Hasan Kılıç
Son yazıda Türkiye’de reel politiğin seçimleri dolayımlasa da onu aşan egemenlik krizi ve krize yönelik kurucu fikirler gerektirdiğini ifade etmiştik. 2015-2016 yıllarında ayyuka çıkan egemenlik krizine, devlet aklının devreye girip yeni bir iktidar bloğu oluşturarak cevap verdiğini belirtmiştik. Aradan geçen yedi-sekiz yıllık süreçte krizin nüksettiğini ve seçimi aşan bir analizi gerekli kıldığını söylemiştik.
Odak yanılsaması: Seçim ve siyasi kişi
Egemenlik krizine yönelik kurucu politik fikrin önünde temel iki engel var. Bunlardan ilki, sadece seçime odaklanmış ve dolayısıyla kazanmaya odaklanarak krizin göstergelerini pas geçen anlayışa mahkûm olmaktır. İkincisi ise siyaset kişi üzerinden okuyarak yapı-aktör diyalektiğini görmemezliktir.
Her iki engel, bugün Türkiye’de kurucu politik fikri çağıran reel politiğe cevap üretememeye sebep olmaktadır. Oysa Abdullah Öcalan, iki yıl önce “rasyonel devlet aklını arıyorum” diyerek hem 2015-2016’da devreye giren devlet aklını mahkûm etmiş hem de siyaset ve devlet aktörlerine reel politik okuması için rotayı çizerek doğru yerde konumlanmaları çağrısını yapmıştı.
Kurucu politik fikrin çağrılması, yukarıda bahsedilen iki engelin aşılmasını öncelikli hale getiriyor. Bu kapsamda, sadece seçim zaferine odaklanan siyaset hem Türkiye’nin içerisinde bulunduğu egemenlik krizini çözmekten uzak kalır hem de seçim zaferi edinse bile bir Pirus zaferini elinde bulur. Aynı şekilde, siyasi kişiye odaklanmış her reel politik analiz, yapı-aktör diyalektiğini okuyamayarak reel politik hamleleri doğru atmaktan uzak kalır. Kişiye odaklanmış analiz, siyaseti dogmatikleştirir.
Özcesi bugün ihtiyaç olunan şey, seçimi tek merkez haline getiren siyasi okumalar ile siyasi kişiye odaklanmış duygusallıktan (ve hatta sığlıktan) uzak durmaktır. İflah olmaz bir rakipte ya da mucizeyi sağlayacak bir kurtarıcıda tecessüm eden siyaset aklı, kendi yenilgisini sahneye davet etme potansiyeline sahiptir. Yapılması gereken Öcalan’ın çağrısındaki politik derinliği okuyabilmek ve yapı-aktör diyalektiğini doğru şekilde kurmaktır.
İttifakların “Skolastik Devri”
Türkiye’deki mevcut ittifaklar, kurucu politik fikri çağırmaktan uzaktır. Çünkü kurucu politik fikir ancak doğru bir reel politik analizin arkasından gelebilir. Bu reel politik analizin bir ucu küresel politik ekonomi ve güç matrislerini, diğer ucu Ortadoğu’daki gelişmeleri, bir başka ucu da sosyo-politik bakış açısını gerektirir.
Türkiye’de Cumhur İttifakının zamanın çok gerisinde duran ilkeler etrafında kurdukları birliktelik, zaten aradan geçen yedi-sekiz yıllık süreçte egemenlik krizinin nüksetmesine neden oldu. Nitekim ittifaktaki ısrarlarıyla ters orantılı olarak gelişen siyasi-ekonomik-toplumsal başarısızlıkları üstlenmelerindeki isteksizlikleri bu ittifakı kurucu politik aklı açığa çıkarma hususunda geriye düşürüyor. Oysa her ittifak gibi bu ittifak da bitme, yeniden kurulma ve/veya başka bir rotayı çizme seçenekleri ile sınanabilir. Bu sınama yapılmadıkça reel politik ile aradaki makas açılır ve politik yenilgi, yeni ve kurucu fikir belirmese de gerçekleşebilir.
Millet İttifakının durumu daha içler acısı. Kendilerinin doğrudan sebep olmadıkları egemenlik krizini görmeme hususunda ısrarla mesafelerini uzatıyorlar. Kurucu politik aklı devreye koymalarına engel olan 2015-2016 yıllarında AKP ve MHP’nin ortak yapımı olan “acil durum çağrısı”na kendilerini kaptırmış olmalarıdır. O dönem oluşturulan halet-i ruhiye bir şok tedavisiydi. Ne yazık ki, alternatif sunması gereken muhalefet bu şok terapisinden çok fazla etkilendi. Bunun yanı sıra bu ittifak reel politik ile toplumun meselelere bilişsel ve duygusal yaklaşımını göremiyor. Belli kalıplara sığdırılmış kimlik okumaları ve statik bir çerçeveleme ile toplumu okumaya çalışıyor; çalıştıkça bir yenilgiyi daha çağırıyor.
Seçimi, kurucu politik akıl ihtiyacının önüne geçiren bu ittifakın reel politikayı okuma biçimi sosyolojik değil, bilakis medyatik ve algıya dayalıdır. İttifakın analizinde algılar, olguların önüne geçmiştir. Nitekim bu algıların hatırı sayılır bir kısmı Cumhur İttifakının yapımı olduğu için Millet İttifakı da “milliyetçi alternatif”ten öteye gidemiyor. Bu yönüyle Abdullah Öcalan’ın çağrısını yaptığı “rasyonel devlet aklı” arayışının Millet İttifakı tarafından karşılanması imkansızdır. Çünkü bu ittifak kurucu politik fikri açığa çıkaracak bir siyasal analizden yoksun şekilde yoluna devam ediyor. Muhalefette olmasının yarattığı beklenti ile ittifakın attığı adımlar arasındaki makas, bu ittifakın egemenlik krizini okumakta “skolastik devri” yaşadığına işaret ediyor.
Kurucu politik fikir ekseninde yeniden Kürt Sorunu
Türkiye’de egemenlik krizinin nüksetmesinin temel sebebi, 2015-2016 yılında sistem içi konsensüs ile devreye konan Kürt Sorununa klasik yöntemlerle yaklaşma sorunudur. Bu gerçekten hareketle, bugün kurucu politik fikrin kendisini serimleyebileceği temel sorun Kürt Sorunudur. Çünkü Kürtler, Cumhuriyetin kuruluşundan beri kurucu öteki olarak bu topraklarda siyasal mücadele yürütmeye devam ettiler. O yüzden Kürt Sorunu bugün ne siyasi kişilere ne de seçimlere sığmayacak derinliktedir. Çünkü Türkiye’de Cumhuriyete, rejime, siyasete, demokrasiye, topluma vd. dair konuşulan her çerçeve Kürdün politik varlığını dikkate almak zorundadır.
Bugün Türkiye’de egemeni krize sokan ve krizlerin nüksetmesine neden olan esaslı aktör Kürt halkı ve siyasetidir; bu siyasetin hareketliliği ve politika yapma kabiliyetidir. Fakat bugün Kürt Sorununa üç açıdan bakmak kaçınılmaz bir hale geldi. Birincisi Kürt Sorunun Türkiye’deki nükseden egemenlik krizinde başat rolü oynadığını kabul etmeyen sağ ve kabullenemeyen “sol” düşüncelerin değişmesi gerekir. İkincisi, Kürt Sorununu ret etmek ya da mahcup tavırla karşılamak egemenlik krizini ertelemekten başka bir işe yaramayacaktır. Üçüncüsü, Cumhur ve Millet İttifaklarının dışında kalan başta Demokrasi İttifakı, HDP ve toplumsal kesimler olmak üzere herkesin rol alması gereken bir sürecin tekrar başlatılması gerekiyor: Yeni Karakteriyle, Yeniden Kürt Sorununu Tartışmak!
Bu yazının iddiası Kürt Sorununun yeni karakterine dair tespitlerde bulunmak değildir. Ve fakat hemen herkes 2015 yılından sonra Kürt Sorununun her yönüyle dönüştüğü ve artık eski gramerlerle konuşulamayacağını biliyor. Bu sebeple, geçen dönem HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin 30 Ocak 2022’de Twitter üzerinden paylaştığı fikrini, yazının sonuna koyarak başta HDP ve muhalefet olmak üzere herkese Yeni Karakteriyle, Yeniden Kürt Sorununu tartışmanın zamanı demek gerekir.
“1. Kürt Meselesi tarihsel hakikatini kapsayacak şekilde yeniden tartışılması ve tanımlanması, bugün hiç olmadığı kadar önümüzdeki dönem adına zaruridir.
2. Artık devletin veya ulusalcı-milliyetçi çevrelerin gramerleri ile anlaşılamayacak ölçüde genişlemiş bir mesele olarak ortada durmaktadır…”