Eşkıya Baran (Şener Şen) Samsat’tan İstanbul’a gelirken trendeki genç Cumali (Uğur Yücel) ile tanışır, onu sever, güvenir, dost olur. Eşkıya töresince, sevip dost olduğu kişiyi sonuna kadar koruyup kollamaktır ahdi eşkıya Baran’ın. Bir gün Eşkıya, otele dönerken mafyozi işlere bulaşmış olan Cumali’nin mafyanın adamları tarafından vurulduğunu öğrenir. Vurulan Cumali can havliyle sürünerek otelin damına çıkar. Eşkıya Baran çarçabuk oraya vardığında, Cumali’nin korku içinde can vermekte olduğunu görür. Şöyle der Cumali Eşkıya Baran’a korkudan açılmış gözlerle: “Korkuyorum Eşkıya, ölmekten korkuyorum. Yoksa ben ölüyor muyum?” diye sorar ona. Eşkıyanın cevabı, ölüm, toprak ve dirim diyalektiği gibidir: “Korkma” der eşkıya Baran, bütün bedenini ve ruhunu ölüm korkusu sarmış olan Cumali’ye. “Belki öleceksin, sonra toprağa gideceksin. Daha sonra o topraktan bir çiçek fışkıracak. O çiçeğe bir arı gelip konacak. Belki o arı ben olacağım” der. Cumali hayata gözlerini yummadan önce Eşkıya Baran o sözlerle, yaşam, ölüm, toprak, çiçek, böcek, tekrar yaşam ölüm-dirim döngüsünü anlatır bize. İçinde ölümün de dirimin de olduğu bir yaşam döngüsü…

Bu yüzden olsa gerek, ölenle ölünmez denir bu topraklarda. Ölen, bizi biz yapan parçalardan biri olma vasfını yitirmez, belki güçlendirir bile. Kimse tek başına bir kimse değildir çünkü. Ölen, kalanların yaşamında yaşar. O yaşam da sonlanana kadar varlığını, etkisini, değişimini, dönüşümünü sürdürür. Biz”in bir parçası olarak ben, öteki benlerden doğar; kalan herkesin beninde, benliğinde ölenin payı vardır. Bir de zaten yaşamı ölümden biliriz. Can, ölüm olmadığında yoktur; bu anlamda da ölüm köktür. Sonsuzluk, ölümsüzlük, her etkiden münezzehlik sadece Tanrı denilen şeye mahsustur.

Her ölüm can acıtır

Ama gene de her ölüm can acıtır. Ve her ölüm erken ölümdür. Ama en erkeni en beklenmeyenidir. O yüzden de ölüm bazı canlara yakışmaz. Bazıları ise sıraları geldiğinde sessiz sedasız çekip giderler bu dünyadan. İster vakitli ister vakitsiz olsun, her ölüm bir yerlere “od” düşürür ve o ateş düştüğü yeri yakmaya devam eder. Babanız anneniz, çocuğunuz ya da kardeşiniz veya çok sevdiğiniz başka birileri… Bütün mesele onlar için ateşe duyarlı bir yer ve yüreğin olmasıdır.

Hemingway, “Herkesin yaşamı bir gün son bulur. Onları farklı kılan ise, kendilerine sunulan bu yaşamı nasıl kullandıklarıyla ilgilidir”, der. Evet, kendilerine sunulan bu değerli şeyi nasıl kullandıkları önemli. Peki, ama yaşamın değeri nedir? Bir cimri gibi onu korumak mı yoksa bir civanmert gibi onu cömertçe kullanmak mı? İşte burası çok önemli.

Etiketler: Ahmet Özer
Önceki Haber

Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verildi

Sonraki Haber

Konya’da bir erkek evli olduğu kadını katletti

Sonraki Haber
Boşanma aşamasında olduğu kadını yaralayıp, annesini öldüren Abdullah Küççüktürk tutuklandı

Konya'da bir erkek evli olduğu kadını katletti

SON YAZILAR

‘Hasta tutuklular serbest bırakılsın’

‘Hasta tutuklular serbest bırakılsın’

4 Şubat 2023
Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları: Failler cezasız kalıyor

Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları: Failler cezasız kalıyor

4 Şubat 2023
Demokratik Cumhuriyet Konferansı | ‘İkinci bir meclis kurulabilir’

Demokratik Cumhuriyet Konferansı | ‘İkinci bir meclis kurulabilir’

4 Şubat 2023
Ağır hasta tutuklu Ramazan Özyiğit 30 yılın ardından serbest bırakıldı

Ağır hasta tutuklu Ramazan Özyiğit 30 yılın ardından serbest bırakıldı

4 Şubat 2023
Kürtçe seçmeli ders var mı yok mu? | ‘Ana dile ulaşılmasın diye uğraşılıyor’

Kürtçe seçmeli ders var mı yok mu? | ‘Ana dile ulaşılmasın diye uğraşılıyor’

4 Şubat 2023
İYİ Parti’den 13 Şubat açıklaması: TV’den öğrendik, biz onay makamı değiliz

İYİ Partili Ümit Özlale: İtirazım Kılıçdaroğlu’nun adaylığına değil

4 Şubat 2023

VİDEO HABER

Mevcut Oynatılan

Konsoloslukların kapatılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Konsoloslukların kapatılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Konsoloslukların kapatılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Video
Diyarbakır Baro Başkanı kendisine yönelik tehditleri anlattı

Diyarbakır Baro Başkanı kendisine yönelik tehditleri anlattı

Video
Ne, Nerede? Ücretsiz?

Ne, Nerede, Ücretsiz?

Video
Erdoğan tekrar cumhurbaşkanı adayı olabilir mi?

Erdoğan tekrar cumhurbaşkanı adayı olabilir mi?

Video
Kürtçe çocuk oyunu ‘Nîsko’, ilk kez sahnelendi

Kürtçe çocuk oyunu ‘Nîsko’, ilk kez sahnelendi

Kültür-Sanat

Gazete Karınca

  • HAKKINDA
  • KÜNYE
  • TÜM HABERLER

© 2023 Gazete Karınca - Tüm Hakları Saklıdır!

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Göster
  • TÜMÜ
  • ÖZEL
    • Çeviri
    • Röportaj
  • GÜNCEL
    • Bilim ve Teknoloji
    • Cezaevleri
    • Çalışma Yaşamı
    • Eğitim
    • Ekonomi
    • Medya
    • Sağlık
  • POLİTİKA
  • TOPLUMSAL CİNSİYET
  • EKOLOJİ
  • KÜLTÜR-SANAT
    • Kitap
  • DÜNYA
  • YAZARLAR
    • Forum
  • Video

© 2023 Gazete Karınca - Tüm Hakları Saklıdır!