14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak seçimler, yüz yılın seçimi olarak tarihe not düşülecek. Çünkü bir yandan “merkez-çevre” denen hegemonik odaklar karşı karşıya gelecek diğer yandan ise geçmiş yüz yılın defteri kapatılarak gelecek yüz yılın siyasal tahayyülleri-vaatleri sergilenecek. Bu seçimleri yüz yılın seçimleri yapan en önemli odak ise ister müesses nizam-millet iradesi isterse de merkez-çevre olarak adlandıralım her iki devletli hegemonik blokun geçmiş yüzyılda dışarıda bırakma hususunda mutabık kaldığı Kürtler, demokratlar ve devrimcilerin seçim sonuçlarını belirleyecek kudrette olmasıdır.
Bu yazı her iki hegemonik blok arasındaki mücadelede, Millet İttifak adayı Kılıçdaroğlu’nun dışarıda bırakılanların, ezilenlerin partisi HDP’yle müzakere ihtimali ve çerçevesini ele almaya çalışmakta, ezilenler için yeni sayfaların müzakere-mücadele diyalektiğini bir arada düşünerek açılabileceğini ifade etmektedir.
Siyasetin sembolizmi veya sembolizmin siyaseti
14 Mayıs seçimlerinin önemini hegemonik blokların sembolizm mücadelelerinde de görebiliriz. Seçim tarihini 14 Mayıs olarak belirleyen Cumhur İttifakı, takvimleri 1950 yılına götürerek “tek parti iktidarına Demokrat Parti tarafından son verilmesi” üzerinden siyasette sembolizm üretiyor. Buna karşın Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı üzerinden muhalefet ise “yüz yıl sonra bir kez daha Kemal” söylemini pişirmeye çalışarak Mustafa Kemal’in kuruculuğuyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yeniden kuruculuğu” arasında bağlantı kurmak istiyor. Kürt halkının oyuna ihtiyaç duyan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Piro” olarak üretilmesi de sembolizm siyasetinin bir parçası olarak duruyor. Daha sol ve demokrat kesimlere yönelik ilk “Alevi-Kürt Cumhurbaşkanı” ihtimalinin propaganda edilmesi de tarih, sembolizm, siyaset üçgeninin verimli alanına örnek teşkil ediyor.
Sembolik dünyada süren siyasi mücadeleye, karşılıklı demeçler ve hamleler eşlik ediyor. Altılı Masa’nın kısa süreli ama yoğun krizinden sonra tartışmaların ekseni Millet İttifakı ile HDP arasındaki ilişkiye döndü. Cumhurbaşkanı ilan edilen Kılıçdaroğlu “HDP ile görüşeceğim” derken, Bakanlık tartışmalarına dair CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel “Bakanlıkları masada bulunanlar alacak” ifadesini kullandı. HDP’nin Grup Başkanvekili Saruhan Oluç ise HDP’nin ne bakanlık pazarlığı yaptığını ne de Altılı Masa’ya dahil olmak gibi bir niyeti olduğunu söyledi.
Millet İttifakı’nda HDP’ye blokajı en sert şekilde koyan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener “CHP, HDP ile görüşebilir ama bize asla getiremez” diyerek hem görüşmelere yol verdi hem de görüşmelerin sınırlarını tayin eden tutumunu gösterdi. Buna karşın HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ise “Görüşmemiz CHP ile değil Millet İttifakı’nın adayı Kılıçdaroğlu ile olacaktır” diyerek Akşener’in çizdiği sınırlara karşı partisinin sınırlarını gösterdi ve “öznesiz muhatap” olmayacaklarının mesajını verdi.
Müzakerenin diyalektiği
Bu tartışmalar sürerken Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu “HDP’nin değerli Eş Genel Başkanlarıyla görüşeceğim. Arkadaşlarım planlamayı yapıyorlar” açıklamasında bulunarak görüşmenin yakın tarihte gerçekleşeceği izlenimini verdi.
Gözler gerek Cumhurbaşkanlığı seçimleri gerekse de parlamento çalışmalarının devamlılığı açısından kritik konumda bulunan HDP ile Kılıçdaroğlu arasındaki görüşmeye odaklandı. Görünen o ki, bu görüşmede belli müzakereler yürütülecek ve ortak noktalarda buluşmanın yolları aranacak.
Öncelikle bu müzakerenin temel diyalektiği Sayın Abdullah Öcalan’ın “Roma’ya karşı mücadelede birçok Roma doğmuştur” cümlesi üzerinden tanımlanabilir. Tek adam denen rejimin ikinci yüzyıla girerken tasfiyesi elbette önemlidir ama tek adamlığa yol veren ve/ya demokratikleşme düzeyi olarak tek adam denen rejimden öteye gidemeyen bir perspektif yeni Roma’lar doğuracaktır. Dolayısıyla temel diyalektik “Yeni Roma’ların doğmaması” olabilir. “Yeni Roma’ların” panzehri ise Demokratik Cumhuriyet ekseninde bir yeniden inşayla mümkündür.
Öte yandan bu diyalektik iki boyutta somut hale gelebilir. Bunlardan ilki, müzakerenin makro fiziğidir. Bu boyuttaki müzakerede temel ilke ve prensipler üzerinden ortaklaşma esas alınır. HDP’nin 27 Eylül 2021 tarihinde açıkladığı “Adalete, Demokrasiye, Barışa Çağrı Deklarasyonu” müzakerenin makro fiziğini inşa etmek için gerekli zemini sunuyor. Bu kapsamda deklarasyonda yer alan “Güçlü demokrasi, tarafsız ve bağımsız yargı, kayyım rejimi değil halk iradesi, Kürt sorununda demokratik çözüm, barışçı dış politika, kadına özgürlük ve eşitlik, ekonomide adalet, kamu yönetiminde liyakat, doğaya saygı, gençler için özgür yaşam, demokratik anayasa” maddeleri Türkiye’nin sadece tarihsel ve siyasal sorunlarının çözümü için fırsatlar yaratmayacak. Aynı zamanda yeni Roma’ların doğmasının önündeki demokratik ve hukuki barikatlar olacaktır. Böylece ikinci yüzyılın barış, demokrasi, özgürlük ve eşitlik güzergahına girmesini sağlayacak.
Müzakere diyalektiğinin ikinci somut boyutu ise mikro fiziğine dairdir. Müzakerelerin mikro fiziğinde kısa dönemli ortaklaşmalar esastır. Bu ortaklaşmaların bir sureti kısa vadede ortaya çıkacak değişimlerde öznelerin konumlandırılmasından, diğer sureti ise temel ilke ve prensiplerin hayata geçirilmesinde kolaylık sağlayacak şekilde düzenlenmesinden oluşur. Yani seçim ve sonrasındaki yönetsel-idari kompozisyonun, temel ilke ve prensipleri hayata geçirecek kadroları-özneleri seçmesi, böylece müzakerenin mikro fiziğinin oluşturulması gerekir. Müzakerenin mikro fiziği bir pazarlık taksimatı değil, makro fiziğin hayata geçirilmesi için ortak zeminlerin yaratılmasıdır.
Müzakere-mücadele diyalektiği
Müzakere diyalektiği HDP açısından Türkiye’nin ikinci yüzyılında güçlü rol sahibi olmanın temel yöntemini sunuyor. Fakat HDP geleneği ve temsil ettiği toplumsal kesimler açısından müzakereye hep bir mücadele diyalektiği eklenir. Mücadele, siyasal taleplerin ve ideallerin hayata geçirilmesinde zorunlu geçittir. Bu sebeple, müzakere ve mücadele katmanlarını bir arada değerlendiren, iki farklı formu aynı aşamanın ürünü yapabilen bir diyalektiğin siyasete hâkim olması gerekiyor.
Bunu yapabilmek için ise mücadelenin emeğinden ortaya çıkarılacak somut ve öncelikli taleplerin belirlenmesi ve yüz yılın dönümünde TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın “Farklılıklarımızı değil ortaklıklarımızı öne çıkartalım” ifadesinin aksine “farklılıklarımızı” ortak değerler etrafında tanımlayıp öne çıkararak siyasal çözümün gerçekçi-asli unsuru haline getirmeliyiz.
Hasan Kılıç kimdir?
Lisans ve yüksek lisans derecelerini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden aldı. Doktora öğrenimine Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi Anabilim Dalında tez aşamasında devam ediyor. Türkiye siyasi tarihi, devlet kuramı ve felsefesi, Kürt Sorunu gibi alanlarda çalışıyor ve yazıyor.