Beklenen ziyaret TBMM çatısında gerçekleşti. Kılıçdaroğlu 13. Cumhur Başkanı Adayı olarak HDP’yi ziyaret etti ve bir saat süren görüşme sonunda ortak bir basın açıklaması yapıldı.
Öncelikle altını çizmek gerekiyor bu görüşme kimilerinin yansıtmaya çalıştığı gibi bir lütuf değildir. Tam tersine AKP’nin, iktidarını temellendirdiği Kürt düşmanlığı ve çatışma zemininde 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana hedef haline getirdiği HDP’nin boyun eğmeyen direngenliğinin sonucudur.
Bugünkü ortam, sadece seçimlerin yarattığı bir hava da değildir. On binlerce gözaltı ve tutuklamaya karşı, kayyumlarla iradesinin, hatta yaşam hakkının yok sayılmasına karşı Kürt halkının, HDP ve bileşenlerinin verdiği mücadelenin sonucudur. AKP-MHP faşizmi, devletin bütün olanaklarıyla HDP’yi kriminalize etmeye, ötekileştirmeye çalışsa da başaramamış HDP’ye diz çöktürememiştir. Kapatma davası da sökmemiş, önceleri peşinden sürüklediği muhalefette de toplumda da yaratmaya çalıştığı etki kırılmıştır. Bu nedenle “ziyaret,” sadece Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek talebini içermiyor aynı zamanda çekilen acıları sonlandıracak umutlar taşıyor…
Bu sekiz yıllık yoğun baskı döneminde milletvekili dokunulmazlıkları ve savaş tezkerelerine verdiği destekle CHP’nin de sorumluluğu var. Tek başına bu sorumluluk bile ziyarete gelen Kılıçdaroğlu’nu lütfeden değil mahçup kılmaya yeter. HDP’nin de böyle bir beklentisi ve iktidara dair hiçbir talebi söz konusu değil kuşkusuz. Hemen belirtmeliyim ki Türk solundan kimilerinde sık sık gözlediğim, HDP ile dayanışmayı olması gerekenden çok kendi lütufları gibi gören üstten bir eda da söz konusu değildi. Kibirden uzak, son derece samimi bir resim veriyordu Kılıçdaroğlu…
Kılıçdaroğlu’nun (ve HDP yönetiminin) “bilinmeyen bir dil” Kürtçe ve Kürt meselesinin çözüm yeri olarak TBMM’yi gördüklerini ifade etmesi, (“savaş değil barış” diyemese de) “kavga değil kucaklaşmadan” söz etmesi, sorunun demokratik yollarla, müzakereyle çözümüne işaret etmesi çok önemlidir. İnsan haklarından eşitlik ve adalete, ekonomiye ve yoksulluğa kadar her türlü konunun genel bir “demokrasi ve şeffaflık” şemsiyesi altında çözüme kavuşacağını ummak ise fazla iyimserlik olacaktır. Özetle Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin içinin doldurulmaya ihtiyacı var. Elbette bütün bunların yeni bir başlangıca evrilmesi de öncelikle AKP-MHP faşizminin yıkılmasına bağlı. O nedenle Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Cumhurbaşkanlığına aday çıkarmayıp Kılıçdaroğlu’nu desteklemesi büyük olasılıktır.
Kılıçdaroğlu’nun vadettiği “demokrasi”, uçmaya hazır kanatlarıyla oy sandığının içindeki kozasından fırlayacak bir kelebek değil. Her türlü zorluğa karşı, halkla birlikte, emekle, mücadeleyle, bedel ödenerek, ilmek ilmek örülecek bir hedef. Bunun için gerekli güç ve deneyime sahip HDP’nin desteği asıl o aşamada kıymetli olacaktır. Karşı tarafta ise devletin bütün olanaklarını kullanacak, Hüda Par gibi geçmişte kullandıkları Hizbullah tetikçilerine dahi sarılmaktan çekinmeyen faşist bir blok var. Dolayısıyla seçim süreci sadece kazanma amaçlı bir kampanya değil, sonrasında izlenecek yolun taşlarının döşeneceği, toplumsal destek ve dayanışmanın inşa edileceği bir süreç olmak zorunda. Hepimize kolay gelsin…
Bahadır Altan kimdir?
Hava Harp Okulu’ndan mezun oldu. Hava Kuvvetleri, Anadolu Üniversitesi SHYO, THY ve Pegasus’ta pilotluk ve öğretmenlik yaptı. 12 Eylül döneminde üsteğmen rütbesindeyken iki kez gözetim altına alındı. THY’den sendikal çalışmaları nedeniyle işten atıldı, Gökkuşağı Hareketi adıyla sendikal bürokrasiye karşı alternatif bir model kurarak mücadele etti. Çözüm Süreci ve sonrasında barış mücadelesinde aktif rol aldı. İki dönem Barış Bloğu’nun eş sözcülüğünü yürüttü. ADAM-Der üyesi. Airkule’de havacılıkla ilgili yazılar yazdı, halen Gazete Karınca’da yazıları yayımlanmakta.